Türkiye, Suriye’de isyancılar ve radikal terörist grupların hakimiyetindeki son bölge olan İdlib Eyaletinde,
Suriye Arap Ordusu’nun Rusya ve İran desteğindeki hava saldırıları ve bombardımanlarının tehditi altındadır.
Suriye Devlet Başkanı B.Esad, “İdlib’deki harekât terörist militanlara karşı düzenleniyor, harekâtın Türkiye’nin bu kentten çıkmasını da sağlayacağını düşünüyoruz” diyor.
Erdoğan ise Suriye Arap Ordusu’nun bu harekâtını Türkiye’nin güvenliği için tehdit oluşturan bir ihlâl olarak kabul ediyor!
Halbuki Astana süreci boyunca Rusya Devlet Başkanı V.Putin ve İran Cumhurbaşkanı H.Rouhani,
Suriye’nin topraklarının tamamında kontrol sağlamasını meşru hak olduğuna dikkat çekiyor…
Nitekim Rusya ve İran;
1- Türkiye’nin kuzey Suriye kaynaklı güvenlik kaygılarının ancak Kürtlerle sorununu diyalogla çözmüş bir Suriye’nin egemenliğini tüm topraklarında kurmasıyla giderilebileceğini,
2- Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermek ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak üzere Adana Mutabakatı’yla hukukî bir zemin oluşturulmasını,
3- Bu hukukî mekanizma aracılığıyla Suriye ile siyasi ilişki kurmayı hedeflemesini,
4- Böylece Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyi ve Fırat’ın doğusu ile ilgili olarak ABD ile güvenli bölge pazarlığını sonlandırmasını, esas alıyor.
Aksi halde,
1- Fırat’ın doğusunda olası bir karışıklıkta, Suriye’nin yerel idareler yasasını Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) talepleri doğrultusunda güncelleyeceğini,
2- Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) Suriye ordusuna katılacağını,
3- Savaşın yeniden başlayabileceğine işaret ediyor…
Dün Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile diplomatik bir görüşme yaptı.
Putin, bu aşamada Suriye’deki ana görevin sahada istikrarı tesis etmek ve siyasi çözüm sürecinin teşvik edilmesini sağlamak olduğunu kaydetti.
“Rusya ve Türkiye, Astana formatında İran’la yakın işbirliği yapıyor. Bize göre bu format, Suriye krizinin çözümü için en etkili mekanizmadır” dedi.
Putin, İdlib’deki militan yuvalarının etkisiz hale getirilmesi için ek önlemler alınmasının gerekliliğini ifade etti.
“Bu bağlamda Erdoğan’la İdlib’deki terör yuvalarının etkisiz hale getirilmesi, sonrasında bölgede durumun normalleşmesi için ek önlemler alınmasını kararlaştırdık” dedi.
Fırat’ın doğusunda güvenli bölge kurulmasına yönelik çabaları desteklediğini söyledi.
Eylül ortasında Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile yapacakları üçlü zirve için Ankara’yı ziyaret edeceğini olumladı.
Suriye Arap Ordusu’nun Rusya ve İran desteğindeki hava saldırıları ve bombardımanlarının tehditi altındadır.
Suriye Devlet Başkanı B.Esad, “İdlib’deki harekât terörist militanlara karşı düzenleniyor, harekâtın Türkiye’nin bu kentten çıkmasını da sağlayacağını düşünüyoruz” diyor.
Erdoğan ise Suriye Arap Ordusu’nun bu harekâtını Türkiye’nin güvenliği için tehdit oluşturan bir ihlâl olarak kabul ediyor!
Halbuki Astana süreci boyunca Rusya Devlet Başkanı V.Putin ve İran Cumhurbaşkanı H.Rouhani,
Suriye’nin topraklarının tamamında kontrol sağlamasını meşru hak olduğuna dikkat çekiyor…
Nitekim Rusya ve İran;
1- Türkiye’nin kuzey Suriye kaynaklı güvenlik kaygılarının ancak Kürtlerle sorununu diyalogla çözmüş bir Suriye’nin egemenliğini tüm topraklarında kurmasıyla giderilebileceğini,
2- Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermek ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak üzere Adana Mutabakatı’yla hukukî bir zemin oluşturulmasını,
3- Bu hukukî mekanizma aracılığıyla Suriye ile siyasi ilişki kurmayı hedeflemesini,
4- Böylece Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyi ve Fırat’ın doğusu ile ilgili olarak ABD ile güvenli bölge pazarlığını sonlandırmasını, esas alıyor.
Aksi halde,
1- Fırat’ın doğusunda olası bir karışıklıkta, Suriye’nin yerel idareler yasasını Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) talepleri doğrultusunda güncelleyeceğini,
2- Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) Suriye ordusuna katılacağını,
3- Savaşın yeniden başlayabileceğine işaret ediyor…
Dün Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile diplomatik bir görüşme yaptı.
Putin, bu aşamada Suriye’deki ana görevin sahada istikrarı tesis etmek ve siyasi çözüm sürecinin teşvik edilmesini sağlamak olduğunu kaydetti.
“Rusya ve Türkiye, Astana formatında İran’la yakın işbirliği yapıyor. Bize göre bu format, Suriye krizinin çözümü için en etkili mekanizmadır” dedi.
Putin, İdlib’deki militan yuvalarının etkisiz hale getirilmesi için ek önlemler alınmasının gerekliliğini ifade etti.
“Bu bağlamda Erdoğan’la İdlib’deki terör yuvalarının etkisiz hale getirilmesi, sonrasında bölgede durumun normalleşmesi için ek önlemler alınmasını kararlaştırdık” dedi.
Fırat’ın doğusunda güvenli bölge kurulmasına yönelik çabaları desteklediğini söyledi.
Eylül ortasında Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile yapacakları üçlü zirve için Ankara’yı ziyaret edeceğini olumladı.
Uzmanlar, Erdoğan’ın İdlib’te el Kaide bağlantılı cihatçı grup Heyet Tahrir el Şam’ın (HTS) kendini tasfiye etmesi konusunda Rusya ile anlaştığını,
Ancak bunu duyurmak için zaman istediğini,
Aksi takdirde ortak olarak yapılacak aşamalı bir askeri operasyonu kabul ettiği iddia ettiler.
Türkiye henüz günü belirlenmemiş olan askeri operasyonun ilk aşamasındaki pozisyonunu Rusya’ya bildirecektir…
Ama Rusya destekli Suriye Arap Ordusu askeri operasyonlarına ara vermeksizin,
Lazkiye kırsalı ve Cisr el Şugur’dan başlayarak, Hama kırsalındaki Sehel el Gab kasabasına doğru devam edecektir.
Erdoğan, İdlib’den gelen sivil mülteciler için Rusya’nın önerdiği düzenlemeleri de kabul etmiştir…
Suriye’de rejimin denetimi dışındaki en büyük alanı kapsayan İdlib vilayetinin Türkiye ile yaklaşık 100 kilometrelik sınırı bulunuyor.
Ve İdlib’e fırtına yaklaşıyor!
İdlib, 2015’ten beri El-Kaide’nin Suriye kolu olarak bilinen El-Nusra Cephesi’ne bağlı Heyet-i Tahrir Şam ( HTŞ) ile,
Ahrar el-Şam’ın esas gövdesini oluşturduğu başka cihatçı grupları da kapsayan;
Katar, Türkiye, Suudi Arabistan destekli “Fetih Ordusu” ittifakı tarafından ele geçirildi.
2017’de Rusya, İran ve Türkiye’nin işbirliği ile yürütülen Astana görüşmelerinde,
El-Kaide uzantılarının önce tecrit sonra imha edileceği, geri kalanlarla rejim arasında anlaşma imkânları aranacağı belli olunca,
Cihatçılar hızla iki büyük kampa bölündü ve çatışmalar başladı.
Ancak bunu duyurmak için zaman istediğini,
Aksi takdirde ortak olarak yapılacak aşamalı bir askeri operasyonu kabul ettiği iddia ettiler.
Türkiye henüz günü belirlenmemiş olan askeri operasyonun ilk aşamasındaki pozisyonunu Rusya’ya bildirecektir…
Ama Rusya destekli Suriye Arap Ordusu askeri operasyonlarına ara vermeksizin,
Lazkiye kırsalı ve Cisr el Şugur’dan başlayarak, Hama kırsalındaki Sehel el Gab kasabasına doğru devam edecektir.
Erdoğan, İdlib’den gelen sivil mülteciler için Rusya’nın önerdiği düzenlemeleri de kabul etmiştir…
Suriye’de rejimin denetimi dışındaki en büyük alanı kapsayan İdlib vilayetinin Türkiye ile yaklaşık 100 kilometrelik sınırı bulunuyor.
Ve İdlib’e fırtına yaklaşıyor!
İdlib, 2015’ten beri El-Kaide’nin Suriye kolu olarak bilinen El-Nusra Cephesi’ne bağlı Heyet-i Tahrir Şam ( HTŞ) ile,
Ahrar el-Şam’ın esas gövdesini oluşturduğu başka cihatçı grupları da kapsayan;
Katar, Türkiye, Suudi Arabistan destekli “Fetih Ordusu” ittifakı tarafından ele geçirildi.
2017’de Rusya, İran ve Türkiye’nin işbirliği ile yürütülen Astana görüşmelerinde,
El-Kaide uzantılarının önce tecrit sonra imha edileceği, geri kalanlarla rejim arasında anlaşma imkânları aranacağı belli olunca,
Cihatçılar hızla iki büyük kampa bölündü ve çatışmalar başladı.
Bugün HTŞ, bir yandan askerî operasyonlarla etkinliğini alan bakımından adım adım genişletiyor,
Diğer yandan sivil örgütlenmelerle bu etkinliğini derinleştiriyor.
Buna karşılık Ahrar el Şam, HTŞ’ye karşı topyekûn saldırıya geçmeye cesaret edemiyor.
Şimdi Türkiye için dağlık bir bölgede El-Kaide ile sonu gelmez bir savaşa tutuşma kararı vermek kolay değildir.
Çünkü Ankara, İdlib’teki örgütlerin dizginlerini Fırat Kalkanı’na katılan örgütler gibi elinde tutamıyor.
Ankara’nın “has adamı” Ahrar el Şam örgütü ve müttefiklerinin güçlü olduğu kısım, İdlib’in güneyi Hama’ya komşu bölgelerdir.
Türkiye sınır boyunu ise HTŞ tutuyor…
Ayrıca Suriye’de yürüttüğü politika için Türkiye’ye “diplomasi ve ikna faaliyetinin hassas, incelikli araçları körelmiş” eleştirisi yapılıyor…
Bir delinin kuyuya attığı taşı, kırk akıllı çıkaramıyor…
Diğer yandan sivil örgütlenmelerle bu etkinliğini derinleştiriyor.
Buna karşılık Ahrar el Şam, HTŞ’ye karşı topyekûn saldırıya geçmeye cesaret edemiyor.
Şimdi Türkiye için dağlık bir bölgede El-Kaide ile sonu gelmez bir savaşa tutuşma kararı vermek kolay değildir.
Çünkü Ankara, İdlib’teki örgütlerin dizginlerini Fırat Kalkanı’na katılan örgütler gibi elinde tutamıyor.
Ankara’nın “has adamı” Ahrar el Şam örgütü ve müttefiklerinin güçlü olduğu kısım, İdlib’in güneyi Hama’ya komşu bölgelerdir.
Türkiye sınır boyunu ise HTŞ tutuyor…
Ayrıca Suriye’de yürüttüğü politika için Türkiye’ye “diplomasi ve ikna faaliyetinin hassas, incelikli araçları körelmiş” eleştirisi yapılıyor…
Bir delinin kuyuya attığı taşı, kırk akıllı çıkaramıyor…