Sevgili okurlar,
Hayat akışı içinde, neler ile karşılaşmıyoruz ki?
Günlük, tanıklık ettiklerimiz yanında, ülke şartları içindeki gelişmeleri nereye koyacağız?
Evladının okul telaşı, işini kaybetmiş eşinin üzüntüsünü yaşayan çocuklu bir anne, kış şartları için odun, kömür, soba tedarikindeki bir baba kadar, insanımızın içinde bulunduğu güçlükleri düşünebiliyormusunuz?
Bugünlerde “mevlit simidi” bile alamayacak insanımızın olması ne üzüntü vericidir?
İSTANBUL’DAN GELEN TELEFON?
Anlayana tabii!?
Uzatmayalım, Perşembe( 6 Ekim 2022) sabahı İstanbul’dan bir telefon ile irkildim..
-Yusuf Cinal ile mi görüşüyorum?
-Evet!
-Telefon numaranız doğru mu?
Evet!
-Yusuf Bey İstanbul Şişli merkezli bir “yakalama kararınız” var!
-Anlamadım?
-Bir hakaret suçlaması sonrası size ulaşılamamış ve “yakalama kararı” çıkarılmış?
-Eeeee!
-En yakın karakol veya polis merkezine giderek, ifade vermeniz gerekiyor..
-Anlaşıldı, teşekkür ederim..
Merak bu ya, “acaba hangi yazım, hangi paylaşımım” ile ilgili bir hususta, ”hakaret” unsuru bulunmuş ki?
Üstelik eğitimci kökenli bir gazeteci olarak gururuma dokunmadı değil?
“Hakaret” bize göre, bir kalkan değil?
Her neyse, eşime durumu anlattım..
Günlük yazımı yazdım, aylık internet ödemesini yatırdım ..
Göz kontrolümü erteledim!..
KARAKOLDAYIM!
Doğru Adapazarı Tren İstasyonu içindeki “Cumhuriyet Karakoluna” gittim..
Güvenlikte bir polis, günlük nöbetinde..
Durumu izah ettim, üst kata çıkmamı söyledi..
Üst kata çıktım, bir bayan polis..
Durumu izah ettim, kimliğimi verdim..
-Buyrun oturun, arkadaşlar sizinle ilgilenecekler?
Bir köşeye çekilim oturdum, yarım saat sonra,bir görevli,
”Yusuf Bey haydi gidiyoruz” dedi..
Doğru Sakarya Araştırma Hastanesi’ne..
“Sağlık Kontrolü raporu” aldık..
Oradan Adapazarı Ek Emniyet Müdürlüğü Merkezi’ne geldik..
Orada da, bir süre beklemeye alındık..
Derken, Cumhuriyet Karakolu’nda gördüğüm, bir aranan şahısı da getirdiler..
YAKALAMA KARARI?
Öğrendim ki, benim gibi “yakalama kararı” çıkarılmış?
“Arandığımdan haberim yok! Annemin evine uzun zamandır uğramıyorum..Bir ayakkabıcı yanında çalışıyorum..Batık durumdayız..TOKİ evlerine yazıldık..Taksidi ödeyemedik..Eve haciz kondu! Velhasıl bitik durumdayız..Çalışıyorum, bir ekmek parası için” diyerek, kendisini tanıyan polise durumu izah etti..
Bu sohbetin ardından, nezarette unutulan bir kişinin olduğu söylendi..
O da yanımıza getirildi..
Onun da ilginç bir hikayesi vardı..
Ta Erzuruml’dan Adapazarı’na gelmiş..
Baldızı ayrılmak üzere olduğu için eşyalaranı toplamak üzere Adapazarı’na gelmiş..
Ama, onunda bir borç yüzünden “araması varmış” ya, Adapazarı polisi yakalayınca, nezareti boylamış!..
İyi ki, banka kartında para var..
Yardım edildi, parayı çekti..
Üç kişi ve iki görevli ile yeni yerleşim birimindeki Adliye Sarayı için, yola çıktık..
AH ŞU ZAMAN KAYBI?
Bütün bu zaman diliminde, bürokrasideki uygulamaları düşündüm..
Hele de “adli süreç”, hadi çık işin içinden çıkabilirsen?
Cumhuriyet Polis Karakolu’na, gidip, gelenler hiç eksik olmuyor..
Ah, şu zaman kaybı?
“Yaralama, hırsızlık, hakaret, kavga, patırtı, gürültü ve de kedi, köpek, inek, tavuk..” meseleleri..
Gel de, polis ol bu memlekette?
Hele de şu günlerde?
Polislerin birbiri ardı sıra, “mobing” uygulamaları yüzünden intiharları gündemdeyken, “gel de oğluna, kızına bu memlekette polis ol” de bakalım!?
Şüphesiz polislik kutsal bir meslek..
En azından güvenliğimiz için hayati öneme dair olmazsa,olmaz mesleklerden elbette..
Çocukluk günlerimizde hep “polis” olan arkadaşlarım aklıma geldi..
“Hırsız” rolündekileri “şıp” diye yakalarlardı!..
Geçelim de?
POLİS İNTİHARLARI?
“Mobing” dedim?
Açılımı, “bir işyerinde görevli olanların, birini küçümsemesi, ona baskı yapması, dayatması,hatta şiddete varan muamelelere maruz bırakması” diye özetlenebilir?
Maalesef, “çağımızın hastalığı” olarak ta özetlenebilir?
Kısacası, bir işyerindekilerin, “birbirlerine tahammülsüzlüğünün nedeni” ne olabilir?
Neden, “insanoğlu, arkadaşına, meslektaşına, kendisine yapılmasını istemediği baskıyı, dayatmayı, hakaretleri” yapar ki?
Ah bir bilebilsek?
Görevli polis sordu?
“-Adın, soyadın, T.C. numaran, ikamet adresin, üzerindeki eşyaların dökümü?..”
SADAKA KÜLTÜRÜ?
Üzerinde kimlik kartı bile olmayan, ayakkabıcı mesleği sahibi kişi, “Üzerimde 7,5 Liram var..Başka bir şeyim yok..Bu da eve dönüş param..Yeter mi bilmem” diye ekledi..
Görevli, bu mağdur kişinin yüzüne baktı, sonra başını öne eğdi, önündeki kağıda notlarını düştü..
“Müsade ederseniz, arkadaşa yardmı etmek isterim!..” Cüzdanımdan çıkardığı parayı kendisine uzattım..
Üstü, başı, kılık kıyafetinin bile durumunu özetlediği bu adam,
“Ağbey ancak sadaka niyetinde bu parayı alabilirim” diye ekledi..
-Nasıl kabul edersen et, bu parayı sana kalbin veriyorum..Güle, güle harca!..”
Kafamda bu “sadaka” kelimesi tank etti?..
İnsanımız,nasıl da bu “sadaka kültürene ikna edilmiş” diye düşünmeden edemedim!
ŞIPŞAK İFADE?
İnsanımız, nasıl da bu duruma düşürülmş, hiç düşündünüz mü?
Adapazarı Camili mevkiindeki Adalet Sarayı’na geldik..
Bir görevli bizi karşıladı..
Farklı mahkemelere dağıtıldık..
Benim ifadem, görüntülü olarak alınacak..
İşinin ehli olan görevli, yarım saat sonra İstanbul ile bağlantıyı kurdu..
-Adın, soyadın, telefon numaran, ikamet adresin, anne, baba adınız?
-Yusuf Bey hakkınızda bir şikayet var?
-Bir bilgim yok!
-2018 Yılında twitter üzerinden bir paylaşımda,bir sivil örgüt başkanına hakaret etmişsiniz?
-Hatırlamıyorum, böyle sanal ortamda birine hakaret etmem sözkonusu olamaz.. Bir hakaret asla olamaz, bir tepki, bir eleştiri olabilir!..
Kısa süren bir ifade sonrası serbest bırakıldım..
Eğer, mesai saatleri dışında olsa, ellerime kelepçe vurulması, hatta nezarethanede ertesi günü bile beklemem sözkonusu olabilirdi..
NASIL BİR TÜRKİYE?
Her neyse, tamda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde(TBMM) “Dezenformasyon” yasa teklifinin görüşüldüğü bir günde,
” hakaret” suçlaması ile polis karakolu ve adliyedeyim! Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bile, “sırf hakaret” nedeni ile 65 Bin kişiyi mahkemeye verdiği Türkiye’de, benimde bir “hakaret” suçlaması ile mahkemede olmam, gayet normal?
Eee,” bir de etiketimiz gazeteci” ya?
Burnumuz boktan kurtulmaz artık?
Medyayı, sanal ortamı kontrol altına alacak yeni “Dezenfarmasyon” yasamız hayırlı, uğurlu olsun!
Aman, siz, siz olun, bu seçim arifesinde ağzınıza bir bant atınız, hemi de siyahından olursa belki işe yarar?
Sizi, bizi, hepimizi hayırlı günler beklemiyor?
İstenen, “sinik, pısırık, suskun, konuşmayan, konuşturulmayan, özgürlükleri, anayasal hakları kanun ile sınırlandırılmış” bir Türkiye’dir!
Ağzımızı sıkı, sıkı bantlayacağımız günler kapıda?
Bilesiniz!
Yusuf Cinal yazıyor, 8 Ekim 2022 Adapazarı
Yusuf Cinal
Diğer Yazıları
Yönetici
Yorumlar kapalı.