Bir çok kedi, köpek ve kuşa bakıyorum.
Kendimi onlara karşı hep borçlu hissetmişimdir.
Sabah uyanınca; kargalar, martılar, serçe ve kumrular pencereye gelir, yem ister. Aşağı inince de kedi ve köpekler arabamın etrafını sararlar.
Önce kendilerini sevdirirler, sonra yemek yerler. Birbirlerini çok kıskanırlar. Onları eşit sevmeye çalışırım.
Tatile gitsem, yemi kapıcıya bırakırım.
Aç kalmalarına asla izin vermem.
Cebimde 50 lira bile kalsa yine hepsini onlar için harcarım. Çünkü onlara doğal yaşam alanı bırakmadık. Avlanacakları, kendi kendilerine hayatlarını devam ettirecekleri ortamları yok ettik. Hatta sıçacakları yumuşak toprak bile bırakmadık.
Mecburuz onlara bakmaya!.
Çünkü, dünya sadece insanlar için yaratılmadı.
Dünya hepimizin.
Şimdi size onlarla ilgili gözlemlerimi anlatmak istiyorum.
Yeni tanıştığınız bir hayvan sizden korkar, sokulmaz. Kendini sevdirmez. Kaçar. Yemek vermeye çalışsanız bile siz gitmeden yemeğin yanına yaklaşamaz. Daha önce mutlaka bir sadistin saldırısına uğramıştır. Tüm insanları canavar sanır. Hiç sevimli değildir. İçgüdüsel olarak sizden korkar. Ona doğru gitseniz saldırabilir de.
Onlara zaman vermelisiniz.
Size inanmalı ve güvenmelidir.
Bir süre sonra sizi tanımaya başlayınca, korkmanın anlamsız olduğunu anlar. Sevimli hale gelir.
Tüm hünerlerini sergilemeye başlar.
Çünkü kendini özgür hissetmeye başlamıştır.
Güvendedir.
Oyunlar yapar.
Kucağınıza gelir.
Sevilmek ister.
Sevildikçe açılır.
Sonra sizi bırakmaz.
Yolda görse selam verir.
Artık o sizin arkadaşınız olmuştur.
İnsanlar da böyle değil mi?
Baskı, korku, stresli aile çocukları; hayattan korkarlar. Özgüvenleri yoktur. Baskı içinde yaşamak, onların içe kapanan, sevgisiz ve sonra saygısız insanlar olmalarına neden olmaktadır.
Sevgisiz, hoşgörüsüz ve demokrat olmayan aile çocukları asla yaratıcı ve sosyal birey olamaz.
Tıpkı korkak, sevgisiz, baskı ve dayakla yetişmiş hayvanlara benzerler.
Laik olmayan toplumlarda; bilimsel, sanatsal, düşünsel yaratıcılık yoktur.
Laiklik aklın özgürleşmesidir.
Bireylerin hayatı özgürce yorumlaması ve anlamaya çalışmasıdır.
Kısacası laiklik adam olmak demektir.
Laikliğin olmadığı ülkelerde, kişiler; egemenin baskısı altında, kendisine tanınan özgürlük sınırları içinde yaşamaya mahkumdur. İçlerinden ne sanatçı ve bilim adamı yetişecek yapıda olanlar vardır. Ama baskı altında hünerlerini sergileyemeden yok olup, gitmektedirler.
Bu durum ülkeye ayrıca bir maliyette yükler.
Asla ülkeye katkı sağlayacak bir buluşa imza atamazlar.
Gördükleri baskının neticesinde onlar da kendi çocuklarına aynı uygulamayı yapar. Hırs ve öfke içinde yaşarlar.
Fırsatçıdırlar.
Hırsızlığa, yolsuzluğa ve sapıklığa yatkındırlar.
Hak hukuk tanımazlar.
Oysa laik ülkeler de çocuklara özgürlük verilmiş, kanunlarla koruma altına alınmışlardır. Çünkü çocuklar ülkenin geleceğidir. Onlar çok kıymetlidir. Baba oğlunu dövse, devlet onu elinden alıp kendi yetiştirir.
Bunun için laikliği önemsiyorum.
Laiklik olmazsa; hiç bir alanda gelişme olmaz.
Gelecek nesiller köle kalmaya mahkum kalır.
Özgür ülke çocukları ise; üretir. Kalkınır ve zenginleşir.
Antidemokratik veya din devletinde yetişen ülke çocukları ise, onların ürettiklerini para bulursa satın alır.
Ya da sömürge olarak yaşam mücadelesi verir. Bir müddet sonra da yok olup giderler.
Bakınız Ortadoğu Müslüman devletlerine…
Erdal Bıçakcı yazıyor