Sevgili okurlar,
Bir önceki yazımda, “hayat kesitlerinden”, örnekler vererek, dünü ve bugünü irdeledik..
“Anlayışlar”, nasılda, “şıppadak” değişiyor!
Nasıl da?
“İnsanlık, yeni buluşların ışığında, bir ileri, bir geri adımlarla, zamanla” yarışıyor..
“Dünyanın, farklı coğrafyalarında yapılan kazılardan, farklı haberler, sonuçlar, hem geçmişe, hem de geleceğe bilgiler” sunuyor..
“Gerek sosyal, siyasi, ekonomik hayatta iyileştirmeler beklenirken, umutlarımız”, hep bir başka bahara kalıyor!..
“Otoriter anlayış, tüm dünyada belli bir çıkar kesimi tarafından desteklenirken, demokratik nizam için, hak arayanların sesi de, umutlarımızı” perçinliyor..
Bu bağlamda, Türkiye’de uzun bir süredir, en çok dillendirilen konuların başında “hak, hukuk, adalet” kavramları geliyor..
Öyle ya, “hak, hukuk, adalet” olmazsa, “hayatın ne anlamı” olur ki?
Hep, “eşit, adil, tarafsız, kabuledilebilinir bir yönetim biçimi” istemiyormuyuz?
KURT İLE KUZU?
“Eşit, adil ve tarafsız!”
Bu, “Cumhuriyet” ile kısmen sağlandı..
Peki şimdi?
Bu bağlamda, hep akıllara,” kurt ile kuzu masalı “ gelmez mi?
“Kuzuyu yemeyi kafaya koyan Kurt, Kuzunun itirazını” dinler mi?
Bu kertede, “suyun bulandırılmasının anlamı mı” kalır!
“Uzun etme, vur kelepçeyi, ya da tak rozeti!”
Bugün ,Türkiye’de gelinen nokta, “elbette düşündürücü olduğu kadar, endişe” vericidir..
Bir ülkede, “190 Kere ihale yasası değişirse”, ne olur?
Ne olacağını, yaşayarak görmedik mi?
ZAMANE ÇOCUKLAR?
Olacağını artık, evdeki küçükler bile biliyor!
Maşallah hepsi, “siyasetçi, ekonomist, adalet”, timsali..
Zamane çocukları..
Anne ve babalarının çektiği sıkıntıları dışarı vurmada, bire birler..
Geçtiğimiz günler, birini sanal ortamda dinliyorum..
Mikrofona, öyle etkili konuşuyor ki?
Adam Mülteci!..
Suriye’ye dönmek istemiyor?
“Dönsem, askere alacaklar” diyor..
Bizimkisi, lafı gediğine koyuyor..
“Ülkesine faydası olmayan bu adamların, bizim ülkeye ne faydası olur ki?”
İşte küçüklerin, büyük lafları bunlar..
Büyükler, ders alırlar mı, ya da bu sözler, işlerine gelir mi?
Sanmam?
Seçip göreve getirdiklerimizden, beklentiler çok..
Özellikle “hayat pahalılığı” ile ilgili yapılan hiçbir şey yok!..
Varsa, yoksa siyaset!
Rakip, “anketlerde önde ya, şafak operasyonlarına” devam!
“Toplumu, bir şekilde oyalamak, korkutmak, yıldırmak”, değil de nedir?
GÖRÜNEN KÖY?
“Ülkede, artan fiyatlardan simit ile çay bile nasibini almışken, vergilerden söz etmenin”, anlamı mı var?
Ülkede, “hal ve gidiş”, evlere şenlik!
Bu sistem içinde, kim ne yapabilir ki?
Kim, ne yapabilir?
Görünen köy, kılavuz ister mi?
Ne kolay soru, değil mi?
Görünen köy?
“O köy, bizim köyümüzdür..
Gitmesek te, gelmesek te, o köy bizim köyümüzdür..”
Geyve’de öğretmenlik yapan, şairlerimizden Ahmet Kutsi Tecer’in dizeleri bunlar..
Hatırlamasak, hatırlatmasak, olur mu?
Köylerimiz de, mahalle oldu ya?
Ne hazin hikayesi var, köylerimizin!
Şu “Köyüme Dokunma Platformu Başkanı Mehdi Cengiz anlatsa da” dinlesek?
Dertlere, deva olur mu?
Söz köylerimizden açılmışken, “gelin size Brüksel’de balkabağının hikayesini” anlatayım..
BİLİYORMUYDUNUZ?
Müsaadenizle, Sakarya’nın milli ürünlerinden biri olan balkabağı ile ilgili kısa bir bilgi verelim:
” Balkabağının kökeni MÖ 7.000-5.500 yıllarına dayanan Orta Amerika’dır. Yerli halklar tarafından temel besin olarak kullanılan balkabağı, Avrupalılar tarafından Amerika’dan dünyaya yayıldı. Günümüzde “Cadılar Bayramı” ile ilişkilendirilen balkabağı, Meksika’da Aztek ve Maya medeniyetlerinde yaraların iyileştirilmesinden, yemeklere, hatta kap olarak kullanılmaya kadar geniş bir yelpazede değer görmüştür. Türkiye’ye 17. yüzyılda giren balkabağı, Anadolu iklimine uyum sağlayarak Osmanlı mutfağına ve yerel lezzetler arasında yerini alır”
Geçim kaynağıdır Adapazarlının, geçim kaynağı..
“Balkabağı tatlısı, lokumu, çorbası, böreği..” olmadan olur mu?
ADAPAZARLI BALKABAĞI?
Gelelim, Brüksel’e..
Adapazarı Katlı Pazaryerinden, bir avuç balkabağı çekirdeği satın aldım..
Brüksel’de küçük bahçeme ekeceğim ya, eşim ” yapma etme, balkabağı bu, diğer sebzeleri egemenliğe altına alır, karşı mahalleye geçer, hatta fırsat bulursa ağaçların zirvesine çıkar, her tarafı geçilmez kılar..” dediyse de dinlemedim..
Brüksel’e, “Adapazarlı balkabağı”, ne yakışır ya?
rüksel lahanası kadar da hatırı yok mu?
Üç yere, bir kaç çekirdek ektim..
Bir güzel yeşerdiler..
Onları bırakıp, Adapazarı’na döndüm..
KİMİN ESERİ DERSİNİZ?
Komşular feryatta, “ senin balkabağına söz geçiremiyoruz, her yeri işgal etti.. Domates, biber, patlıcan, hatta hıyarlar, lahanalar bile şikayetçi.. Laf dinlemiyor, komşunun ağacına da çıktı.. Zirveyi çok seviyor.. Aşağıda inmiyor” diye resimler çekip, videolar göndermezler mi?
Hanım ile bakıştık, gülüştük..
“Türk Kafası “ işte!
“Fırsat bulunca, krallığını balkabağı bile ilan ediyorsa”, gerisini, siz düşünün!..
Bu,” tatlı belayı, komşuların başına” ben sardım!..
“Kendim ettim, kendim buldum”, gibi bir şey!
“Ağaçların zirvesinde, sultanlığını ilan edeni, nasıl aşağı indireceğiz?..”
“Belçika polisi, jandarması, itfaiyesi, cop, gaz, kask ve silahları ile gelseler”, işe yarar mı?
Barikatlar, merdivenler, su sıksak?
Çare olur mu?
Kimin, eseri dersiniz?
Övünmek gibi olmasın!
Yusuf Cinal yazıyor, 19 Eylül 2025
