Şu Hollandalılar’a akıl erdirmek vallahi de zor, billahi de zor.
Gerçekten çok mu modernler, çok mu demokratlar ve çok mu insanlar?
Eh, ‘öyledirler ama, sonradan değiştiler’ diyebiliriz.
Modern olduklarının ilk emaresini, göçün başladığı 1960’lı yıllarda, dini bayramlarında (Noel ve Paskalya gibi) Türkler’i evlerinde konaklama misafiri olarak kabul ettikleri zaman görmüştük.
Genç ve güzel kızların, kara kaşlı ve kara gözlü Ahmet’i ve Mehmet’i arkadaş olarak evlerine götürmeleri de cabasıydı tabii…
Demokrat olduklarının ilk emarelerini, 1976 yılında Müslümanlar için bir TV Yayın Kurumu kurulması kararı ile göstermişlerdi. Aynı yıl, Hollanda vatandaşı olmayan yabancılara Belediye Meclisleri ve İl Genel Meclisleri seçimlerinde, seçme ve seçilme hakkı verişleri de cabasıydı.
İnsancıl olduklarının emaresine ilk veya son demek yanlış olacak. Zira Hollandalılar, 2001 yılı 11 Eylül’ündeki New York’taki ikiz kulelere yapılan saldırıya kadar, ülkelerindeki ırkçılara hiç yüz vermemişlerdi. Irkçı partiler, 2001 yılına kadar Hollandalılar’dan oy alamamışlardı.
Ne olduysa 2001 eylülünden sonra olmuştu. İkiz kulelere yapılan saldırıdan sonra ABD Başkanı George Bush’un, ‘Dünya artık yeni bir yön alacak’ demesinden sonra, tüm dünyadaki halklar olduğu gibi, Hollanda’daki halk da, kendilerini başka bir yöne çevirmişti.
Hollandalılar’ın anlaşılmaz tavırları arasında çok ilginç olanları saymakla bitmez.
Lehte veya aleyhte bir yığın anlaşılmaza imza atan Hollandalılar, son anlaşılmazı, bir Bakan atamasında yaptılar.
Çoğunuz televizyonlarda izlemişsinizdir. Hollanda Sağlık Bakanı Bruno Bruins, mecliste konuşma yaparken, birden bire yere yığıldı. ‘Acaba Koronavirüs mü çarptı’ diye düşünülürken, Bakan’ın çok yorgun olduğu için bayıldığı tespiti yapıldı.
Salgın bir hastalıkla uğraşırken çok yorulan Bakan, ertesi gün, ‘Bu işi benden daha dirençli biri sürdürmeli’ diyerek istifa etti.
Çok partili bir koalisyon hükümetinin başı olan Başbakan Rutte, hükümet ortağı partiler yerine, en can alıcı rakibi İşçi Partisi’nden birine Bakanlık teklifi yaptı. Teklif yapılan İşçi Partili Martin van Rijn, ‘Milli beraberlik söz konusuysa, ben bu teklifi geri çeviremem’ dedi ve Sağlık Bakanlığı görevini teslim aldı.
Tabii ki bizim gibi, pek çok kişi ve kuruluş da şaşırmıştı. Medyanın sıkıştırmaya çalıştığı Başbakan Rutte, olumsuz bir soru yönelten gazeteciye, ‘Fazla konuşma ve Van Rijn’in bu görevi kabul etmesine şükran duy’ diyerek azarladı.
Dört ortaklı hükümet, Van Rijn’in girmesi ile beş ortaklı oldu.
Rutte’nin Van Rijn’i Bakanlığa ataması bir şov değildi elbette. Zaten 3 aylık bir süre için yapılmıştı bu teklif.
Rutte bu adamı daha önceki kabineden tanıyordu. Bir önceki kabinede Sağlık Bakanlığı’ndan sorumlu Devlet Bakanı olan Van Rijn çok güzel işlere imza atmıştı. Van Rijn’in güzel işlerini sıralamaya gerek yok ama, Hollanda medyası Van Rijn’in başarılarını uzun uzun yazıyor.
Ne hoş değil mi?
Bizim meclistekiler birbirlerine ilkel insanlar gibi saldırırlarken ve bizim dostlarımız, sempati duydukları siyasi partiler için birbirleri ile sosyal medyada kavga ederlerken, bakınız Hollanda’da neler oluyor?
Biliyorum, bu yorumumdan sonra da reaksiyonlar gelecek ve dostlar benim ile değil, yine birbirleriyle benim sayfamda kapışacaklar.
Dilerim bu defa öyle olmaz. Zor günler geçirdiğimiz bu günlerin hatırına eski dost günlere dönüş yaparız.
İyi bir Pazar günü geçirmeniz dileğiyle.
İlhan Karaçay yazıyor