Azerbaycan’ın Karabağ’ı işgalden kurtarmak için Ermenistan ile yaptığı savaşta, Batı Avrupa’da , Arap ülkelerinde , Latin- Orta Amerika’da , Kuzey Amerika’da Azerbaycan- Türkiye’ye karşı Ermenistan ve dostları, bugüne kadar da devamlılığı olan, yazısal, görsel ve işitsel ve kendileri açısından samimi, dayanışmacı, milli faaliyetlerinde yetişmiş insan kaynakları olan bir etnik gurup olarak ve bunları iyi değerlendirerek artık kendi lehlerine, bulundukları ülkelerde: medya, siyaset ve kültürel konularda ve sorunlara bakışlarda yerleşik bir kanı oluşturdular. Bunun sebebi ise öncelikle kendilerine güvenmeleridir. Kapalı bir toplum değiller. Hayatın her alanında varlar. Davalarına inanmışlar. Davalarını savunacak elit, insan kaynakları ve STK’lar oluşturmuşlar ve her duruma müdahale edebilecek dayanışmacı ve aktif durumdalar. Milli bir ruha sahipler. Yukarıda saydığımız bölgelerde ki Ermeni, ses sanatçıları, yazarlar, bilim adamları, akademisyenler, entellektüeller, rejisörler, artistler, gazeteciler, yorumcular, iş adamları, siyasetçiler her seviyede gönüllü ve aktif olarak birlikteler ve birlikte hareket ediyorlar. Sürekli yazılı, işitsel ve görsel belge ve bilgi üretiyorlar. İnsiyatifliler. Pro-aktif hareket ediyorlar. Bunun en büyük sebebi, davalarına inanmış nesiller yetiştirmeleri, davalarını savunmada samimi olmaları, dayanışmacı olmaları, bulundukları toplumlarla kaynaşmış olmaları, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda bulundukları ülkelerin toplumlarında kendilerini kabul ettiren yetenekli insanlar yetiştirmeleri, aydınlarına değer vermeleri ve bulundukları ülkelerdeki modern yaşam tarzına uygun hareket etmeleridir. Kiliseleri bile sadece pazar günü dini ayin ve sonrada milli konularda dayanışma için kullanmalarıdır. Bir birlerine sahip çıkmalarıdır.
Kabul etmek gerekiyor ki, Ermeniler her anlamda çok üretkenler. Çok profesyoneller. Çok etkililer. İnandıkları uğurda maddi ve manevi desteği eksik etmiyorlar. Çok fedakar ve başarılılar. Başka lobilere para kaptırmıyorlar. Onlara güvenerek davalarını boşlamıyorlar. Bir işi sonuna kadar götürüyorlar. Hedef ve sonuç odaklılar.
Buna karşın, aynı ülkelerde yaşayan Türkler bazı istisnalar hariç Karabağ konusu da dahil, genellikle: dayanışmacılığı boşlamış durumdalar. Milli davalarını ve milli tarihlerini bilmiyorlar. Sorunları kavrama ve çözüm üretme yetenekleri yok. Akıl ve bilimi kullanmıyorlar. Kapalı toplumlar. Ön yargılılar. Aydın düşünceleri benimsemiyorlar. Dine çok tabiiler. Hamaset üretiyorlar. Hiç bir faydası olmayan romantik milliyetçiler. Hemen hemen hiç bir bilgi ve belge üretmiyorlar. Cami, dernek ve kahvelerde pinekliyorlar. Bulundukları ülkelerin
küçük istisnalar hariç, toplumsal olarak siyasi, sosyal, kültürel yaşamında yoklar. Bulundukları ülkelerin insanlarından kopuklar. Kapalı toplumlar. Büyük çoğunluğu, milli davalarda kendi aralarında bile dayanışmanın olmadığı, çok parçalı ve bölünmüş, dini tarikatların elinde oyuncak, giyim, kuşamlarıyla ve davranışlarıyla itici, ifade özgürlüğünü, modern anlasam da ki insan haklarını ve demokrasiyi benimsememiş, milli davaları bilmeyen, bu konularda yetişmiş insan kaynakları ve gücü olmayan ve olması içinde bir çaba ve bilinç oluşturmayan, her şeyi bir alışkanlık olarak devletten bekleyen, aydınlarına değer vermeyen ve aşağılayan, dinlemeyi, öğrenmeyi ve kendi düşüncesini ifade etmeyi ve bilgiyi bilmeyen, okumayan, araştırmayan, şartlandırılmış yaşam yaşayan, kendi ana dilini bile günlük 60 kelimeyle geçiren, bulunduğu ülkenin dilini yeni nesil hariç bilmeyen, her anlamda ama her anlamda gelişmeyen, yeniliğe din adına direnen, yasakçı, Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti devletininin bizzat ayrım yaparak böldüğü, yaklaşık 7 milyon nüfusa sahip oldukları halde etkisiz kelimesinin bile kullanılamayacağı kadar etkisiz durumdalar. Örneğin:
Türk Devlet ve Ordularının sahada kazandığı Karabağ’da ki başarıyı bile bulundukları ülkelere yansıtabilecek ve etki yapabilecek, bilgi, bilinç, kapasite, birikimleri yok ve bu hiçbir konulara ilişkin pro- aktif ve modern kullanım ağları kurmuş konumda değiller. Bulundukları ülkelerdeki gerekli sosyal ve kültürel kurum, siyasi organlar ve genel olarak ta toplumla buluşamıyorlar. Zaten milli davalarda hamasetteler ve bir birlerini geliştirecek, motive edecek hiç bir milli dayanışma ağı, bilgi, bilinç ve kabiliyetleri de yok. Kendilerine güvenleri yok. Buna ilişkin esasında pek bir ilgileri de yok. Ermenilerden hemen hemen her konuda aynı ülkelerde 60-70 yıldır yaşasalar da 100 yıl gerideler.
Bu şekilde toplum olarak ne kendilerine nede anavatanlarına (kişisel, siyasi parti ve tarikat çıkarlarını gütmek dışında) bir hayırları da olmadıklarının bile farkında değiller. Türkler olarak düşünme, okuma, anlama, kavrama ve kullanma yeteneklerini kullanmıyorlar. Hiç bir şeyi akıl ve bilime dayanan bir şekilde sorgulamıyor ve kanaat oluşturmuyorlar. Biatçılar. Korkaklar. Sinmiş durumdalar. Bananeciler. Modern yaşama karşılar. Milli konularda işlevselliklerini yitirmiş ve cahil durumdalar. Yani gerçekleri söylemek ve yazmak gerekirse, nitelik olarak Türkler, istisnalar dışında büyük çoğunluğu milli davalarda iş görmeyen ve bulundukları ülkelerde itibar sahibi olmayan ve etkisiz bir etnik grup çöplüğüne dönüşmüş durumdalar.
Bu iki farklı etnik gruplardan olan toplumları karşılaştırdığımız zaman, anavatanları dışında ki bulundukları ülkelerde rekabet ve etki açısından Ernenilerin, Türklerle kıyaslanamayacak kadar çok güçlü, bilgili, bilinçli, dayanışmacı, fedakar, milli ve etkili olduğu gözükmektedir.
Bı anlamda anavatanları dışında yaşayan Türklere ve Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti ‘ne şu soruyu sormak gerekir: Neden yurtdışında Ermeniler kadar güçlü ve itibarlı olamıyorsunuz ? Bu durumdan memnun musunuz? Bunun bu şekilde devam etmesini kabulleniyor musunuz? Yoksa bunu değiştirmek istiyor musunuz? Nasıl değiştirmek istiyorsunuz? diye sormak gerekiyor.
Bu anlamda bu durumdan memnun olmayan Türklerin ve devletlerinin, bu durum nasıl eşitlenir yada tersine çevrilir sorusunu mutlaka her Türk, Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti devletleri kendi kendine sormalıdır. Kafa yormalıdır. Bu artık kangren olmuş sorunu bilindik bir şekilde halının altına süpürmemelidir. Tabi ki bir milli davaları ve iddiaları varsa.
Sefa Yürükel
Sosyal Antropolog ve Etnograf
Soykırımlar ve terörizm araştırmacısı