[google_map]Eğitimli bir insanın kendi kendini öldürmesi mümkün mü? Bugün yine Irak’ın başkenti Bağdat’da iki canlı bomba kendilerini patlatarak; 12 kişinin ölmesine,25 kişinin de yaralanmasına neden oldu. Canlı bomba olayı bize hiç uzak değil. Bir kaç yıl öncesine kadar bu ülkede yüzlerce masum vatandaş canlı bombaların kurbanı olmuştu. Bir insan nasıl canlı bomba olabilir. Onu bu şekilde ölümü seçen insan haline hangi etmenler dönüştürebilir. Bunun tarihte görülen ilk öncüsü Alamut kalesinde yaşayan Hassan Sabbah’tır. Ulaşımı ve alınması çok zor olan bu kalede yıllarca dinin etkisi ve cennet vaadi ile yetiştirdiği ölüm makinelerini özellikle Selçuklu sarayına yollayarak sayısız cinayetler işletmiştir. Katiller hiç bir zaman geri dönmemiştir. Zaten böyle de bir niyetleri de yoktu. Ölüm onlar için cennette yeniden doğuş sayılıyordu. Işid’de aynı silahı kullanmıştı. Yani dini. Dini iyi okuyan biri olarak şunu diyebilirim ki; dinde intihar eylemciliği yoktur. Sadece dinin yayılması için sürekli cihat farz kılınmıştır. Günümüzün Hassan Sabbah’ları kişisel rant uğruna dini kullanarak, özellikle fakir, fukara ve gariplerin çocuklarını kurban olarak seçerek yetiştirmektedir. Onlara gerçek mutluluğun ve yaşamın ölümden sonra öbür dünyada olduğu öğretilir. Ölümün bir son değil, gerçek sonsuz yaşamın başlangıcı olduğu söylenir. Bazen din ile birlikte uyuşturucu verilerek kurbana cesaret kazandırılır. Vücuduna bombalar sarılır, kalabalık kitlelerin içine salındıktan sonra; çoğu uzaktan kumanda ile patlatılır. Bazen kendi kendini de patlatanlar olur. Bunlar muhafazakar, dindar ve yoksul ailelerin çocuklarıdır. Canlı bomba; intihar eylemleri sadece islamiyet içinde görülen bir katliam şeklidir. Budizm’de, hinduizm’de, Hristiyanlık’ta, yahudilik’te böyle bir sapkınlık yoktur. İslam bölünmüş, tarikatlar, şeyhlikler, mezhepler çok değişik yollara sapmışlardır. Dini toparlayan, bir birleştiren bir kurum veya baş ta yoktur. Ülkemizde diyanet işleri lüks yaşama dalmış, halktan kopmuştur. Müslümanlığı referans olarak alıp, iktidara gelenler de aynı yolu izlemiştir. Sonuçta bir bölüm dinden uzaklaşmış, garip çocukları organizatörlerin elinde oyuncak olmuştur. Din adamlarımız toplumun en alt kesiminden yetişmiş, büyük çoğunluğu asosyal kişilerden oluşmaktadır. Küçük yaştan itibaren, karşı cinsle, sanatla, müzikle, sinema, tiyatro vs ile tanışmamış çocuklar bu mesleği seçmişlerdir. Yaşamları boyunca toplumu düşman olarak görmüşler, kin ve nefretle sosyal hayata bakmışlardır. Verdikleri vaazlarda; ateşte yanma, işkence konularını işlemişler yani halka sadece korkuyu empoze etmeye çalışmışlar, sevgiden uzak kalmışlardır. Çünkü onlara da bu şekilde öğretilmiştir. İyi eğitim almış, varlıklı sosyal bir kişilik asla terörist olmaz. Terörün kaynağı, fakirlik ve cehalettir. Hiç bir siyasi çocuğunu bu şekilde yeriştirmediği halde gariplerin çocuklarına bu eğitimi layık görür. Terör geri kalmış dindar toplumlarda görülen bir ruh hastalığıdır. Merkezi de ortadoğu’dur. Ülkemize yararlı, bilime ve sanata inanan güzel çocuklar yetiştirmek hepimizin görevidir.
Erdal Bıçakcı yazıyor