TÜRKİYE BUGÜN SİYASİ, KÜLTÜREL, EKONOMİK VE SOSYAL OLARAK İFLASTADIR. PEKİ NE YAPMALI?
Siyaset, Gladyo, Tarikat ve Mafya’nın birlikte üzerine öbek öbek bir ganimet gibi çöktüğü Türkiye’yi izlerken, ortalığın vıcık vıcık kanunsuzluk, hoyratlık, şimarıklık, ahlaksızlık koktuğunu hissediyor ve bu büyük çürümeyi seyrediyoruz.
Ve bu arada, Türkiye’de seçmenin oy ve vekaletini verdiği siyasilerin ve vergilerle maaşını ödediği memur olan bürokratların, toplumun en büyük örgütü olan devleti nasıl bir suç örgütü platformuna çevirdiği gibi bir ortamıda yaşıyoruz.
Peki bugün itibariyle okuma ve yazma oranının ortalama 3.2 yıl olduğu bir ülkede, düşünmenin ve sorgulamanın bu konuda bile sağlıklı bir düzlemde ilerlediğini düşünebilirmiyiz?
İnsanların sadece dert yandığı, günlük hengamede yüzünün gülmediği, intihar ettiği, cinnet geçirdiği, maddi zorluklarının katmerleştiği, sosyal, kültürel, ekonomik ve psikolojik sorunların toplumsal olarak depolandığı bir toplumda, sorunları halletmek için teorik ve pratik çözümlerin neler olması gerektiğini ve kimlerle çözüm üretilebileceğini nasıl geliştirebiliriz?
Bu sorunların halledilmesi için, kendisine, gece gündüz ben en iyi, milliyetçiyim, solcuyum, sağcıyım, Atatürkçüyüm, sosyalistim, komünistim, halkçıyım, liberalim, dini bütünüm, vatanseverim, Türkçü’yüm diyen insana bile, siyaseten, 12 Eylül’den bu tarafa oluşan çarpık bir kültür ve kavram kargaşası içinde yetiştiyse, ahlaken, bu tip insanlara gerçekten güvenebilirmiyiz?
Peki ne olacak bu milletin ve devletin hali diyenler olarak, bundan sonra, ne ve nasıl yapılmalıyızki millete ve bireylere siyaset alanında güven verebilmeliyiz diyebilmeliyiz?
Bu gibi soruları, henen hemen her gün kendimize cevapsız sorular olarak tabiki daha çok sorabilir ve çoğaltabiliriz.
Şunu artık Türkiye gibi sistemi çökmüş bir ülkede yaşayan insanlar olarak anlamalıyızki, tüm bunların cevabı kanaat önderleri, aydınlar, siyasetle uğraşanlar tarafından sorgulanmadan ve tartışarak bulunmadan, Türkiye’de ki toplum içinde var olan: siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel iflasın derinleşmesinden ve bundan doğacak önemli büyük krizlerdende asla kurtulamayacağız.
Bu gibi doğrudan halkı ilgilendiren, devasa siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal krizlerden ve iflaslardan kurtulabilmenin yolunu öncelikle, halkın temel istem ve ihtiyaçlarını halka rağmen ve halktan ayrı olarak aydınlar ve siyasette yer alanlar olarak tespit ederek değil, halkıda tespit ve çözümlere katarak bulabilir ve mevcut katmerli sorunlarıda ancak böyle çözebiliriz.
Çünkü halkın anlamadığı tespit ve çözümleri, kim olursak olalım halkın dışında üretmekle, sadece kendi kendimizi tatmin ederek kandırmakla baş baka kalırız….
Bunun örneklerinide yakın Türkiye tarihindende istersek gözlemleyebiliriz.
Halkın kendisinin sorunlarını çözmede kendisi için hiç emek vermediği konuda, bedavadan yukarıdan aşağı kanunlarla veya Anayasa’yla verilen hakların, halk arasında bir bilinç sıçraması yapmadığı gibi bir süreçte, hiç mücadele etmeden aydınların bedeller ödeyerek yaptığı mücadelesi ile halkın bedavadan kazanacağı avantajların, bedelinide süreç içinde sadece kendilerinin değil özelliklede aydın ve siyasetçilerin ödediğinide biliyoruz.
Bu tip gelişmeleri ve sonuçları Atatürk’ün ve arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyet rejimi sonrasındada arşivlerden okuduğumuz gibi, zamane insanları olarak kendimizde bizzat gördük ve yaşadık.
Bugüne kadar bu ülkede, aydınlar ve siyasetçiler olarak ne kadar iyi ve sağlıklı düşünerek toplumsal kalkınmayı yaratacabilecek çözümler üretirsek üretelim, sonuçta halk bu çözümlerdeki içeriği ve pratiği anlamamışsa, süreç içinde karşı devrimci görüşü ve yaşamı kendi benliğinde yaşatmakta ve belli bir süre sonrada Türkiye’de siyasal islamın iktidar yapılmasında olduğu gibi, halk için yapılan tüm devrim ve çabaları devam ettirmemekte ve bir gün terk etmektedir.
Türkiye’nin bugün yaşadığı ve geldiği sonuçta maalesef budur.
Sonuçta, değişik gruplarda yer alan aydınlar ve siyasetçiler olarak, bir demokratik eşgüdüm sağlayıp, toplumu ilgilendiren soruları ve bu sorulara olan cevapları bulurken, öncelikle ele alınacak toplumsal konularda fikirlerin işlevselliğinin gelişmesi ve devamlılığı için, gerekli bir zaman diliminde, konuların halkında kavraması amacıyla kavratıcı bir yaklaşım ve dil geliştirilmelidir.
Somut olarak halkla birlikte düşünülmelidir.
Ve sorunlara çözümlerdeki pratiğide halkla birlikte yapmadan olumlu bir geleceğinde kurulabileceğini düşünmemelidir..
Ve Türkiye’de yakın bir gelecekte yeniden harmanlanacak olan sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi süreçlerde, yeni kültürel, ekonomik, sosyal ve siyasi iflasları toplum olarak bir daha yaşamamak için, bu tür bir yaklaşımı geliştirmek, halkıda gruplar arası sorun çözücü bir eşgüdümün içine çekmek, bugünden düşünülmesi ve tatbik edilmesi gereken bir stratejiye dönüştürülmelidir.
Bu konuda ayrıca zamanın değişmesi ile yenileşmeyide söylemekte yarar vardır.
Örneğin eski tecrübelerin bazen yeni durumlara ve yükselişlere yön veremediği ve yardım edemediği gibi bir yaklaşımıda benimsemek ve tatbik etmektede yarar olduğu unutulmamalıdır.
Yani kısaca yukarıda da değinildiği gibi, toplumsal değişim için gerekli olan: sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik yeniliğinde önemli bir boyut ve şart olduğu, toplumun olumlu yönde değişimi için, aydın ve siyasetçiler tarafındanda içselleştirilmeli, idrak ve tatbik edilmelidir.
Sefa Yürükel