KLASİK SEMİTİK DİN ( ARAPLIK) VE ALEVİLİK ( TÜRKLÜK) ARASINDAKİ AÇIK FARKIN NEDENİ ETNİSİTEDİR.
Anadolu Aleviliği, Türk’ün Ortadoğu Arabının ( özellikle Emeviliğin) din adı altındaki siyasi baskısına ve devşirmeciliğine karşın, inanç ve ritüelleriyle Türklüğünün 1500’den bu yana yok olmaması için oluşan siyasal, kültürel ve sosyal bir direnişi ve kalkanı olmuştur.
Onun için Aleviliği ele alırken, Aleviliği hep klasik İnanç boyutu ile ele almak doğru değildir. Alevilik esas olarak İslam coğrafyası diye bilinen bölgede, İslam Dini’nin gerçeklerle örtüşmeyen ve Türk kavim/ Milletiyle uyuşmayan siyasi, kültürel ve sosyal çelişkilerden doğmuştur.
Aleviliğe bu yüzden Anadolu’da ki Türkü ve Türklüğü yaşatmak gerçekliği ile yaklaşmak en bilimselidir. Ve en doğrusudur.
Bugünde, Türkiye’de ki Türklük kültürel ve dil anlamında hala yok olmamışsa, bu Anadolu Alevilerinin ( Türklerinin) kendi yaşamlarındaki kültürel, siyasi ve sosyal gelişimi ve siyasi iktidarlara karşı siyasi direnişi yüzünden Anadolu’da yok olmamıştır.
Aleviler değişik dönemlerin tarihsel olarak gelişen siyasi döngü ve olayları neticesinde, belirgin bir dönem içinde bölgeye egemen olan Semitik İslamın dört Halifesinden biri olan Ali’nin taraftarı olmasıda, Ali’nin Arap olan siyasi, kültürel, düşünsel olumluluğunun ve askeri kimliğini bir İslam kişiliği olarak ele aldıklarından dolayı değil, evrensel insani davranış, düşünüşünden, baskı, şöhret ve saltanatçılığa karşı olan ( Emeviliğe) niteliklerinden dolayı Ali’yi kendileri için mevcut şartlar içinde olumlamışlardır.
Yani Alevilerin ( Türklerin) Ali taraftarlığını seçmeleride Ali’nin Arap ve İslam dininden olduğu için değildir.
Ali’nin her şeyden önce icraatlarında düzgün ve iyi bir insan olarak Aleviler tarafından kabul görmesi, Ali ailesinin ( Ehlibeyt) Türkler tarafından korunması ve kollanmasıda bu yüzdendir.
Aleviler eski Türk geleneklerinden gelen bir bakışla, yargılarla ve akıllarındaki geleneksel süzülüşle insan ürünü olan olaylara hep: adaletli, eşitlikçi, dayanışmacı, paylaşmacı, sosyal ve kültürel insan gözüyle bakmıştır.
Klasik kör DİN yargısı veya kör inanç gözüyle bakmamıştır.
Geçmişte Aleviler, O günkü şartlara dayalı olarak bir seçim yapmışlar ama asla İslam adı altındaki Türk düşmanı olan klasik DİN ve Semitik kültür ögesini benimsememişlerdir. içselleştirmemişlerdir. Hayatlarına sokmamışlardır. Bu yüzdende Araplaşmamışlardır.
Dün ve bugünde orjin olarak Arap olan ve Anadolu’da da Arap kültürünü yayarak ve insanları kültürel olarak Araplaştıran ve bu yüzdende hayat bulan, baskın ve yaygın olan mevcut Semitik DİN, hiç bir zaman, öz olarak Türk olan Aleviler içinde, Araplardan çok farklı bir kavim oldukları, sosyal yaşamları, düşünüş içerikleri ve kültürlerinin Araplarla bağdaşmamasından da dolayı asla kabul görmemiştir.
Klasik anlamda Semitik DİN Aleviler içinde yeşermemiştir.
Egemen kültür ve sosyal yaşam şekli asla olmamıştır.
Semitik Din sadece siyasi şartlardan dolayı, bir bakımada taktiksel olarak Aleviler açısından, iktidarlar tarafından tamamen yok edilmemek için, ‘olduğu kadarıyla’ sadece yüzeysel ve genel bir örtü olmuştur.
Semitik Din ve kültürü, Aleviler ( Türkler) için, tarihlerinde çok bedeller ödeselerde, ne tarihte nede bugün diğer Semitik DİN mezheplerinde olduğu gibi klasik bir yaşam şekli asla olmamıştır.
Dünden bugüne kadarda, Alevilerin yaşam şeklinde, bu yüzdende, esas ve doğal olarak, klasik DİN değil ‘etnisite’ yani Türklük, tüm ögeleriyle varlığını devam ettirmiştir ve egemen olmuştur.
Yunus Emre, Hacı Bektaşı Veli, Sarı Saltuk, Nesimi vb gibi tarihi Türk kişiliklerin kendilerini Halife Ali ile düşünsel bazda özedeşleştirirken bile Araplaşmamışlar, hareket ve düşünce yapılarında Türk gelenek ve göreneklerinide ölçüt olarak almışlardır.
Ve bu büyük Türk önderleri, kendi dönemlerinde Türklüğü yaşam tarzlarında ve icaatlarında da kaçınılmaz bir doğal imge ve tatbik olarak görmüşlerdir.
Yani Türk olmadan Anadolu’da Alevi olunmasıda bu anlamda gerçekçi ve bilimsel bir yaklaşım değildir.
Bu yüzdende bugün Anadolu’da Alevi olmayan ve ama bugün kendini Islam ve Türk addedenlerde, geçmişte Emevici din baskısı ile yüzyıllarca süren bir süreçte dönüştürülen ve günlük yaşamlarında alışkanlık haline getirdikleri Arap ritüellerini uygulayan ve Türklükten bu yüzdende gün be gün uzaklaşan eski Alevilerdir (yani Türklerdir).
Bu olgu bugün Anadoludaki kendine hem Alevi hemde etnisite olarak Kürt veya Zaza diyenler içinde geçerlidir.
Bu insanlar eğer kendi soy ağaçlarını gerçekten araştırırlarsa,
bir kaç nesil geriye gittiklerinde, kendilerinin Türklükten DİN yolu ile Araplaşmaya evrildiklerini ve geçmişte ise öz olarak Alevi (Türk) olduklarını göreceklerdir.
Bu gün Alevi olmayan ama kendisine hala Türküm diyenlerin yaşam tarzlarının önemli ölçüde Araplaşmalarının sebebi ise, Anadolu’ya baskın bir biçimde, 1500’den bu tarafa yerleşmiş olan Semitik DİN ögesinin, Aleviyim demeyen toplumların içinde, toplumların Semitik DİN misyoncuları tarafından DİN ritüellerine zorla alıştırılarak, Semitik DİN olgusuna zorla asimile edilerek ve bunların yüzyıllarca bilerek yayılmasından dolayı olmuştur.
Ve bunun özünde Arap kültürü olan yaşam tarzının kendisine hem İslam ve hemde Türküm diyen insanların arasında ki bugün sistemleşmiş olan günlük Semitik DİN uygulanmasının, artık bu insanlar için Türk ögesinden çok önde bir değer olarak gelmesidir. Yani bu insanlar Semitik DİN’in ritüellerini günlük olarak kabul etmelerinden ve uygulamalarından dolayı, Türklükten Araplığa bilerek yada bilmeyerek evrilmişlerdir. Ve bunun farkında bile değillerdir.
Kısaca Alevilik Türklükten ayrılamaz.
Bu anlamda bilimsel olarakta Alevilik Anadolu’da Türklük demektir. Zaten Emeviler ve Osmanlılar tarafındanda böyle görülmüşlerdir. Bu şekilde hitap edilmişlerdir. Buda tesadüf değildir. Karşıtları tarafından böyle görülmeleride doğaldır. Alevilerin özüne uygundur. Çünkü Aleviler Türktür.
Bu anlamda, bundan sonra tarihi gerçekler ışığında dünden bugüne Alevi ( Türk) tarihine tekrar baktığımız ve okuduğumuz zaman, Semitik Din ( Araplık) ile Alevilerin ( Türklük) arasındaki ayrışmayı sadece inanç bazında değil, ritüellerde ve esas olarakta Alevilerin farklı etnisiteden ( Türk) olmalarında ki niteliklerinde gözlemlemek ve algılamak, bilimsel anlamdada bunu Türkiye’de ki gerçek Türk gerçeği olarak kabul etmek, konuyu anlamak açısından daha gerçekçi olacaktır.
Sefa Yürükel