belhaber
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Kılıçdaroğlu neden ve nasıl kaybetti?

Kılıçdaroğlu neden ve nasıl kaybetti?

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İçinde bulunduğumuz Mayıs ayı içinde yapılan 14 Mayıs milletvekili genel seçimleri ve cumhurbaşkanı seçimleri ile 28 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanı 2. Tur seçimleri, net sonuçları itibariyle, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’nın seçimleri kazanamaması ile sonuçlandı. Seçimlerin kaybedilmesi üzerine özellikle CHP içinde eleştirel seslerin artarak yükseldiği, kurultay ve Kemal Kılıçdaroğlu’na istifa çağrılarının arttığı görülmektedir. Seçim sonuçları üzerine pek çok aydın, gazeteci, akademisyen; televizyonlarda, gazetelerde ve sosyal medyada inceleme, araştırma ve değerlendirmelerde bulunmaktadır.

Giriş: Bir hatırlatma

İsveç’te yerleşik Orta Asya-Kafkas Enstitüsü Amerikan Johns Hopkins Üniversitesi Atlantik Ötesi Araştırma ve Politika Merkezi ile ortaklaşa Ekim 2008 tarihli “’Yırtılmış’ Bir Türkiye İçin Beklentiler: Laik ve Üniter Bir Gelecek mi?” (Prospects for a ‘Torn’ Turkey: A Secular and Unitary Future?) isimli bir rapor hazırlar.[[1]]

Anılan raporun 72 sayfasında verilen Demokratik Uzlaşma başlıklı iki nolu Senaryo’da;

“…. Nihayet Deniz Baykal Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı’ndan istifa etmeye ikna edilince, yerine 2008 yılında AKP ileri gelenleri arasındaki yaygın yolsuzluğun ortaya çıkarılmasına katkıda bulunarak kamuoyunun dikkatini çeken Kemal Kılıçdaroğlu getirilir.

CHP, modern, Avrupa tarzı bir sosyal demokrat merkez parti olarak yeniden ortaya çıkar. Yeniden şekillenen parti –hem de toplumsal laikliği güçlendirerek– Avrupa partileri, AB kurumları ve Avrupa sivil toplum dernekleri tarafından çokça desteklenir.

Dindar muhafazakâr burjuvaziye, güneydoğudaki Kürtlere ve sağ eğilimli laiklere hitap eden bir merkez sağ parti ile sol laiklere hitap eden bir sosyal demokrat alternatif, muhafazakâr seçmenin bir parçası olan ekonomik olarak savunmasız olanlara eşit derecede özen gösterirken cumhuriyetin yüzüncü yılında, demokratik uzlaşmayı gösteren ve istikrarı güvence altına alan bir siyasi denklemle donatılır.”

Bilindiği üzere, 10 Mayıs 2010’da Deniz Baykal CIA/FETÖ kaset operasyonuyla ikna edilerek, CHP genel başkanlığından istifa etmiş, yerine 22 Mayıs 2010’da Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan olmuştur.

Kemal Kılıçdaroğlu;

  • 2007’de İstanbul II. Bölgeden seçildiği halde, kendisini “Dersim milletvekili” olarak tanıtmaya özen göstermiştir.
  • CHP’ni yukarıdaki raporda belirtildiği gibi “Avrupa tarzı sosyal demokrat bir merkez partiye” çevirme çalışmalarına başlayan Kılıçdaroğlu; 2011, 2015 Haziran ve Kasım ile 2018 genel seçimlerinde, anılan rapordaki tanımlamaya uygun olarak partideki bütün “Kemalist”, ulusalcı, Atatürkçü milletvekillerini tasfiye etmiştir.
  • Geçen zaman içinde Gölge CIA olarak anılan Stratfor’un TR 705 kodlu haber elemanı Sezgin Tanrıkulu, Binnaz Toprak, Mehmet Bekaroğlu vb. CHP ile hiçbir bağları olmayan kişileri milletvekili yaptı, parti yönetimine getirdi. FETÖcüleri, Sorosçu neoliberalleri, PKK yancılarını, Atatürk karşıtlarını milletvekili listelerine doldurmuştur.
  • Ekim 2011’de Van’da bölgenin baro, dernek gibi kuruluşların temsilcilerinin katıldığı basına kapalı toplantıda; Kürtçenin okullarda seçmeli ders olması, Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı Sözleşmesi’nin bütün çekincelerini kaldırma, Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulması gibi sözler vermiştir.
  • 16 Haziran 2014 seçimlerinde Mısır doğumlu, 27 yaşında Türkiye’ye gelmiş, Mustafa Kemal için katli vacip fetvası veren ve 1922’de bir İngiliz gemisiyle Mısır’a kaçan son şeyhülislam Mustafa Sabri’nin yakını olan bir ailenin çocuğu Ekmeleddin İhsanoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı yaptı. Tepki gösteren partililere “tıpış tıpış gidip oy vereceksiniz” diyerek aşağılamıştır.
  • Ulus devletleri parçalamak için hazırlanmış, BM İkiz Sözleşmeleri diye anılan ve ortak olan birinci maddelerinde “halkların kendi kaderini tayin hakkı” bulunan ve TBMM’de oylanarak kabul edilip, anayasanın 90ıncı maddesine göre iç hukukumuza dahil edilen;

“Kişisel ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (International Covenant on Civil and Political Rights) ve

“Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme” (International Covenant on Economic, Social and Cultural Rights)

adlı iki sözleşme hakkında bugüne kadar tek bir kelime söylememiştir.

  • CHP milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu eşgüdümünde (3 Ocak 2018-7 Mayıs 2018) tarihleri arasında “Uzmanların Katılımıyla CHP-HDP-İyi Parti ve Saadet Partisi Temsilcileri Tarafından Hazırlanan Çerçeve Metin, İnsan Haklarına Dayanan Demokratik Hukuk Devleti İçin Anayasal İlkeler” başlıklı bir çalışma yaparak, anayasanın ilk üç maddesini koruyan ama kendisi korumasız olan 4üncü maddesi olmayan bir ortak anayasa ilkeleri hazırlanmıştır.
  • CHP’nin kurucusu ebedi önderimiz Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ün, dünyada hiçbir sosyolog ve siyasetçiye nasip olmamış bir bilgelikle “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” şeklindeki veciz millet tarifine aykırı olan “Eşit yurttaşlık” diye bir kavramı, CHP belgelerine işletmiş ama eşit yurttaşlığın ne olduğunu ve kastettiğini hiçbir zaman açıklamamıştır.
  • “Kürt sorunu” Mecliste çözülmelidir demiş ama Kürt sorunun ne olduğunu hiçbir zaman açıklamamıştır.
  • Kırk yıldır on binlerce güvenlik görevlimizin şehit olduğu terörle mücadelede, kırk binin üzerinde insanımızı katleden PKK’ya her türlü silah, mühimmat, istihbarat, eğitim, ikmal, siyasi destek, uyuşturucu ticaretine yardım sağlayan batılı emperyalist ülkeler; Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya, İsrail, Yunanistan, İsveç gibi ülkelerin bulunduğu gördüğü, bildiği halde hiçbir zaman açıklamamış, kınamamıştır.
  • 1921 anayasasının gerekçesi olan, Mustafa Kemal tarafından hazırlanıp, Mecliste oy birliği ile kabul edilen bir savaş ilânı olan Halkçılık Beyannamesi’nde “halkın egemenliğini gasp eden kapitalizm ve emperyalizm” düşman olarak tanımlandığı halde, hiçbir zaman ağzından “emperyalizm” diye bir söz çıkmamıştır.
  • Amerikan PEW vakfı her yıl çeşitli ülkelerde yaptırdığı kamuoyu araştırmalarında “Amerikan karşıtlığını” ölçer. Türkiye’nin dahil edildiği son veri 2019 olup, en yüksek karşıtlık %73 ile Türkiye’dedir. (Trump’ın aşağılayıcı mektubu sonrasında bir daha Türkiye verisi yayınlanmamıştır.) Bu durumda Amerikan sevicileri %27 olup, muhtemelen İstiklâl Harbi dönemindekine benzer şekilde; dinci tarikatlar, bayraksız solcular ve liberal entellerden oluşur. Bu %73’ün içinde ise parti farkı olmaksızın; PKK’yı tepelerken şehit düşen oğlunun cenazesi geldiği zaman “vatan sağolsun” diyen Anadolunun vatansever halkının olduğunu bildiği halde hiçbir zaman dile getirmemiştir.
  • Batı kaynaklı propagandalarla orta sınıfların aydın kesimlerine yerleştirilen “milliyetçilik=şövenizm=ırkçılık=faşizm” tekerlemesini benimseyen; tarihine, kuvâyı milliye köklerine yabancılaşan CHP yönetimi, ayağına çarık bile bulamayan, açlığına aldırmadan vatanı uğruna şehit olmak için cepheye koşan; aç susuz, çarıksız ayaklarıyla Dumlupınar’dan koşarak dokuz günde işgalci Yunanı denize döküp, İzmir’i kurtaran Anadolu halkının milliyetçiliğinin “vatanseverlik” olduğunu kavrayamamıştır.
  • Milletin en güvendiği kurum olan Türk Ordusuna CIA casusu FETÖ terör örgütü tarafından kumpas davalar açıldığı, başta Deniz Kuvvetleri olmak üzere, Türk Ordusunun en güzide komutanları sahte delillerle yargılanıp, yıllarca hapislerde esir edildiğinde, zorunlu emekli edilip Orduyla ilişkileri kesildiğinde hiçbir destek vermemiştir.
  • Ege Denizi’nde bir kısmı Türkiye’ye ait olan ve aidiyeti belirsiz ada ve kayalıklar Yunanistan tarafından işgal edilirken, Lozan antlaşmasına göre gayrı askeri statüde olan adalara Yunanistan’ın asker çıkarması, üs kurması hakkında hiçbir tepki vermedi. Tam tersine, Kurultay’da seçilmemiş olan ancak kadın kontenjanından göreve atadığı eski büyükelçi Ünal Çeviköz’ün CHP teşkilatlarına “Ege konusunda susun” talimatı vermesini onaylamıştır.
  • Türkiye’nin Libya’da ne işi var diye sorarken, Libya’da işi olan Türkiye ile Libya arasında imzalanmış olan “Deniz Yetki Alanları” anlaşması konusunda hiçbir zaman destek açıklamamıştır.
  • Türkiye’nin doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz zenginlikleri üzerindeki hak ve menfaatlerine sahip çıkmadı, bu konuda AKP iktidarının arama faaliyetlerini durdurması hakkında hiçbir eleştiri yapmamıştır.
  • ABD’nin Türkiye’yi bölmeye yönelik Büyük Ortadoğu Projesi-BOP hakkında tek bir cümle kullanmamıştır.
  • Türkiye’nin Suriye’de ne işi var diye sorarken, Amerikanın Suriye’de ne işi var diye bir kere bile sormamıştır.
  • 16 Nisan 2017 anayasa referandumunda oy verme işlemleri devam ederken, 2,5 milyon mühürsüz zarf ve oyları kabul edeceğini açıklayarak kanunu çiğneyen, sahte oylarla millete ait olan egemenliği “tek adama” devrederek Anayasayı ihlâl suçu işleyen YSK üyeleri hakkında Cumhuriyet savcılığına suç duyurusu yaptırmamış, sadece Yargıtay ve Danıştay başkanlıklarına YSK üyeleri hakkında soruşturma yapılması talebinde bulunarak, olayı geçiştirmiştir.

Gelelim son seçimlere

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun girişimiyle İyi, Deva, Gelecek, Refah ve Demokrat partilerin katılımlarıyla başlatılan 6’lı Masa çalışmaları, Millet İttifakı adı altında birleşmiştir. Uzun çalışmalar sonunda partilerin programları arasındaki farklılıklara rağmen ortak metinler üzerinde anlaşmaya varılmıştır. Ancak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve parti yönetimi tarafından;

  • İttifakın resmen üyesi olmasa da HDP ile cumhurbaşkanı adayı çıkartmamaları konusunda anlaşmaya varılmıştır.
  • Mecliste temsil edilsin veya edilmesin, Atatürk ilke ve devrimlerini, anayasanın ilk 4 ve 66ncı maddelerinin değişmezliğini savunan bütün partilerle, DİSK, Türk-İş ve ilerici sendikalar, ADD, ÇYDD ve diğer demokratik kitle örgütlerini ziyaret etmek, işbirliği yaparak, muhalefet cephesini genişletip, bir Türkiye İttifakına dönüştürmek gerekirken, yapılmamıştır.
  • İktidara talip, cumhurbaşkanlığına aday olan CHP genel başkanı; Amerika, İngiltere, Almanya’yı ziyaret etmiş ama küresel jeopolitikte yaşanan hızlı dönüşümlere rağmen Rusya, Çin, İran ile Azerbaycan ve diğer Türki devletleri ziyaret etmeyerek önemli bir hata yapmıştır.
  • Seçim propagandası için hitap edilecek kitle seçimi ise tamamen hatalıdır.

15 Haziran 2018 genel seçimlerinde; AKP %42,56, CHP %22,64, HDP %11,70, MHP %11,10, İYİP %9,96 ve SP %1,34 oy almışlardır. Diğer bir deyişle Cumhur İttifakı %53,66 ve Millet İttifakı %33,94 artı HDP %11,70 (toplam %45,64) ve diğer %0,7 şeklinde bir oy dağılımı mevcuttur. İYİP, MHP ve AKP’den oy almıştır.

AKP seçmenin yaklaşık 18 puanlık kısmı kemikleşmiş gerici kesimler, 24 puanlık kısmı, 1950’den beri CHP’ne oy vermeyen DP, AP, DYP, ANAP çizgisindeki dindar ama Atatürk ve Cumhuriyetle barışık bir kitledir. Bunun da yarısı ticari ilişkileri nedeniyle 20 yıllık AKP iktidarı ile bütünleşmiş sayılabilir. Ancak kovit salgını ve sonrasında yaşanmakta olan ekonomik kriz nedeniyle çoğu büyük kentler dışındaki çiftçi, serbest meslek erbabı, tüccar, esnaf vb. olan bu kesimler de sıkıntıya düştüğünden, AKP’den kopması beklenebilecek seçmen yaklaşık 15-16 puan büyüklüktedir. CHP’nin oy almak için hitap edeceği kesim AKP tabanındaki bu seçmendir.

  • 1973 genel seçimlerindeki oy dağılımına göre CHP %33,30, AP %29,82, Demokratik P. %11,89, MSP %11,80, Güven P. %5,26, MHP %3,33, Birlik P. %1,10, Millet P. %0,70 ve bağımsızlar %2,75 oy almış, CHP-MSP koalisyon hükümeti kurulmuş, 1974’de Kıbrıs Barış Harekâtı gerçekleştirilmiştir.
  • 1977 genel seçimlerine gelindiğinde CHP oylarını %41,40 düzeyine yükselterek birinci parti olmuştur. AP %36,9’a yükselirken, MSP’nin oyları %8,6’ya, Demokratik P. %1,9’a ve Güven P. %1,9’a inmiştir.

CHP genel Başkanı Bülent Ecevit bu yükselişi nasıl başarmıştır?

  • Bülent Ecevit Kıbrıs Fatihi olarak halkın milli duygularını yükseltmiştir. O yıl sağ-sol sokak çatışmalarında sadece üç kişi ölmüş, genç yaşlı bütün erkekler gönüllü yazılmak için Askerlik Şubelerinin kapılarına yığılmışlardır.
    • Ecevit 1971 darbesi sonrası kurulan Nihat Erim hükümetinin ABD baskısıyla koyduğu “afyon ekim yasağını” kaldırmayı vadetmiş ve kaldırmıştır.
    • Temel slogan olarak “toprak işleyenin su kullananın” diyen Ecevit, CHP-MSP koalisyon döneminde “Toprak Reformu” müsteşarlığı kurarak uygulamaya başlamış, topraksız köylüye toprak dağıtmıştır. Böylece, Adalet Partisi’nin çoğunlukta olduğu Ege, İç Anadolu, Doğu Anadolu, Akdeniz, Karadeniz bölgelerindeki genellikle tutucu birçok ilde Süleyman Demirel’in Adalet Partisi’ni ya geçmiş ya da eşit hale gelmiştir.
  • CHP için “1930’ların CHP’si değil” diyen Kılıçdaroğlu ve kurmayları partinin geçmişinden koparak, partinin geçmiş birikimlerinden yararlanmayarak, hitap edeceği AKP tabanındaki kesimlerin sosyolojik yapısı, özlem ve milli duygularını hiçbir şekilde görmeyerek, seçim kampanyalarını zaten CHP’ne oy veren kesimlerin benimseyeceği “hak, hukuk, adalet” sloganına sarılmış, “patates, soğan” ile kristalleşen söylemlerden medet ummuştur.
  • Türk Milletinin büyük çoğunluğunun milliyetçiliği “vatanseverliktir”; ırkçılık, şövenizm, Turancılık değildir. Yani CHP’nin 6 Ok’undan birisi Milliyetçilik olduğu halde halkın bu duygularına hiçbir zaman hitap etmemiştir.
  • Ağzından Selo ve Kavala lafını düşürmemiştir. Oysa Selo; “Öcalan’ın heykelini dikeceğiz. PKK terör örgütü değildir” diyen bir PKK sempatizanıydı, HDP Başkanıydı. HDP’nin Öcalan tarafından kurulduğunu kendi ağzından söylüyordu. Toplumun PKK’ya nefretini bildiği halde hiçbir zaman dikkate almamıştır. İzmir’de düzenlenen iktisat kongresine Sırrı Süreyya’yı çıkartıp Atatürk’e hakaret ettirmişlerdir.
  • FETÖcüleri, Sorosçu neoliberalleri, PKK yancılarını, Atatürk karşıtlarını milletvekili listelerine doldurmuştur.
  • Vatanın bütünlüğünün tehdit altında olduğunu, tehdidin ABD ve AB destekli bölücü PKK teröristlerinden geldiğini bilen ve gören vatandaş için “hak, hukuk, adalet, demokrasi, özgürlük” lâflarının, hattâ pahalılık, işsizlik ve fukaralığın hiçbir önemi olmadığını, ezelden beridir hür yaşamış Türk halkı için üzerinde hür yaşayacağı bir vatan yoksa gerisinin teferruat kabul edildiğini hiçbir zaman görmemiştir.
  • Söylediklerinin doğruluğundan emin olan kişi yemin etmeye gerek duymaz. Yanlış bir konuşma üslubuyla, çok sık olarak “vallahi, billahi” diye bir yemin kullanmıştır. Muhataplarını söylediklerine inandırmak için kullanılan bu yemin duyanlarda, duyduklarına inanmak yerine sadece “kuşku” uyandırır.

Kılıçdaroğlu’nun konuşurken sık kullandığı bir diğer ibare “Allah aşkına”dır. Bu yalvarma, halkta acizlik ve eziklik ifadesi olarak algılanır.

  • Görüntülü propaganda eksikliği:
    • AKP başkanı Erdoğan, mitinglerde sahte ve yalan “Kılıçdaroğlu+Kandil” videoları gösterirken,
    • BOP haritası eşliğinde Erdoğan’ın BOP Eşbaşkanı olduğunu itiraf ettiği videoları,
    • TBMM Onayı olmaksızın, Anayasayı ihlal suçu işlenerek, 29 Ekim 2014 günü Habur’dan ülkemize giren silahlı Peşmerge (PKK’lılar) ile ilgili videolar,
    • Kandil’i koruyan, PKK’ya destek veren Barzani, Şivan Perver gibi Kürtlerle şarkı söyleyen, kucaklaşan RTE videoları,
    • 4 Temmuz 2003 günü Süleymaniye’de askerlerimizi esir alan, başlarına çuval geçiren Amerika’ya nota veremeyen, “müzik notası mı” diyen RTE videoları,

göstermemiştir.

  • Yunanistan tarafından işgal edilen aidiyeti belirsiz ada ve kayalıklar ile Lozan’a göre “gayrı askeri” adaların silahtan arındırılmasına 20 yıldır ses çıkarmayan R. Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı olduğunu açıklamamıştır.
  • Yunanistan’ın Ege Denizi’nde karasularını 6 milin üzerine çıkartma girişimlerine karşı alınmış olan TBMM’nin “savaş sebebi sayarız” kararını uygulayacağını açıklamamıştır.
  • KKTC’nin “Bağımsız bir Devlet” olarak tanınması için gereken her türlü adımın atılacağı açıklamamıştır.
  • Libya ile imzalanmış olan “Deniz Yetki Alanları” anlaşmasının benzerlerinin Mısır, Suriye ve İsrail ile de imzalanacağını, Akdeniz’de “Münhasır Ekonomik Bölge” ilanı yapılacağı açıklamamıştır.
  • “Türkiye’yi Çin’e bağlayacağız. Tarihi İpek Yolu’nu canlandıracağız. Hızlı, yeni bir ticaret ve taşıma koridoru açacağız. Bu proje herkesin kazanacağı bir proje” derken, Azerbaycan’ı devre dışı bırakan bir harita göstererek, kardeş ülkenin tepkisini çekmiştir.
  • Oy almak için hitap etmesi gereken kitlelere CHP’lilerin bile anlamadığı şekilde Amerikalı Rifkin ağzıyla “yeşil enerji, blokchain vb. zırvaları vadetmek yerine, hangi fabrikaları kuracağını net söylemekten kaçınmıştır.
  • Türkiye’nin gerçek beka sorunu olan, halkın vergilerinden beslenen, onların işlerini elinden alan her türlü sağlık hizmetinden öncelikle ve bedava yararlanan on milyondan fazla “sığınmacılar” konusunda hiçbir şey söylememiş, 2. Tur seçiminden önce Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ile kerhen bir protokol imzalayarak yarım ağızla sığınmacıları ülkelerine göndereceklerini söylemiştir.

Sonuç olarak

Birinci Dünya Savaşı sonrasında topraklarımızı işgal eden emperyalist İngiltere, Fransa, İtalya ve onların kölesi Yunanistan’ı askerî olarak yenip, ülkemizi düşmandan temizlediğimiz İstiklâl Harbimizi zaferle taçlandıran, Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının kuvayı milliye ruhuyla ilân ettikleri cumhuriyetten elli gün önce 9 Eylül 1923 günü kurdukları Cumhuriyet Halk Fırkası (Cumhuriyet Halk Partisi), sömürgeci emperyalistlere karşı bütün dünyada bağımsızlık için ayağa kalkan milletlerin meşalesi olan bir partidir.

Bu parti, millet egemenliğini kayıtsız ve şartsız savunan, aynı kuvacı ruha sahip milyonlarca Atatürkçünün inatla savunduğu “tam bağımsız, lâik, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olan Türkiye” uğruna yüz yıldır mücadele eden bir partidir. Bu nitelikleri yüzünden, emperyalist ABD ve müttefiki AB ülkelerinin, Büyük Ortadoğu Projesi-BOP ile Türkiye’nin doğu ve güneydoğusundan toprak kopartarak, bölgede bir Kürdistan devleti kurmak, böylece Ortadoğu petrollerine tamamına el koymak, Rusya’yı güneyden kuşatmak, Türkiye’nin Asya’daki ata topraklarındaki akrabalarıyla ilişkisini kesmek, Sevr’i yeniden inşa etmek emellerinin önündeki en büyük engeldir.

Bu engeli aşabilmek için uygulamaya konulan uzun vadeli plan ise yazımızın en başındaki Giriş’te açıklandığı gibi CHP’ni dönüştürmektir. Bunun için parti bayrağındaki 6 Ok eski genel başkan Deniz Baykal tarafından aşındırılmaya başlamış, şimdiki genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu tarafından ise tamamen terk edilmiştir.

2010 yılından bu yana yapılan ve CHP’nin oy oranlarının hiç büyümediği bütün seçimlerde milletvekilleri ve parti yönetimindeki Atatürkçü/ulusalcı kadrolar tasfiye edilmiş, milletvekilleri ve parti yönetimi, CHP’li olmayan ikinci cumhuriyetçi, kürtçü, Atatürk karşıtları ile doldurularak partinin söylemleri cılız, kendi kitlesinin beklentilerini karşılamaktan uzak hale getirilmiş, tabanın kuvayı milliyeci ruhu söndürülmeye, tabanda umutsuzluk ve yılgınlık oluşturularak, direnme gücünün kırılması yönünde sistemli bir çaba gösterilmektedir.

Bu çabanın son aşamasında ise 14 Mayıs seçimlerinde belki toplam oy oranları %1’in altında olan AKP iktidarının ekonomi ve dış politikasında ülkeyi dert içinde bırakan DEVA (Ali Babacan) ve Gelecek Partisi (Ahmet Davutoğlu) yanısıra Saadet Partisi (Temel Karamollaoğlu) ve Demokrat Parti (Gültekin Uysal) Millet İttifakı içine alınarak seçim barajına takılmaları önlenmiş, DEVA Partisi’nin seçime ayrı girmek isteği Kılıçdaroğlu tarafından önlenmiş, bu partilere CHP içinden 70 civarında milletvekili kontenjanı verilmiştir.

Seçim sonuçlarına göre %25,35 oranında oy alarak 169 milletvekili çıkartabilen CHP’nin içinden, toplam oyları %1’den az olan DEVA 14, Gelecek 10, Saadet 10, DP 3, İYİP 1 ve Değişim Partisi 1 olmak üzere 39 milletvekili Meclise girmiş, CHP’nin milletvekili sayısı 130’a düşmüştür.

Bu başarısız seçim sonuçları nedeniyle Cumhur İttifakı; AKP (268), MHP (50) ve YRP (5) toplam 323 milletvekili çıkarmıştır.

Anayasanın 4üncü maddesinin kaldırılacağı, 3üncü maddesindeki “Millet ve ülkenin bölünmez bütünlüğünün” değiştirilerek federasyon yolunun açılacağı, 66ncı maddedeki Türk tanımının değiştirileceği bir anayasa değişikliği yapılması için gerekli en az 330’luk çoğunluğa, DEVA (14), Gelecek (10) ve Yeşil Sol (61) partilerinin katılmalarıyla kolaylıkla ulaşılacaktır.

2010 yılından beri CHP’de yaşanan bütün bu gelişmelere bakıldığında;

  • Yaşananlar, CHP’nin eritilip, direncinin kırılması için sistemli şekilde yürütülen uzun vadeli bir planın uygulanmasıdır.
  • Yaşananlar hata ve başarısızlık değildir. Hata bir kere yapılır, ders çıkarılmadan aynı türden hataların yapılmasına devam edilirse, bu bir görevin yerine getirilmesidir.
  • CHP’nin vefakâr, sadık ve yenilmez Atatürkçü kitlesi, parti yönetimini değiştirmeli yerine, yazımızda açıkladığımız konulardan uzak, bu konulara hiç değinmemiş ama “genç olmakla, popüler olmakla övünen”, adayların gelmesine de izin vermemelidir.

* * *


[[1]] : Prospects for a Torn Turkey: A Secular and Unitary Future?”  https://www.silkroadstudies.org/resources/pdf/SilkRoadPapers/2008_10_SRP_CornellKaraveli_Turkey.pdf

BU rapor, iki İsveçli uzman tarafından ziyaret edilen CHP Dış İlişkilerden sorumlu genel başkan yardımcısı Sayın Onur Öymen’e verilmiş, raporu inceleyen Öymen, derhal genel başkana konuyu aktarmış, raporun CIA tarafından yazıldığını, bir operasyon hazırlığı yapıldığı konusunda kendisini uyarmasına karşın, Baykal raporu ciddiye almamış, ancak 18 ay sonra, bir kaset ile istifaya ikna edilmiştir.
Haluk Dural yazıyor

Kılıçdaroğlu neden ve nasıl kaybetti?
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.