Sevgili okurlar,
Yaşadığımız kent, ilçe, kasaba, köy bizim için çok önemlidir..
Hele de vatanımız!
Yıllar geçtikten sonra da, bu yaşanılan kente özlemler nasıl ateşlenir, nasıl?
Çocukluk günlerimiz, delikanlılığımız, büyüyüp serpildiğimiz, annemizin, babamızın elimizden tuttuğu, okul yolunda geçen zaman dilimleri, bir film şeridi gibi gözümüzün önünden gelip geçer..
“Ah be yıllar” demeyi, hiçbirimiz ihmal etmeyiz!
Bunu sevgili bir Sakarya aşığı Zuhal Erol Hocam ne güzel anlatır..
O yıllara gider, şarkıları ile renkleri ile lezzetleri ile bizi buluşturnduğu kitabındaki anlatımları ile ne güzeldir, bizim oralar..
Ya, Sevgili Fahri Tuna kardeşim?
O da dili döndüğünce, gücü yettiğinde elinden kalemi düşürmez, anlatır, yazar, yazdıklarını kitaplaştırır, paylaşır, teşvik eder, işin peşini bırakmaz!
Bir başka güzel insan Karasulu Muzaffet Tatlı..
O da Temmuz ayında Karasu’nun değerlerini buluşturmak için kürek çekiyor..
Sağolsun, bizi de davet etti, ama şu uzaklarda olmak varya?
Ne sevdiklerimizin etkinliklerine, ne mutlu, ne de hüzünlü günlerine katılabiliyoruz!
Gurbet bu ya, sürgünü öldürür, süründürürmüş!
Muzaffer Tatlı kardeşimden özür diledim, hemen bana geri döndü,”Sevgili dostum,bu konulara duyarlı olduğun için,aramızda olman bana güç verecekti..Sağlık olsun! Görüşmek üzere” diyerek, selamlarını gönderdi..
Kentleri, dağları, yaylaları, bağları hatırlamak kadar, yaşayan bu kente, “bu topraklara katmadeğer katmış insanlarımızıda hatırlamak” o kadar değerledir..
Tebrikler,kolay gelsin Muzaffer Tatlı kardeşim!
Uzatmayalım, Adapazarı ile ilgili sanal ortamda, eskilere giden, tarihi dirinliklerden çıkarıp bizlere büyük zenginlikler sunanları unutmamak gerek..
Tahir Hamza ve sevgili dostum Ahmet Pekşen ve diğerlerini ne kadar tebrik etsem azdır..
Yakın zamanda kaybettiğimiz Sakarya’nın spor tarihini yazan Mustafa Erkaya kardeşim ve Nazım Aktürk’ün bu meyanda hizmetleri unutulur mu?
İşte Tahir Hamza ve arkadaşlarının gündemde tuttuğu “Adapazarlılar” sayfasında sevgili Orhan Taymaz güzel bir yazı paylaşmış..
Adapazarı’nı çok sevenler, duyarlı dostlarım ve arkadaşlarım için paylaşmak istedim..
Kendisine çok teşekkür ederiz..Bu konuda görüş ve düşüncelerini yazanlar da çok..Vakit ve zaman olursa onları da paylaşmak isterim..
Ellerinize sağlık!..
Yüreğinize kuvvet!
Bilirim bu sevda burada bitmez!
ŞİMDİ Kİ ADAPAZARI?
Gelin Orhan Taymaz’ın satırlarında bir sörf yapalım;
“Şimdiki Adapazarı ile eskisinin tek ortak yanı isimler, onlar da kayboluyor artık.
Çark yine Çark, Bulvar yine Bulvar, Uzunçarşı yine Uzunçarşı… Ancak Gümrükönü, Bakkallar, Şerefiye, Hasırcılar, Yorgalar, Tabakhane, Unkapanı, Karaağaçdibi deyince bilenler azaldı. Aynalıkavak Meydanı ile Pirinçpazarı, Soğanpazarı birbirine karıştırılıyor. Uzunçarşı’da bir yeri tarif ederken ya Asım Hamdi Arca Eczanesi’nden ya da Merkez Eczane’den çıkışla tarif verilirdi. Merkez Eczane yer değiştirdi tarifler karıştı. Diğerinin yerinde ise şimdi alçacık masalar ve küçücük taburelerde oturup “Arabic Style” çay-kahve içiliyor.
CAMİLERİMİZ?
Orhan Camii’nin bahçesi, haziresi tıraşlanınca adı oldu Orhangazi Camii, kıblesine de bir umumi helâ yakıştırdılar. Tozlu Cami daha da şansızmış, artık nereden bakılsa kilise gibi görünüyor; bir çanı eksik! Orta Cami, Ağa Camii şanslılarmış ki beşik çatıları yenilendi, beşik çatı yerine -mesela- kubbe de yapılabilirdi. Mahalle aralarına yapılan çifte minareli, çifte şerefeli “çakma” Mimar Sinan camilerinin yanında yerel mimari farkındalıklarını koruyorlar. Ancak Orhangazi Camii’nin minaresi, yanlış taş malzemesinden ya da acemi işçilikten dolayı camiyle bir türlü kaynaş(a)madı. Kim bilir o minare için ne para ödemişlerdir? Yine de oraya öylece iliştirilmiş gibi duruyor.
HURDAYA GİTTİ BİR TARİH?
TMO silolarının değerli metal hurdasının satışıyla epey bir gelir elde edildi ve bununla şehre iki ayrı sanat merkezi kazandırıldı, fakat doğru-düzgün işletilemediler. Ebru, tezhip, hat, fotografi ve halı dokuma işleri de sanattan çok zanaattır; zira, kendilerini taklit edip endüstriyelleştiriyor bu dallar ve haliyle sanat vasfı kalmıyor. Birkaç teknik arayış haricinde ne TMO deposundan bozma Ofis Sanat Merkezi’nde, ne de TZDK fabrika yemekhanesiyken Sakarya Sanat Galerisi olarak tefrişatı yapılan mekânda San’at sergisi açılmadı, galeriler heyecansız ve boş kaldı. Açılış kokteylerinde hep aynı 40 kişi yedi içti; salep, boza, Osmanlı şerbeti bile dağıtıldı açılışlarda. Tutmadı…
AH O ESKİ ESNAFLAR?
Ayakkabıcılariçi’nde sayacıların ve kunduracıların çekiç-makine sesi kalmadı, terziler oldu tadilatçı, Bakırcılariçi’nde artık her şey fabrika işi. Zanaat kalmadı gibi, esnaf ise kendine göre “dükkâncılık” oynuyor. Eskiden en geç 8.30’da müşteriye açılan dükkânların önleri bugün saat 11.00 olduğunda dahi köpük köpük sabunlu sularla yıkanıyor. Öğleden önce bırakın alışveriş yapmayı, paçaları sıvamadan ya da yukarı çekmeden kaldırımda yürünemiyor. Çarşıda hayat geç ama temiz(!) başlıyor, çok daha geç ve pislik içinde bitiyor. Her kafede ayrı bir müzik yayını var, hepsi birbirine karışınca şahane(!) bir kakafoni oluşuyor ve bu kakafoni’yi bastırmak için bağıra bağıra, küfür ede ede konuşan genç insanların dayanılmaz argo uğultusu… Gel de küfretme!
ÇARŞI DA, ÇARŞI UZUNÇARŞI?
Uzunçarşı, Kapalıçarşı’ya, Çark caddesi Uzunçarşı’ya benzedi, şimdiler de Çark caddesi de Kapalıçarşı’ya benzemeye başladı. Esnaf pazaryeri gibi malını yola dökmeye, her yere tabela-etiket takmaya başlayınca görüntü karışıklığı kaçınılmaz oluyor. Yakındır avm’lerde de koridorlara, dükkân önlerine taşılır. Eski Adapazarı hemşehrisine saygı duyardı, şehir yaşamının kuralları vardı; şimdiki Adapazarı ise hadsiz, kuralsız. Şehrin idarecileri, şehri basit bir ticarethane gibi yürütmeye, büyütmeye kalkışıyor. Plansız-kuralsız büyüme haliyle çöküşle biter. Sivaslı’dan ne kadar İstanbullu olunursa, kasabalıdan da o kadar şehirli olunur. O yüzdendir Adapazarı yerine Sakarya denilmesi.
DEVİR DEĞİŞTİ Mİ?
Eskiden Adapazarı’nı gezmek keyif verirdi, artık zulüm oldu. Serdivan’da oturup da Adapazarı çarşı merkezine 3 senedir girmemiş Adapazarlı insanlar tanıyorum. Devir değişti deniliyor da devir insanlardan hızlı değişince sorun çıkıyor. En önemlisi eskiden sütü sütçüden, balı balcıdan alırdık. Şimdiki ekonomik koşullarda hepsini akp’li belediyelerden ya da onların açtığı avm marketlerinden almak durumundayız. Yoksa yok! Devir değişti; insanlar hepten maddileşti(rildi), her şey meta’ya dönüştü. Üstelik maneviyatsızlıktan yakınanların eliyle oldu bunlar. Dışarıdan gelenlerle de değil, dış güçlerle de değil, tamamen maneviyatçı belediyeciler eliyle…
Haydi şimdi kurtar kurtarabilirsen! Şehrin kültürüyle, doğasıyla hatta tarihiyle bile oynandı yahu!
Geçmiş olsun!…”
Bu güzel anlatımın üzerine sözmü söylenir, yazı mı yazılır?
Sizi bilmem ama, bende o eski Adapazarı Atatürk Bulvarı’nı özleyenlerdenim..
Hani bulvar uzun para yok ya?
Parayı geçtim!
Allah aşkına, bu sokak adlarından ne istediniz?
“Numaralarınız sizin olsun da”, bizim sokaklara, caddelere adlarını verenleri, lütfen geri veriniz!..
Bir kentin, dokusu ile tarihi ile insanı ile bu kadar oynanır mı?
Geçmiş olsun!
Yusuf Cinal yazıyor, 24 Haziran 2022 Brüksel
Yorumlar kapalı.