Sevgili okurlar,
Yaşadığımız kent ve bu kentte gerçekleştirilen etkinliklerden, vatandaşlarımızın çoğunun haberi var mıdır?
Üzülerek, sanmam diyorum?
Başta Adapazarı olmak üzere, Serdivan ve Erenler ilçeleri bağlamında, Akyazı, Karasu, Söğütlü, Kaynarca, Arifiye, Sapanca, Pamukova yörelerini gezme ve insanlarımız ile konuşma imkanı buldum..
37 Yıldır yurt dışında yaşayan biri olarak, memleketim Sakarya’daki izlenimleri, önemseyenler kadar, önmesemeyenlerde olabilir?
Burada akademik bir çalışma sunmuyorum!
Nasıl ki, eski Sakarya bölgesi ile ilgili olarak ünlü seyyah, gezgin Evliya Çelebi’nin notlarından faydalanıyorsak, benim de gözlemlerim bundan öte bir şey değil..
Bir kere,merkez olarak Adapazarı,Serdivan ve Erenler çok gürültülü..
Bu gürültünün elbette birinci nedeni trafik kaynaklı..
Öyle de bu trafik akışında gürültüyü otomobillere mi yıkmamız gerek?
Elbette araçların motor gürültülerini, fren, ekzos seslerini bir kenara not edelim..
Peki bu araçları kullananların neden olduğu gürültü kirliliği sisi hiç düşündürdü mü?
EGOİZİM VE KURALSIZLIK?
Bir kırımızı ışıkta, yeşili bekleyenlerin sabırsızlığı kadar, kırımızı da bile geçmeye çalışanların egoizmi, kuralsızlığını nereye koymalıyız?
Çocuklarının elini tutmuş bir anne, saatlerce yoldan karşıya geçmeyi bekliyorsa, buradaki düşünceniz ne olabilir?
Polis ve ambülans sirenleri arasında, yoldan,yaya geçitinden karşıya geçmeye çalışanları bile takmayan şoförlerimizin,inadına kornaya basarak, yol açma çabalarını görmezden mi geleceğiz?
Siz hiç,Adapazarı merkezden bir ilçeye, belediye, ya da halk araçlarına binip seyahat ettiniz mi?
Özellikle yetkililerimizin bir deneme yapması, bizleri sevindirmez mi?
Bu araçları tıka-basa dolduran, her yol kenarındaki insanları almaya çalışan, sık, sık frene basan, yolculara korna çalarak mesaj atan, araç içinde sıcaktan bunalan yolculara, ”camı açınız” diyenler kadar, ter kokusunu, üzerine sıktığı ağır kokular ile bastırmaya çalışanlara, ne dersiniz?
Hele de direksiyon başında çalan telefonunu açan, dakikalarca komşu oğlu, evindeki kızı ile konuşan veya arkadaşına laf yetiştirenleri görmek sizleri çok mu sevindirir?..
Bu can pazarı içinde yolculuk yapmak, çok hoşunuza gider değil mi?
Bindiğiniz aracın şoförü, kum yüklü kamyonlar, beten taşıyan mikserli kamyonlar ve TIR kamyonlarını geçmek için ne cambazlıklar yaptığına hiç tanıklık ettiniz mi?
LÜTFEN BEKLEYİNİZ”
“Lütfen bekleyiniz” diyen otomatik yaya geçidi uyarılarını bile dikkate almayan vatandaşlarımızın, o telaşına mutlaka tanıklık etmişsinizdir?
Ya, şu Çark caddesi ile diğer trafiğe kapalı sokaklarda cirit atan motorsiklet sürücüleri ile bisikletliler, sizi ürkütmüyor mu?
Bugünlerin modası, SMA’lı çocuklarımız için yardım standlarından yükselen, o ağlamaklı sesler içinizi burkmuyor mu?
Çarşıda,Pazar da müşteri çekmek için birbiri ile yarışan cazgırların rekabetine hiç tanıklık etmediniz mi?
Yükselen fiyatlar karşısında tepesi atan, bir aylık emekli maaşını ihtiyaçlarına yetiştiremeyen, üç kuruşluk promosyon için banka, banka gezenlerin, bankalar arasında pingpon topu gibi gidip geldiği bu günlerde şehre akın eden üniversiteli öğrencilerin kaygılı bakışlarını nasıl görmezden gelelim?
Şimdi dişinizi sıkın asıl can alıcı açıklamayı yapıyorum:
Sakarya bu, ayağa kalkar!
Kıvrım, kıvrım akar,
Burası huzur kenti,
Gelen, gidene bakar!
Oh ne ala memleket?
Gülelim, oynayalım, zevk alalım dünyadan!
Olmadı, bu kent “kültür kenti?”
Sık martavalları, yerseler!
Dinleyen, anlayan, takan kim?
OTOBÜSTEN İNENLER?
Sakarya gazetelerinde; AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Sakarya gezisi..
Reisin otobüsüne kimler bindi, kimler indi?
Ya helikopterinde kimler vardı?
Yazıyor, yazıyor gazeteler, ziyareti yazıyor..
Hala şehri süsleyen Reisin Sakarya gezisi pankartları ve AK Parti flamaları ve Türk Bayrakları süslü kent Sakarya!
Halk pazarda, öfke dorukta, bıçaklar ha çekildi, çekilecek?
Yarına bakalım, kaç kişi ölecek?
EVLİYA ÇELEBİ’NİN ANLATTIĞI KENT?
Evet, bu kent Evliya Çelebi’nin anlattığı kent!..
Salkım söğütlü, bataklık, sivrisinekli ve ağaç denizi olan bir kent!..
O güzelim tarım aalanları, nasılda rezilane iğreti binalar, fabrikalar ile doldurulmuş?
Hani Sait Faik Abasıyanık’ın havada uçuşan kargaları?
Nerede kaldı, o bataklıkta buluşan mandaların çobanları?
Ya hikayelerine konu olan “Messeret Oteli” nezaketi, anlayışı?
Hani Akyazılı yazar Mehmet Niyazi Özdemir’in, o varolmak kavgasını veren insanları?
“Atına deh” diyen, fötr şapkalılar?
Sahi biz bu hallere, ne vakit düştük?
NEREDE ONLAR?
Nerede evlatlarını kolalı beyaz yakalar ile ilkokula gönderen anneler, babalar?
Öğrencilerine, Cumhuriyet’i, Atatürk’ü anlatan öğretmenler?
Ülkesini, çağdaş uygarlık seviyesine taşıyacak öğrenciler?
Nerede, sahi, nerede?
Bu kentin kömür pazarını, çıracılar, süpürgeciler çarşılarını özleyenler, uzunçarşı da lokum, helva sırasında olanlar?
Nerede saçlarına beyaz kurdelalar takıp, kırmızı giysiler içindeki kızlarımız?
Her şeye inat, ben yine bu kentin sokaklarında dolaşmaya varım..
Eskiden izler bulmak için Orhan Camii önlerinde, bazen uçunçarşı da, bazen şemsiyeli parkta, bazen Ömer Usta’nın lezzetleri ile buluşmada, irmik helvası tadında Adapazarı merkezdeyim..
Siz de, o eski Adapazarı’nı özlüyor, insanlarını mum yakıp arıyorsanız, bekletmeyin, Atatürk Bulvarı’ndayım!
Yusuf Cinal yazıyor, 29 Eylül 2022 Adapazarı
Yusuf Cinal
Diğer Yazıları
Yönetici
Yorumlar kapalı.