Sevgili okurlar,
Memleketim Sakarya’da, yaz sıcaklarından bunalanların, deniz ve göl kenarları kadar, yaylalara da akın ettiklerine şahit oluyoruz..
Gerçekten, “bu hayat pahalılığında, insan hem yaz sıcaklarından, hem de, sorunlar yumağından”, bir nebze olsun kurtulmak istiyor..
İstiyor da, ya ekonomik durum?
Hani hep deriz ya, “aza koydum, almıyor” diye!
“Aza koydum, almıyor,
Çoğa koydum, dolmuyor,
Canıma kıysam ann
Meşrebime sığmıyor!..”
Hayat dediğin, ne ki?
Şairin dediği gibi,”şurada bir üflemelik” zaman dilimi!
Öyle de, olmuyor işte?
Bizler, “hiç ölmeyecekmiş gibi çalışacağız, yarın ölecekmiş gibi ibadet edeceğiz” diye nasihatlerle büyüdük!
Hep çoğun peşinde koşarken, frenleniriz ya, “aza kanaat et” diye!
Şurada, geldik gidiyoruz işte?
Ona kafayı takma, buna kafayı takma?
Kafayı mı yesin, millet?
İsyanlardayım, tutmayın beni!?
TANRI DAĞLARI ETEKLERİNDE?
Kazakistan’ın en yüksek Tanrı dağlarının eteğinde, Kolyas Gölü’nü görmeye gidiyoruz..
Sıcaklık, gittikçe düşüyor..
Almatı’dan itibaren, uzun bir yolculuk yaptık..
Ata topraklarında, bu sefer at koşturmuyoruz?
Bir minibüs içinde Tanrı dağlarına, yani Kolyas gölüne doğru yol alıyoruz..
Zirvenin eteklerinde bir göl..
Muhteşem bir görüntü eşliğinde, şakır, şakır yağmur yağmaya başladı..
İri taneli, doluya yakın yağmur tanecikleri, başıma, vücutuma değdikçe acıtıyor..
Sırılsıklam ıslanmamak için, bir kamelyeyi sığınıyorum..
Bir Kazak Aile’nin tüm fertleri, sofra başında..
En büyükten, en küçüge kadar, çilingir sofralarını kurmuş, bir yanda karpuz, kavun, elma, domates, salatalık, börekler, çörekler, atıştırıyorlar..
Selam verdim, “çok şükür rüşvet” diye, kabul etmeyip, karşılık verdiler..
BU AKŞAM ÖLÜRÜM!
“Türkiye’den geldiğimi” öğrenen, Ailenin en büyüğü, selam sonrası, ” Bu akşam ölürüm, beni kimse tutamaz” şarkısını seslendirmesine şaşa kaldım!
Gözler, ona doğru döndü..
Şarkıya, ben de bir anlam veremedim?
Murat Kekili’nin seslendirdiği, şarkı sözleri aklıma geldi:
“Bu akşam ölürüm, beni kimse tutamaz
Sen beni tutamazsın, yıldızlar tutamaz
Bir uçurum gibi düşerim, gözlerinden
Gözlerin beni tutamaz..”
Bu ailenin bilge insanını, aksakalını alkışlarla onere ettik..
Gözler bana döndü, karpuz ve kavun dilimleri, börekler, çörekler uzatıldı..
Yüzler, gözler güldü..
Hasret yağmurlarında, birlikte ıslandık!
TANRI DAĞI ETEKLERİNDE?
“Oğul yıllar sonra Tanrı dağı eteklerinde, sizleri görmek ne güzel.. Benim için bugün bayramdır, toydur..Şu fırtınada sanki bir mucize gerçekleşti.. Bir zamanlar cennet atlarına binip, buralardan gidenlerin torunları ile karşılaşmak ne güzel..Artık gözlerim arkada kalmaz” diyerek, şarkının sırrını açıkladı..
Hayat, hep mucizeler ile dolu değil midir?
Her şeye rağmen, hayat devam ediyor!..
Nerede olursak, olalım, “yanlışlara, başıbozuk düzene”, gel de isyan etme?
“Göz yumarak”, sessiz mi kalalım?
“Sabır ve şükür” edip, her şeyi olduğu gibi kabul mü edelim?
Tanrı dağı eteklerinde, Kolyas gölü kenarındaki “hasret buluşmalarından”, dersler mi çıkaralım?
Öyle ya, bizimkiler,” o cennet atlarına binip, neden o atayadigarı toprakları” terk ettiler ki?
Asya’nın bozkırından, steplerinden Anadolu’yu doğru, neden doludizgin at sürmüşlerdi ki?
“Mutluluğu, refahı, huzuru, güveni, bolluk ve bereketi” yakalamak için olmasın?
Bu memlekette, “bir eli yağda, balda, börekte, çörekte olanlar kadar, yokluk ve yoksulluk içinde yaşam mücadelesi verenleri” nereye koyacağız?
KARPUZ DİLİMİ?
“Olayları, gelişmeleri, yaşam şartlarını, artan fiyatları, beceriksizlikleri, iltiması, torpili, liyakatsizliği, kirli siyaseti, hırsızlığı, talanı, yalanı..” umursamayacak mıyız?
Adapazarı Donatım semtinde, bir marketten alış-veriş yaptım..
Eve doğru yol alıyorum..
Bir çift, yanlarında küçük kızları ile yürüyor..
Baba, “ Karpuz da çok pahalıymış” diye eşine seslendi..
Eşi,” Yılda bir kere karpuz alıyoruz! Onu da çok görme” diye cevapladı..
Bu sese, bu diyaloğa başımı döndürüp bakamadım..
Yüreğim, cız etti!
Aklıma,” Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir” öğretisi geldi..
Vay be,” Karpuz kestim yiyen yok, halin nedir diyen yok” dizeleri aklıma yapıştı!
Nerede, o komşular?
Onlarda mı, “cennet atlarına binip gittiler ve bizleri böyle yavan, bereketsiz, umursamaz, nemelazımcı anlayışlar içinde” bıraktılar!?
HANGİ BİRİNİ?
İstanbul’dan bir haber?
“ CHP’nin “muazZAm” adını taşıyan sergisi ve Eyüpsultan meydanında kurulması planlanan sergiye Eyüpsultan Kaymakamlığı izin vermedi. Kararın gerekçesinde ise, serginin mitinge dönüşme riski olduğu ileri sürüldü.”
Bu kaymakam, yarın kesin vali olur..
Olmadı, büyükelçi..
Olmadı, milletvekili..
Hatta, bakan bile olur!
Şimdi anladınız mı, Atatoprakları Uzak Asya’dan, Anadolu topraklarına neden, niçin geldiğimizi?
Siyasetinizi sevsinler!
Millet can derdinde, bunlar ise?..
“Allah ıslah etsin” diyeceğim ama, hangi birini?
SABIR VE ŞÜKÜR?
Gel de, “Bu akşam ölürüm, beni kimse tutamaz” şarkısını söyleme?
Ya da,” Dert bini geçti gayrı
Dağları aştı gayrı
İyi günün dostları
Gözümden düştü gayrı..”
Haline şükredenlere, ne diyebiliriz ki?
“Sabır ve şükür de para etmiyorsa”, neylesin garip!?
Soğanı geçtim,“bir karpuz dilimine bile muhtaç insanlarımızın dünyasında, neyin mücadelesini ve sınavını verdiğimizi” hiç düşündünüz mü?
“Bu kin, bu öfke, bu dindarlık, bu vurdumduymazlık, bu vefasızlık, bu kibir, bu kendini beğenmişlik, bu çaka, bu yalan, dolan, hırsızlık, arsızlık…” nereden mirasdır bize?
Bilesiniz ki, kefenin cebi yok!
Ölüm var, unutmak yok!
Yusuf Cinal yazıyor, 5 Ağustos 2023