Sevgili okurlar,
Biraz, “ülke dışına çıksak”, nasıl olur?
“Türkiye’nin sıkkın, gergin, kindar ve dindar, kutuplaşmış ,siyaset ortamından sıyrılarak, Belçika’ya uzansak” diyorum..
“Etkili, sağlıklı yılların ardından, kalp operasyonu geçirdiğim ve şifa aradığım, Belçika’dan” söz ediyorum..
Flamanlar, Valonlar ile Brüksellilerin ülkesi, Belçika..
Belçika, kimleri akla getirmiyor ki, kimleri?
Onları, sizlerde biliyorsunuz, muhakkak?
Sonra irdeleriz!..
DALINDA UZMAN?
Bakınız, “Belçika’da, kalp, damar hastalıkları konusunda adı dillere destan olan, ancak, genç yaşta Pankres kanserine yakalanarak, hayatını kaybeden Dr. Alaattin Yılmaz’dan”, söz etmeden olur mu?
“Gittik, tanışdık, ön muayene olduk ve operasyon için gün beklediğimiz bir dönemde”, Dr. Alaattin Yılmaz’ı kaybettik!..
Ne şans, ne acı ayrılık!
“Kulvarında, dalında bir uzmanı kaybetmenin, ne demek olduğunu”, anlatmama, gerek var mı?
Yine, sevgili, muhterem, merhum Dr. Alaattin Yılmaz’dan, “çok şey öğrenmiş olan, uzman, mesleğinin hakkını veren, bir başka Türk temsilcimiz Dr. Abdullah Kaya sayesinde”, sağlığıma kavuştum..
İyi ki, varlar?
O da, bir başka şans!
Sayıları da, küçümsenemez!?
HASSELT JESE HASTENESİ?
Hem, merhum Dr. Alaattin Yılmaz ve hem de Dr. Abdullah Kaya için, Hasselt Jesse Hastanesi’nin, önemini anlatmama gerek yok..
“Adlarını bile telefuz etmeniz”, ilgi ve itibar için yetiyor..
Jesse Hastanesi, sağlık kalitise tartışılır mı?
“Belçika’da, mesleğinin zirvesine çıkmış, bu isimler kadar, başka meslek temsilcileri de” var..
Zaman, zaman söz ediyorum ya?
Dr. Alaattin Yılmaz, Emirdağlı bir ailenin evladıydı..
Yani, bir işçi ailesinin bireyi..
Nereden, nereye değil mi?
İşçi Ailesi evlatlarının başarı hikayeleri, sınırları aştı..
Her biri, roman, film konusu!
“Okudu, okutuldu, ihtimam gösterildi ve mesleğinde zirveye” çıktı..
Sadece, bu kadar mı?
Elbette, hayır!
SAYILARI ÇOK OLSA?
Takdir edersiniz ki, “mesleğinde nobel ödülü alanlarımız ” var..
Keşke, sayıları çok olsa?
İşte Dr. Alaattin Yılmaz, “açık kalp ameliyatlarını, kapalı hale dönüştürerek, iman tahtasını yarmayan, üstelik, damar değişikliklerinde de , bacağa uzanmadan, göğüs içindeki damarlardan yararlanılan, yeniliklere”, imza attı..
Hatta, “yaşlılardaki kalp kapacağı sorunlarına da”, kendince, çözümler buldu..
Ünü, ülke geneline yayıldı..
Bir gazeteci olarak, “benden telefon numarasını ve çalıştığı hastaneyi soranların sayısını bile” unuttum..
Bu yolda kardeşi, sağlık uzmanı Sedat Yılmaz, en büyük destekçisiydi..
Öyle, bir destek ki?
Nasıl anlatsam?..
İnanın, “kardeşlerin bu içten, samimi dayanışması kıskanılacak” türdendi..
KARDEŞ ACISI?
Sedat Yılmaz ile birçok defa görüştük..
Vefatı sonrası, ağabeyi Dr. Alaattin Yılmaz için düzenlenen etkinliklerde başroldeydi..
“Kardeş acısı bu ya”, tarif edilir mi ki?
Onu, son olarak, bu fotoğraf ile baş, başa görünce, içim sızladı..
“Genç yaşta, üstelik mesleğinin zirvesinde ve sırada birçok hastası varken, en verimli çağında ayrılık!?”
“Ayrılıklar”, oldum olası, yüreğimi yaralar!
Dr. Alaattin Yılmaz, Türkiye’yi, o kadar çok seviyordu ki, ” Beni köyümün yağmur suları ile yıkayın ve köyümün topraklarına defnedin” vasiyetinde bulunmayı, ihmal etmedi..
Türkiye’nin, bir gönül elçisiydi..
Dr. Alaattin Yılmaz, 54 Yaşında, Afyon İl’i, Emirdağ İlçesi, Hamzaacılı Köyün’de toprağa verildi..
“Vasiyeti” yerine getirmek, zordu ama!..
Köylüleri ve sevenleri de onu yalnız bırakmadı..
Bizler, “Belçika Türkleri olarak, iyiliksever, mesleğinin hakkını veren, yetenekli, üretken, yeniliklere açık, bir usta cerrahı ve dostu “kaybettik!..
Tarifi, imkansız duygular?..
ÇOK ZORDUR, BİLİRİM?!
Ya, Belçikalılar?
Hala Dr. Alaattin Yılmaz için, “sırada ve randevu peşinde olanların varlığı” şaşırtıcı değil mi?
Ama, gerçek bu!..
“Bu ne güzellik, bu ne güven ve bu ne unutulmamışlık.” herşeye değer..
Allah gani, gani rahmet, cennet mekan eylesin!
Sedat Yılmaz kardeşim ve ailesine, sevenlerine sabırlar dilerim..
Çok zordur bilirim!..
Zira,” ölüm görmeyen, ölümü, açlık bilmeyen, açlığı’, nasıl anlasın, yaşasın,anlatsın?
“Ateş, düştüğü yeri yakar” ya!
SEVELİM, SEVİLELİM!
Buradan, şuraya gelmek istiyorum..
Her fırsatta, ülkemizde, “bir yabancı düşmanlığı”, hatta daha da ötesinde, “bir Avrupa karşıtlığı” kol geziyor!.
Bunun, elbette, çeşitli nedenleri var..
Ama, “bilgisizlik, cehalet”, herşeyden önce geliyor..
“Dil, din ve kültür farklılıkları, bir zenginlik olarak kabul edilip, birbirimize hoşgörü ile yaklaşsak, Yunus Emre Pir’in dillendirdiği, “sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmıyor dostlar” düsturunda birleşsek, ne, kaybederiz ki?
BELÇİKALI PİERRE?
Aslında yazılacak çok şey var ama, yazımı, Belçika’da uzun yıllardar tanıdığım, Türkiye sevdalı, ülkemizde yaşayan, çalışan, gezmedik yer bırakmayan Belçikalı Pierre Prbastn, kendi kişisel köşesinde, “biz Türkler için” şunları yazmış:
“Türkleri ve Türk kültürünü neden seviyorum?
Türkler savaşçı bir millet, asla pes etmezler.
Orta Asya’dayken, savaşarak varoldular.
Savaşarak’ da, Anadolu’ yu feth ettiler.
Savaşarak’ da kurtuluş savaşını kazandılar.
Kanımca, savaş, iyi bir sey!.
Savaşmayan milletler, varolmaya haketmiyor…
Türkler, onurlu, eli, kalbi açık bir millet, kim, ne derse desin?…
Umursamayın, siz, siz olun yeter!”
GERİSİ BOŞ KARDEŞİM!
Neyi, nereyi işaret ettiğini, az-çok anladınız..
“Avrupa” ile söze başlarken, “bu coğrafya’da 5 Milyonu aşkın insanımızın yaşadığını” unutmayınız!
“Münferit olaylara” rağmen, “bizlere Avrupalılardan çok, Türkiye’de yabancı gözü ile bakanların olduğunu” unutmayalım!
Hele de “gavurcu” diye seslenenler?
Önemli olan, “ardınızda güzel hatıralar, eserler, intibalar” bırakmaktır..
Gerisi boş, vesselam!
Yusuf Cinal yazıyor, 1 Şubat 2025
