Sevgili okurlar,
Günümüz Türkiye’sinde, bizleri yakından ilgilendiren, “iki önemli konu, anketlerde öne” çıkıyor..
Birincisi ekonomi,
İkincisi ise, adalettir..
“Bir ülkenin olduğu kadar, ailelerin, toplumun, ülkenin geleceği, ekonomik verilere” bağlıdır..
Sosyal vevlet anlayışının egemen olduğu ülkelerde, “milli gelir, eşit, adil bir şekilde dağıtıldığı zaman, o ülkede ekonomi dibe vursa da, mevcut zenginliğin adilane dağıtımı”, toplumu huzursuz etmez..
Peki, bunu kim sağlayacak?
Demokrasilerde, elbette siyasi irade..
Yani, seçip, ülkeyi yönetmelerine yetki verdiklerimiz..
Bir başka moda deyim ile siyasilerimiz..
Her halde, anlaşıldı..
Ülke vatandaşı, “önce yarın güvencesi” ister..
Yani, “mal, can emniyeti”, bu manada önceliklidir..
Ardından, “ülke zenginliklerinin, eşit, adil bir şekilde”, tabana yayılması..
İKTİDAR, MUHALEFET ÇEKİŞMESİ?
Bu işlerin, “adalet bilinci ve duygusu, sorumluluğu içinde yapılması” herkesin ortak beklentisidir..
“Siyasilerin açıklamaları, birbirlerine göndermelerde bulunması, siyasi iradenin tasarrufları, ülke yönetiminde, alışagelmiş düzenin dışına çıkması, kendi özel programını uygulaması, muhalefetin sesine kulak asmaması, ülkede bir başka tartışmanın” nedenlerindendir..
Demek istediğim açık ve nettir..
Ülkede, “siyasi irade ile muhalefet arasındaki sorunlar yumağı, gittikçe arapsaçına” dönmektedir..
SİYASİ MAHKÜMLAR?
Daha önceden gözaltına alınarak tutuklanan ve hala ceza evinde olan, “DEM Eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, İş insanı Osman Kavala, Hatay TİP Milletvekili Can Atalay ile nihayet İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile partili belediye başkanları, meclis arkadaşlarının durumu, Türkiye’nin demokratik yapısı bakımından da” sorgulanmaktadır..
HALK SİYASİ BULUYOR!
“Siyasi saiklerle gözaltına alınan ve isnat edilen suçlar ile tutuklanarak cezaevine gönderilenlerin durumunu, vatandaşlarımızın büyük bölümü, siyasi olarak” değerlendiriyor..
Durum böyle olunca, “ülkede mevcut siyasi iradeye olan güven sarsıldığı gibi, seçim istemleri de yüksek sesle” dillendiriliyor..
Üzülerek ifade edelim ki, “ekonomi de, adalet te şirazesinden” çıktı!
Bu iki alanda da, “durumun kısa zamanda düzelmesi ” mümkün görülmüyor..
İNAT ETMENİN ALEMİ YOK?
“Bu durumu, yani bu düğümü, bu gelecek kaygısını yok etmenin tek yolu var, seçime” gitmektir..
Halkın dilinde, “ekonominin belirsizliği, yargının siyasallaşması, yüksek sesle dillendirilirken, iktidarı elinde bulunduranların, bu sese kulak tıkaması”, demokrasilerde pek görülmeyen bir durumdur..
“Halk, bize yetkiyi dört yıllığına, beş yıllığına verdi” diyerek, “ayak diretmek, demokrasilerin ruhuna” aykırıdır..
31 MART YEREL SEÇİMLERİ?
Kaldı ki, “bu manada 31 Mart Yerel Seçimleri, iktidara olan güveni” sarsmıştır..
Bir nevi, “güven oyu niteliğindeki bu seçimlerden, muhalefet birinci parti olarak çıkmış ve birçok büyükşehir ve il belediyeleri ile ilçe, belde belediyeliklerini” kazanmıştır..
Hatta, “bu seçimler sonrası muhalefet Cumhurbaşkanı adayını da” açıklamıştır..
Seçimden kaçmak, inat etmek, kime ne yarar getirir ki?
KİMSE BULUNMAZ DEĞİLDİR!
Ülkeyi, “daha fazla germeden, sen-ben kavgasına düşürmeden, iç barış ve geleceğin Türkiyesi” adına, artık karar vermenin zamanı gelmiştir..
Böyle durumlarda, “seçim sandığının ortaya konması ve siyasi partilerin de, boylarının ölçüsünü alması”, en güzelidir..
Seçimden korkmanın, alemi yok!..
Türkiye’nin geldiği bu noktayı, “seçimden başka paklayacak, bir enstürmanda” yoktur..
Muhalefetin ve halkın,” hodri meydan seslerini” duymamazlıktan gelmek, “Türkiye’ye daha büyük faturalar ödetmeden”, siyasi iktidar da gerekeni yapmalıdır..
Unutmayalım ki, kimse bulunmaz değildir!
“Dibe vuran ekonominin düzeltilmesi, sarsılan adalet duygusunun kazanılması”, zor gibi, gibi!..
Yusuf Cinal yazıyor, 26 Haziran 2025