Sevgili okurlar,
Hafta sonu yazımda, “Avrupalı Türkler” ile ilgili, bazı ön tespitlerde bulundum..
“Avrupa’ya Türk Göç’ünün 61 Yılını” idrak ediyoruz..
İlk nesil Türklerden, şurada kala, kala, kimler kaldı ki?
Geldik gidiyoruz işte!
Bir zamanlar, “ Avrupa ülkelerine çalışmak, yani iş gücü olarak gelenlerin evlatları, torunları”, artık “Avrupalı Türkler” olarak anılıyor..
O, “Gurbetçi” tanımı, yerini “Avrupalı Türklere” bıraktı..
İlk yıllar, “kazandıkları para ile bir ev, bağ, bahçe, traktör alıp, yeni bir hayat kurmak isteyenler”, sözlerinde durmadılar?
Neden mi?
Nedeni, açık değil mi?
“Gurbeti vatan” eylediler..
Yani “ikinci vatan” dedikleri ülkelerde, “yeni bir yaşamı, hayat tarzını benimsediler, uyum örneği” oldular..
Elbette, sözünde duranlarda oldu..
“Köyüne ev yaptıranlar, bir çift öküz yerine, sarı traktör satın alanlar, evlenenler, köye apartman dikip, anne ve babasının mezarlarını yaptıranlarımızda” çoktu..
Ancak, Türkiye şartlarına uyum gösteremeyenler, maalesef çareyi geri dönmekte buldular..
Hala da, “Türkiye’de Avrupa’ya gidiş, bir özlem, bir proje, yeni bir hayat için bir başlangıç , iyi bir gelecek olarak” görülüyor..
Neden acaba?
Bu manada, anlatılacak çok şey var!
Hangi birinden, başlasak ki?
Üzülerek ifade edelim ki, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, Avrupalı Türklerin alınteri paraları, emeklerini” iyi kullanamadı!
Kötü örnek, teşkil ettiler!
Önce, “devletin kurumları, sonra bankaları, ardından bankerler ve sonra holdingler” sıraya girdi..
“Yüksek kar nutukları”, gurbetçiyi alt-üst etti!..
“Din kardeşim, kan kardeşim, hemşerim, köylüm..” ayakları, büyük bir hayal kırıklığı ile noktalandı!..
Yılların alınteri paralar, “deficiler ve vurgunculara” gitti!
Ve beklenen sonuç?
“Gurbetçi paraları üzerine, bir bardak su içildi..”
Anlatılacak çok şey var da, bir de işe “deniz feneri” soygun gelmedi mi?
Şimdi, sırada tarikatlar, cemaatler..
Cahillik bu ya, insanımızı gelen kandırdı, giden kandırdı..
Romanlara, filmlere konu olur ya?
Manşetleri, hep meslektaşlarım attı!
O yıllar, gazete manşetlerinden düşmeyen bir başka istek vardı..
“Oy hakkı” isteniyordu..
Avrupa ülkelerini ziyarete, ya da AB(Avrupa Birliği), NATO(Kuzey Atlantik Asamblesi) toplantıları için gelen başbakan, cumhurbaşnı, bakan ve siyasilerin önüne dikilenler, “oy hakkı, da oy hakkı” diye diretiyorlardı..
Sözler veriliyor, ama bir türlü tutalamıyordu..
Sonunda, AK Parti ile Yurtdışında yaşayan Türklere oy hakkı tanındı..
“Oy hakkı var ama, seçilme hakkı yok!”
Ne işe mi, yaradı?
Elbette, AK Parti’ye!..
Bu arada, “Yurtdışı Türklere oy hakkı tanıyanlar”, onları örgütlemeye başladı..
Bir dizii toplantılar, kurum ve kuruluşlar üzerinden propagandalar, örgütlenmeler, Türkiye’ye davetler, belli yandaş projelere destekler ayyuka çıktı..
Sandık, bir şekilde gurbete geldi..
Bundan rahatsız olan ülkeler oldu?..
Hollanda, “artık büyükelçilik dışında oy kullanılmasını, yani sandığın vatandaşın ayağına gelmesine yasak koydu..
Başta Almanya ve diğer ülkelerde bu durumdan pek memnun” değiller?..
Niye ki?
Aslında, oy kullanmaya gitmeyen, büyük bir kesim de var..
Onlar, “Türkiye’de yaşamadıkları gerekçesi ile, seçimlerde oy kullanmak” istemiyorlar..
Başı genç nesil Avrupalı Türkler çekiyor..
Kısaca, “Türkiye’de yaşayanların kaderlerini tayin de, bir rol üstlenmek, sorumluluk altına girmekten”, imtina ediyorlar..
Haksız da, değiller hani!
Yurtdışında örgütlü, siyasi partiler var..
Türkiye’deki gelişmelere bağlı olarak, “CHP’de bu bağlamda bir başka halk buluşmasını”, Brüksel’de gerçekleştirecek..
Bu buluşmanın perde arkasını ve gelişmeleri, “müsade ederseniz, gelecek yazımda paylaşalım” derim!..
İşte, böyle, ara, sıra hatırlanıyor, Avrupalı Türkler!
Haftanız, sağlıklı ve güzel geçsin!
Yusuf Cinal yazıyor, 13 Ekim 2025
