Sevgili okurlar,
Ülkemizin geldiği bu noktada, “hala, iç tartışmalar, kutuplaşmalar ve sen-ben kavgaları” yaşanıyor..
Maalesef, “siyasi körlüğe” teslim olanlarımızın, “gözünü açmanın” imkanı yok!..
Herkes, “bildiğim bildik, çaldığım düdük” bağlamında yolundan dönmüyor!?
Bu meyanda, “kim haklı, kim haksız” noktasında, “adalet bile, karar “ veremiyor?
Verilen kararlar ise, “kamu vicdanını” tatmin etmiyor!..
Bütün bunlar, “anketlere yansıyor ama, kim, kimi takar misali, adım, adım bir uçuruma” sürükleniyoruz!
Hani, hep deriz ya, “makarayı başa saralım, bakalım neler olmuş, neler ve bu nelerden, ne tür sonuçlar” çıkarabiliriz?
Eski Başbakan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eski Başbakan, şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ekibinin işbaşına geldiği 2002 Yılında, Euro, Dolar kaç Türk Lirasıydı?
Bugün, piyasalar ne durumda?
2002 Yılında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin borcu ne idi, bugün, nereye dayandı?
BORÇ NEREYE DAYANDI?
Evet, yapılan yollar, havalanları, köprüler, tüneller, adalet sarayları, şehir hastaneleri ve diğer yatırımlar, “yap-işlet, devret ” modeli ile yapılmışsa, “bu alanda milletin borçlanması”, ne kadardır?
Bütün bunlara rağmen, “bu aziz ve yüce milletin ortak değeri, zenginliği olan fabrikalar, meralar, şirketler, kurumlar” satıldı..
Bu satışlardan, “elde edilen paralar”, nereye harcandı?
Bu tür soruları, daha da çoğaltabiliriz..
Demem o ki, en kötü siyasi iktidarlar döneminde bile, “hesap verebilirlik, şeffalık, liyakat sistemi..” vardı.. Bu denetim, neden, ortadan kaldırıldı ki?
Bütün bunlar, “bir planın parçasımıydı ki, Türkiye, bugün bir uçurumun eşiğine” getirildi?
BU NEREYE GİDİŞ?
İster, istemez kafalar karışık?
Ortada, net hesaplar yok!
Niye ki?
“Yaparsa, kim yapar” sorularına cevap verenleri bugünlerde, ara ki, bulasın?
Hani ,yağan yağmurda ıslananlar?
İnsan, “bu nereye gidiş, Türkiye’nin bu son durumundan ne tür cevaplar çıkarabiliriz”, demeden kendini alamıyor?
“Türkiye’nin uçması, muaasır medineyetler seviseyisin yakalaması” için önerilen “Cumhurbaşkanlığı Sistemi”, neden “ülkeyi tepetaklak”, duruma getirdi?
İnsanımıza, yalan mı söylendi?
İnsanımız, aldatıldı mı?
Şöyle geri dönüp baktığımızda, “siyasilerin birbirlerine söylediklerini, yaptıkları açıklamalarını” nereye koyacağız?
“Dün öyleydi, bugün böyle” diyerek, işin içinden çıkacak mıyız?
GERÇEKLERİN IŞIĞINDA?
Peki, “hakikatler” neler?
“-Şurada, Akdeniz’de “Mavi Vatan” projemiz vardı..
-Petrol sondaj gemilerimizi, albayraklar ile süsleyip, mavi sulara salmıştık..
-Yasak alanlar, ihdas etmiştik..
-Biri Karadeniz’de, biri Somali’de öyle mi?
-Ya, içteki bu hesaplaşma, neyin hesaplaşmasıdır?”
İstanbulluların seçip, göreve getirdiği,” İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarına reva görülen, bu Silivri zindanları, kamu vicdanlarını sızlatırken, hangi hukuk” arayışlarındayız?
Ya, “yıllardır, hapishanelerde, adalet bekleyenlerimiz”, hangi ülkenin insanlarıdır?
“Devleti yönetsinler” diye seçilenlerin, “kendilerini ve partilerini, devletin yerine koymaları, sokağa taşan protestolarla” perçinleniyor..
Bu durumu görmezden gelmek, “bunlar vandal” diye suçlamak, ne demek?
Bunlar, bizimkiler değil mi?
Üzülmemek, elde değil..
ALANLARIN SESİNE, KULAK VERMEK_
Ülkede, “adalet arayanların, haksızlığa baş kaldıranların sesi, kulakları sağır ederken, bu sesi duymamak” ne demektir?
“Sokağa, alanlara taşan bu sese kulak vermemek, mevcut siyasi iktidara ve sahiplerine güvensizliği” gittikçe artırıyor..
“Sokağın sesine”, gülüp geçemeyiz?
Hele de,” umursamazlık” içinde, hiç olamayız?
“Türkiye’nin rejimi, sistemi değişmemişse”, her şeye “demokratik temayüller içinde” bakmalıyız, bakabilmeliyiz..
Halk, ne derse o!
Milletin kararı, her şeyden üstündür..
Sokağa çıkıp, “hak arayanları, sesini yükseltenleri coplamak, onların gözüne, gözüne gaz sıkmak, ayaklarını kırmak, ellerini burkmak, ayaklarına çelme takmak, zor ve hor kullanmak, aç, susuz bırakmak, taciz etmek..” bize yakışmaz!
SEN, BEN, SAĞ, SOL KAVGASI?
Unutmayınız, “Türkiye, bu sen-ben ve sağ-sol kavgasını” yaşadı!.
Çok acı sonuçları oldu, bu iç çekişmenin, birbirini yemenin!..
Bir daha, o eski günlere dönmeyelim!..
Bu ülke bizim, bu insanlar bizim!..
“Kardeş, kardeşe yaşamak, birliktelik yapmak, çalışmak, kazanmak, paylaşmak, bölüşmek varken”, bütün bunlar, neden?
Haydi gelin, “bir türkü de, bir şarkıda, bir parça soğan ekmekte birliktelik yaparak, Türkiye’nin aydın, müreffeh geleceği için el, ele, kol, kola” verelim..
Başka, Türkiye mi var?
Düşmanın ayak sesleri, duyulmaya başlandı!..
Haydi, geç kalmayalım?!
Bu siyasi körlük, bize pahalıya mal olabilir!
Yusuf Cinal yazıyor,14 Nisan 2025