Yusuf Cinal
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Tutmayın beni ağlayacağım!

Tutmayın beni ağlayacağım!

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sevgili okurlar,
“Memleket hallerini” biliyorsunuz!..
Yazmadan, irdelemeden edemiyoruz..
Ara sıra, “Zülfi yâre de dokunmadan” geçemiyoruz?..

Edemiyoruz ya?

Hani hep deriz ya, “ bir dokun, bin ah işit” diye!
Aynen öyle!
Ülkenin bozuk düzeni içinde, “kimi eleştireceğiz, kime, kimlere yükleneceğiz”, bilen varsa söylesin?

Elbette, yönetime talip olanlara!..
Başka, kimlere olabilir?
Tabii ki, bürokraside görev alanlara..
Daha kime, kime?
Kime olacak, eğitimcilere, din adamlarına, sivil örgüt temsilcilerine..
Bitti mi?
Biter mi?
Aile bireylerine, toplum önderlerine..
İkna oldunuz mu?
Sanmam ama, öyle olsun!
Sevgili Bizim Sakarya Gazetesi Kurucusu, herşeyi Adnan Y. Yüksel ustam, yazarlarına, çizerlerine, velhasıl gazetede görev alanlara, hep tembihler?

YERELE GEL, YERELE?
Neyi mi?
“Yerele gelin, yerele” diye seslenir ustam?!
“Ulusaldan” nasıl vazgeçelim, nasıl?
Başüstüne ustam!
“Yerele gelelim de”, neyi, nasıl yazacağız?
“Kimse burnundan kıl aldırmıyor, eleştireye tahammül yok, bilgiye itibar etmiyor, siyasi iradeyi eleştirmeyin, şunu yazmayın, bunu yazmayın da, basın mensupları olarak kamu görevini..” nasıl ifa edeceğiz?
Sahtelik mi, vıcık, vıcık!

“Verin mehteri” diyecek halimizde yok!..
“Etliye, sütlüye dokunmadan, yazsak”, görevimizi yapmış mı olurumuyuz?
Yukarıda, “görev tanımlarını sıraladıklarımızdan, bizim ne ayrıcalığımız” olur ki?

YAZ DOSTUM, YAZ!
Merhum, Barış Manço’nun söylediği gibi,” yaz dostum, güzel sevmeyene adam mı denir” diye başlasak hani?
Ya da, “yaz dostum, altı üstü beş metrelik bez için” diye devam etsek, nasıl olur?
Seslerinizi duyar gibiyim, “elbette iyi olur ya”, nereden başlasak?
Mesela, “şu Akyazı İlçesi sınırları içine hayat veren, çocukluk, gençlik yıllarımızda coşkun sularına kendimizi bıraktığımız “Mudurnu çayına” kırmızıya, maviye döndürenleri” yazsak ne olur?
Ne olacak, “seni hemen tu-kaka ilan” ederler!
Konuya, pekala duyarlı arkadaşlarımız, günlerdir yazıyorlar, ne oldu?
Ne olacak, sessuzluk!

BU DA BİR ŞEY Mİ?

Başta, “valimiz, kaymakamlarımız, belediye başkanlarımız, milletvekillerimiz, sağlık kurumlarımız, çevreciler” neredeler?
Az ötede, refikimiz Hüseyin Cumali, bas, bas bağırıyor, haksız değil ya?
Bu kentin sorumluları, neredeler?
Her halde, “çelik-çomak oyununda” değiller ya?
Koca, “Akyazı ve Sakarya ovasına hayat veren Mudurnnu çayı, karaya, maviye, kırmızıya boyandı” neredesiniz?
Sevgili dostum, yazar arkadaşım Nazım Aktürk, bu durum karşısında gülümsedi, yutkundu ve baklayı ağzından çıkardı; “bu da, bir şey mi” dedi?
Daha ne olacak, bilmemki, daha ne olacak?
Ormanlarımız cayır, cayır yanıyor, sularımız fütursuzca kirletiliyor”, daha ne olacak?
Ormanlar ha?
Sular ha?

DESTANLAR DİYARI?
O canım, yeşil örtüyü, nasıl da yaktılar, nasıl?
Memleketin, her yanı alev, alev!

En sonunda, “destanlar, efsaneler, kahramanlar, yiğitler diyarı Çanakkale ormanlarını da” yaktık!..
Tutmayın beni, ağlayacağım!
Gazzeli çocuk mağduriyetinde değil ama, ağlayacağım!..

Tutmayın beni!

Ulan, bu havuza beni kim itti?
Galata Köprüsü üzerinde toplananlar, “bu defa Beyazıt meydanından, Sultanahmet’e” yürüdüler..
Ellerde, Filistin bayrakları, dillerde Filistin, Gazze!
Pardon, arkadaşım beni uyardı!..
Sultanahmet’e değil, Ayasofya’ya yürüdüler..
Ne, fark eder ki?
“Çok şey dedi, çok şey!”

Sevsinler!

BENİM ADIM HIDIR?
Şu İspanyolların yaptığını, yapabildiniz mi?
Sesiniz Amerika’ya, dostum Donald Trump’a ulaştı mı?
“Yaz dostum, boşa geçmiş ömre, yaşam denir mi?”

Vay be, ustam!
“Leyleğin ömrü lak, lak ile geçermiş”, şimdi öğrenenlere kolay gelsin!

Başka türlüsü mü var?
“Benim adım Hıdır, elimden gelen budur” misali, “dostlar alış-verişte” görsün ya?

Mudurnu çayını kirletenlere sessiz kalan, Akyazılılarda çarşı pazarda yürümüşler?
Helal olsun, vesselam!
Ya da,” güzel kuşum kanaryam, vatan, millet sakarya’m” nutukları çekilsin!
Çayı, dereleri, suyu kirletiliyor, vatandaşımın umurunda bile değil!

Nasıl anlatsak, bilmem ki, nasıl?
Öyle ya,” yerele gel ustam, yerele gel” ve gerçekleri yaz bakalım?

BİR BARDAK SU İÇ!

Kirletilen çay ve dereleri, kurutulan pınarları, kaynakları..
Yakılan, yok edilen ormanları..
Sapanca ve Kırkpınar’da bungalovları..

Çekilmez hayat içinde, hayatına son verenleri..
Trafik kurbanlarını..
Okullarda fırsatçı kursları..
Uyuşturucu kurbanlarını..
Yaz dostum, yaz..
İflah olmaz, uslanmaz, akıllanmaz, ders almaz durumlarımızı..
“Geceler, gündüzler kara-beyaz” ya, yaz!

Lig maçları başladı ustam, “ayak oyunlarını, içinden çıkılmaz halleri” yaz!
Ya, şu siyasi haller?
Geç beyim, geç, kenarından geç?
Olmadı mı?
“Nema, rant” yoksa, bir bardak su iç?Geç beyim, geç!

Yusuf Cinal yazıyor,11 Ağustos 2025


Tutmayın beni ağlayacağım!