Ay Cast Kold Tu Sey Ay Lav Yu ( Sadece, “seni seviyorum” demek, için aradım.. )
İngilizcenin derslerdeki kelime ve kalıpların dışında aslında eğlenceli ve romantik bir dil olduğunu da 80’lerde şarkılardan öğrendik .
TRT ‘nin , “yabancı pop müzik “ dediği bu şarkıları dinlerken elime İngilizce sözlük alır beklerdim .
Bu şarkıyı ilk duyduğumda ise yanımda sözlüğüm yoktu çünkü misafirlikteydik .
80’ler , kasım ayı , bir çıkmaz sokaktaki en şirin evdeyiz .Karşı camda nöbetten dönememiş babalarını bekleyen çocukların açık bıraktığı perdeler , basketçilerin kapalı spor salonunun parkesine vuran top sesleri , bahçede sokak lambası ışığında altın top gibi parlayan cennet hurmaları ve havada genzi yakan kömür kokusu vardı .
Bir de odanın tam orta yerinde, biz misafirlere sonuna dek açılmış iyilik dolu kalpler .
Demlikten sobaya damlayan sular coss coss cosluyor , telde muntazam dizili kestaneler fıss fısss fıslııyor , patlamaya hazırlanıyordu . Sanırsın kimya laboratuvarındayız !
Börekler yenmiş , çaylar içilmiş , küçüklere ıhlamur ikram edilmiş , “sıcak oldu anacım “diye anneler şişleri yünleri kenara atmış , bebelere ter bezi konulmuş , ev sahibi Adil dede ve babam küçücük odada yarı uykulu bir kış sohbetine dalmış, biz çocuklar da biraz sıkılmış ve susmuşuz .
Sıkılan çocuk ne yapar ? Etrafı seyreder . Ben de sobanın tavana vuran alevlerinden , az ötedeki kapının önüne konmuş taşa kadar her şeyi hafızama alıyordum . Duvardaki bağlamada durdu gözlerim . İşte bizim evde olmayan bir şey daha ! Soba , taş ve maşadan sonra bir de bağlama …
Bağlama çalan birinin şimdi yanıbaşımda olduğunu bilmek çocuk kalbime bir sıcaklık verdi . Tam o sırada bir şarkı başladı ekranda.
Kim söylüyor , hangi şarkı bu derken, evin gelini “ ay bu şarkı çok güzel , Adil aç sesini “ dedi , eşi Adil abi kalktı , sesini iyice açtı . Televizyonun siyah – beyaz ve kumandasız olduğunu söylememe gerek var mı?
Şarkı İngilizce . Yaşasın!
Dikkatle dinleyelim susun bi konuşmayın !
Şarkı başladı ama çevirebilene aşk olsun !
Başlarda hiç bir şey anlamadım ama sonra sonra tanıdık geldi kelimeler . Fılavırs.. çiçekler … culy, temmuz… sonra yine karıştı kelimeler .
Ay ( I) diyordu , ben yani ,
cast (just)!bunu bilmiyorum – baba cast ne ?
– Aa just! Sadece, yalnız demek .
Tamam devam edelim ,to sey ay lav yu…
Ay lav yu , e bu seni seviyorum demek . Ay demek telefonda seni seviyorum diyor . Di mi baba!
-Sadece seni sevdiğimi söylemek için aradım … diyor !
Açıklamaya devam ediyor babam ,
-İngilizce lügatta just yazar Cast geldiği cümleye … Babamı duymuyorum artık , duyacağımı duydum ben !
Seviyorum diyor !
Ahhh .. Ne romantik !
Aferin alıyorum abilerden . Bak babası ne meraklı lisana …
– Peki söyle bakalım diyor bağlamayı duvardan alıp dizine yerleştiren genç ağabey :
Kestane kebap yemesi sevap . Bunun İngilizcesi ne ?
Odada kahkahalar , duvarda alevler , sobada kestane … Başlıyor sazın tellerine vurmaya ;
Meşelidir engin dağlar meşeli …
Herkes susuyor , ne güzel türkü. Bizim türkülerimiz de çok güzel diyorum içimden , Türkçemiz ne güzel .Adil Dede keyifli keyifli gülümsüyor ,
– Ohooo , bu türküyü Bedük gız söyliycek ki ! dedi
-Tazele çayı Ayşe kızım ,
Pattttt! Ay kestane patladı babaaaa! Hadiii yine alkış , kahkaha .
-Gözüne mi geldi güzelim yoksa!
Yok Gülsen Yengecim gözüme kestane gelmedi kalbime , kalbimin tam şurasına sizin iyilikleriniz geldi . Minicik ama çok derin , ölene dek çıkmayacak bir iz bırakarak .
Öyle derin bir iz ki … Her telefon çalışında , her kestane kebapta , bazen gerçekte bazen rüyada, her iyilik gördüğümde ya da yaptığımda , basketteki her üçlükte , daldaki her hurmada , her çıkmaz sokakta aklıma geldiiğindeki gibi…
“Ne iyi insanlardı “diyerek özlemimin apansız gözlerimden taşıp akması gibi …
Babayı bekleyen çocuk, perdedeki aralık gibi,meşeler gibi , türküler gibi … Bağlama gibi …
Ve arayıp , “sadece seni seviyorum demek için aradım” diyebilmek gibi ya da utanıp diyememek gibi .
Haberleri seyrederken “Bu ülke ne zaman kötü bir yer oldu” diye soruyorsunuz ya , ne zaman biliyor musunuz ?
Mahallelerden çıkmaz sokaklar ,havadan kömür kokusu, camlardan perde , perdeden umut , evlerden soba ve duvarlardan bağlama kalktığı zaman. Kimse türkü söylemez olduğunda .
Kalbimiz kötülükten adeta dalda kalan cennet hurmaları gibi kuruduğunda . Bir de lügatımızdan iyilik çıktığında bu dünya yaşanmaz hale geldi.
Peki neredeler ?
Kasımda yapraklar dallardan bir günde , birden bire, aynı anda , ilahi bir emirle sağa sola savrularak dökülüverir ya… Sevdiklerimiz de işte öyle dökülüverdiler .
Şimdi arasam o insanları , hiç gitmemişler gibi cennetten açıverseler telefonu ;
Gülsen Yenge – efendim güzelim – dese
Ben … sadece sizi sevdiğimi söylemek için aramıştım :
Ay cast kold tu sey ay lav yu… desem …
Abdurrahman Abi , annesi , babası sarılmışlar el sallıyorlar ve türküyle karşılık verseler ;
Meşelidir engin dağlar meşeli …
Şarkılar Girmiş Hayatımıza
Zuhal Erol/Kasım 2024/Adapazarı