1. Haberler
  2. Avrupa
  3. BİR CEZALANDIRMA YÖNTEMİ OLARAK SOYKIRIM SUÇLAMASI

BİR CEZALANDIRMA YÖNTEMİ OLARAK SOYKIRIM SUÇLAMASI

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Almanya, 2 Haziran’da Federal Meclis’inde 1915 olaylarını soykırım olarak nitelendiren bir tasarıyı görüşüp, bu konuda bir karar çıkarma hazırlıkları içerisindedir.
Almanya’dan alınan bilgiler göstermektedir ki, Alman milletvekilleri 1915 olaylarını soykırım olarak nitelendiren bir karar çıkarmakta ve bu konuda Türkiye’ye soykırım yükünü bindirmeye çalışmakta son derece kararlıdır. Şu anda Alman medyasında da yoğun bir şekilde Türkiye karşıtı temalar işlenmekte, Türkiye günün her saati değişik suçlamalara maruz bırakılmaktadır. Alman medyasının ve siyasetçilerinin Türkiye’ye olan şu anki yaklaşımının ardında, Türkiye’deki mevcut siyasi iktidara duyulan tepki ve öfke olduğu da sıkça dile getirilmektedir.

Almanya’da yaklaşık 30.000 kadar Ermeni kökenli insan yaşadığı düşünülecek olursa, Federal Meclis’ten böyle bir karar geçirilmek istenmesinin Ermeni diasporasının faaliyetleriyle açıklanması mümkün değildir. Bunun yerine, kararın geçirilmek istenmesi, yukarıda da değinildiği gibi, Türkiye’ye karşı duyulan tepki ile bağlantılıdır.

Burada dikkat edilmesi gereken iki husus vardır: AİHM’in Perinçek-İsviçre davası kararı ve Fransa Anayasa Konseyi’nin Gayssot Yasası ile ilgili kararı. Bu iki kararda da hukuki olarak geçerliliği ispatlanmış Yahudi Soykırımı (Holokost) ile 1915 olayları arasında ayrım yapılmıştır. İki kararda da herhangi bir tarihi olayın soykırım olarak nitelendirilip nitelendirilmemesi görevinin 1948 Soykırım Sözleşmesi’nce yetkilendirilmiş mahkemelere ait olduğu ifade edilmiştir. AİHM, bu kararını (bu davayı adeta ölüm kalım mücadelesine çeviren) Ermeni diasporanın tüm lobicilik faaliyetlerine rağmen almıştır. Fransa’nın ise Ermeni soykırım iddialarının adeta öncülüğünü yaptığı düşünülecek olursa, Fransa Anayasa Konseyi’nin aldığı karar daha da değerli hale gelmektedir.

AİHM’in ve Fransa Anayasa Konseyi’nin kararları, yetkili mahkemelerin kararı olmadan, tarihi olayların soykırım olarak nitelendirilmesinin hukuki geçerliliği olmadığına ve dolayısıyla bu tür nitelendirmelerin herhangi bir yaptırım gücü olmadığına işaret etmektedir. Ayrıca Almanya, geçmişte soykırım suçu işlemiş bir ülke olarak, “soykırımın” esasen ne olduğunu ve nasıl tespit edilmesi gerektiğini çok iyi bilmektedir. Hal böyle iken, Alman Federal Meclisi’nde 1915 olaylarıyla ilgili bir soykırım kararı geçirilmeye çalışılması, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde, Türkiye’ye karşı siyasi bir koz olarak görülen bir meseleyi kullanarak Türkiye baskı yapmak veya Türk düşmanlığına hizmet etmek anlamına gelmektedir.

Almanya soykırım tasarısıyla ilgili girişimi şu anda Türkiye’deki iktidara tepkili ve öfkeli olduğundan yapıyor diyelim. Ancak Türkiye’deki mevcut iktidarın 101 yıl önce gerçekleşmiş olaylarla hiçbir bağlantısının olmadığının unutulmaması gerekir. Almanya, bu girişimiyle aslında tüm Türkiye’ye ve Türk halkına saldırmaktadır. Bu yöntem, aynı zamanda Almanya’da yaşayan 3 milyon Türk kökenli insana da yapılan bir saldırıdır. Bu çok rencide edici ve itici bir yöntemdir. Bu yöntem ters tepecek ve hiçbir kıymetli getirisi olmayacaktır. Almanya’nın bu tür bir girişimi karşısında Türkiye 1915 olaylarıyla ilgili görüşlerini değiştirmeyecektir. Bu yöntemin elde edeceği tek sonuç, Türkiye-Almanya ikili ilişkilerinin gerilmesi olacaktır.

Geçirilmesi öngörülen karar metninde ayrıca önemli bir hedef daha vardır: Türk-Ermeni ilişkilerinin onarılmasına hizmet etmek ve bu konuda Almanya olarak arabuluculuk yapmak. Birinci Dünya Savaşı’nda kalma propagandalarla ve Türk karşıtlığıyla şekillenmiş, 1915 olaylarıyla ilgili tek taraflı bir Ermeni anlatısını benimseyen bir kararla, Türk-Ermeni ilişkilerinin nasıl onarılması beklenmektedir? Almanya mevcut tutumuyla son derece taraflı davrandığı göre, arabuluculuk rolünü nasıl üstlenmeye beklemektedir? Bunlar tam anlamıyla akıl dışı ve çocuksu beklentilerdir.

Almanya’nın 1915 olaylarıyla ilgili tutumu iki örnekten dolayı daha da tuhaf hale gelmektedir. 1932-33 yıllarında gerçekleşen Holodomor (Sovyetler Birliği’nin politikaları sonucunda oluşan kıtlık sebebiyle Ukrayna’da milyonlarca insan ölmüştür) ve Alman sömürge yönetiminin 1904-1908 yıllarında Namibya’da (o zamanki adıyla Güneybatı Afrika) gerçekleştirdiği sistematik katliamlar, Almanya tarafından soykırım olarak tanınmamaktadır.

İki tarihi vakanın da soykırım olup olmadığı devam eden bir tartışma konusudur. Ancak örnek olarak önünde daha güncel olan Holodomor vakası bulunuyorken, Almanya neden 101 yıl öncesine giderek 1915 olaylarını ön plana çıkarmayı tercih etmektedir? Bundan daha vahimi olan, doğrudan soykırım yapmakla suçlandığı Namibya’daki 1904-1908 olaylarıyla ilgili olarak, Almanya hâlâ Namibya ile pazarlık sürecindedir. Almanya’nın 1904-1908 olayları konusunda çok rahatsızlık duyduğu ve bu konuyu hasıraltı etmek istediği de bilinmektedir. Almanya, doğrudan soykırım yapmakla suçlandığı bir meseleyi daha sonuçlandırmadan neden 1915 olaylarına atlamakta ve Türkiye’ye bu konuda çağrılar yapmaktadır? Almanya’nın bu tür konulardaki tercihleri, meselenin tarihle yüzleşmekten ziyade, bir siyasi hesaplamanın ürünü olduğuna işaret etmektedir.

Tüm bu tutarsızlıkların ve siyasi hesaplamaların Türk kamuoyunda yansımaları olmuştur. Örnek olarak Almanya’nın soykırım tasarısını irdeleyen tecrübeli siyasetçi (E) Büyükelçi Dr. Şükrü Elekdağ, Almanya’nın Türkiye’ye karşı soykırım suçlamasını adeta bir devlet politikası haline getirdiğini ifade etmiştir. Elekdağ’a göre Almanya’nın soykırım suçlaması yapmasının nedenleri şu şekildedir:

“1) [Yahudi Soykırımı’ndan kaynaklanan] Suçluluk duygusu altında ezilen Almanya’nın kendine bir suç ortağı bularak yükünü hafifletmek istemesi.

2) Protestan Kilisesinin Türklere duyduğu tarihsel husumet.

3)  Türkiye’ye AB yolunu sonsuza dek kapatmak.

4) Almanya’daki Türk toplumunun Türklük onurunu kırma yoluyla asimilasyonunu kolaylaştırmak.”

Elekdağ’ın ortaya koyduklarına göre Almanya, Türkiye’ye ve Türkler’e dostane olmaktan gayet uzak bir şekilde yaklaşmaktadır. Elekdağ’ın bu yorumlarının aslında şaşırtıcı hiçbir yani yoktur, zira 2014 yılında Almanya’nın Türkiye’yi dinlediği haberlerinin ortaya çıkması sonucunda, Alman yetkililer Almanya açısından Türkiye’nin bir müttefik olmakla beraber “dost” ülke kategorisinde olmadığını ifade etmiştir.

Almanya’nın soykırım tasarısına önemli tepkilerden bir tanesi de, 1915 olaylarıyla ilgili yoğun çalışmalarıyla bilinen araştırmacı Şükrü Server Aya’dan gelmiştir. Şürkü Server Aya ve çalışma arkadaşları, 1915 olaylarıyla ilgili pek çok arşiv belgesini içeren, bunlar doğrultusunda Almanya’nın tutumunu eleştiren ve Almanya’yı daha dengeli bir tutum sergilemeye davet eden bir açık mektubu Alman Federal Meclisi’ne göndermiştir.

Tüm bunlardan yola çıkarak, 2 Haziran’da Federal Meclis’te soykırım tasarını görüşürken Alman milletvekillerinin kendilerine şunu sormaları gerekmektedir: Almanya, her konuda (tarihi, kültürel, siyasi ve ekonomik) yakın ilişkileri olan önemli bir müttefikini son derece rencide edici ve itici bir yöntemle bir düşman haline getirmeye razı mıdır? Şayet buna razısıysa bunun Almanya için ne tür bir faydalı getirisi olacaktır?
Mehmet Oğuzhan Tulun yazıyor

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
BİR CEZALANDIRMA YÖNTEMİ OLARAK SOYKIRIM SUÇLAMASI
Yorum Yap