Derin bir analiz sonucu sunduğumuz bu yazı dizimizde aslında Bulgaristan Türklerinin başsız olduğu, önder yaratmaya çalıştığı ama başarısız olduğu yılları anlattım.
Bulgaristan’ın, dolayısıyla Bulgaristan Türklerinin 66 yıl süren birinci Rus istilası döneminde, Prenslik yıllarında 1878-1908, ancak 3, Çarlık döneminde (1908-1944) ancak 11 Türk genci Sofya Üniversitesini bitirmiş, bunlardan dördü de kadındır.
Bu 13 kişiyle Bulgaristan Türk ahalisinin ruhu ayakta tutması, yeniden üretimi yönlendirerek ilhamla kanatlandırması adeta imkânsızdır. Ülkemizdeki Türk sanayici, tüccar, iş adamı olabilirlerin nüfus içindeki oranı ise % 1’ı hiçbir zaman aşamamıştır. 66 yılda dış ülkeye gidip öğrenim alan Vidin’li 2 Türk gençten başkası olmamıştır. Türkler kapalı aile ekonomisi içinde yaşıyordu.
Türklerin siyasete kazanılması.
1944’te rejim değiştirme ödevini üslenen Bulgar hükumeti darbeden 3 ay sonra 200 Türk’ü Sofya’ya toplayıp Vatan Cephesi saflarında örgütlenerek birlik ve beklenen dönüşümlerin lokomotifi olmaya çağırdı. Her yerde halka meşale olacak aydın kadrolara ekmek ve su gibi ihtiyaç vardı.
O zamanın propagandası Türklerde özgürlüklerinizi vereceğiz havası uyandırdı. Türkler de özgürlüğümüzü verecekseniz haklarımızı da verin dediler. Atılımlar böyle başladı. Zaman 40’lı yılların 2. Yarısıydı.
Vatan Cephesi Milli Konsey üyeliğine yükselen Hamdi Mustafov, “isim değiştirme deklarasyonunu imzaladı” başka bir iş yaptığını bilmiyorum. Bu kurumda Mestan Mollov, Celal Tete ve başka kadrolar da çalıştı, fakat onlar imza törenine davet edilmediler. Bu kadrolardan biri de Zeyneti Nurıeva idi. Ateizm konusunda tez yazdı ve “Ateist Kürsü” de yazdı. Sonra yaptıklarından utandı ve çocuklarının ardından Türkiye Cumhuriyeti’ne göç etti.
Toplumsal yaşama o nesille giren kadrolardan biri Prof. Dr. Ahmet Sadullov’tur. Sofya Üniversitesinde Tarih okudu, Paris Sarbona’da doktora tezi savundu ve ardından “XIV.- XX. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu Tarihi” eserini yazdı ve Bulgaristan okurları için olağanüstü önemli olan bir konuda: Osmanlı imparatorluğunda Türkler; Osmanlı devrinin bir esaret devri olmadığını; Osmanlı ile Türk milleti arasındaki farklar gibi konuları başarılı işledi. 1985’te “Bulgarlaştırmaya Bildirisini” imzaladı.
*
4 yıl sonra (1948) toplanan Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) V. Kongresi’ne yine büyük sayıda Türk davet edildi. Türk bölgelerde de başlatılması öngörülen tarımda kooperatifleşme hareketi bu kadrolara yüklenmişti. Bulgarlar ve Türkler arasındaki ilişkiler de asgari düzeydedir ve Türk bölgelerindeki sosyal işler Türk öncülerin omuzundadır.
Parti kadrosu yetiştirme çalışmaları o zaman başladı. Sofya’da “Yana Sandanski” Yüksek Parti Okulu, Plovdiv, Ruse, Burgaz gibi şehirlerde 6 aylık parti eğitimi başladı. Bu kadrolar yerel parti örgütlerinde ve tarım kooperatifçiliğinde görev aldılar.
1950-1951 göçünden sonra, ülkede fakir ve cahil bir Türk tabaka kaldı. Hoca ve öğretmenler yarı yarıya azalmıştı. Bulgaristan Türklerinin eğitim, kültür ve halk medeniyeti can çekişiyordu. 1946’da okullarının hepsi devletleştirildi ve değişim başladı.
1864’te 2 700 özel Türk Okulu olan Bulgaristan’da, 1920’de bu sayı 1700 özel Türk okuluna düşerken, 1944’te ancak 673 okulumuz kalmıştı. 1948’de 100’ü ortaokul olmak üzere 887 ilkokul da zil çaldı. Ders odalarına 88.600 öğrenci okula giderken, 7 650 öğrenci de ortaokula ayak basmış oldu.
Bu, umut verici yeni bir başlangıçtı.
Aynı zamanda Prenslik ve çarlık devrinde faşist devletin parasal desteğiyle de çıkan toplam 68 gazete ve derginin yerine çıkan Türkçe 3 günlük gazete, bir ayık dergide ilk kez olmak üzere, göçün durdurulmasından yana çıkan aydınlar, “ata yurdumuzun elde çıkarılmasına karşı propaganda” başlattılar.
İşte böyle bir ortamda, değişmeyen ilke “Türk düşmanlığı” kalsa da, ufuktaki yeni atılımlar için Bulgaristan Türklerine yerel ve milli öncüler, bir lider yetiştirilmesi sorunu ortaya çıktı. Bu kadroların Sultancı ya da Atatürkçü olan Türkiye’den gelmiş birileri olmamasına dikkat edilirken, Türkiye ile manevi bağların kesilmesine de dikkat ediliyordu. Bulgaristan Türklerinin Anadolu Türklerinden olmadığı propagandaları başladı. O zamanlar onlara yerli bir lider yetiştirmek gerekiyordu.
Moskova’da SBKP MK Yüksek Akademisini bitiren Ali Rafiev BKP MK “Türk Şubesinde” Türk kadroları yetiştirme görevini üslenmişti. Yardımcılığına da Ziya Harunov atandı. 1985’te Aliev “İsim değiştirme deklarasyonunu” itiraz etmeden imzaladı. Z. Harunov evlatlarının peşinden Türkiye Cumhuriyeti’ne taşındı.
Dalga şöyle değişmişti:
“Giden gitti, kalan kaldı. Bundan böyle Bulgaristan Türklerinin gerici, tutucu Türkiye ile hiçbir bağlantısı olmayacak” dendi. Türkiye ile Bulgaristan arasındaki ilişkiler de her geçen günle kötüye gidiyordu. Türklerin eğitimi ana dilinde yapılacağı, “sosyalist” kültür atılımları başlatılacaktı. Fakat bu yönde ön hazırlık yoktu. Faşizm son kandillerimizi de söndürmüştü. İşte böyle bir ortamda Türk Kültürü gelişmiş olan Azerbaycan’dan eğitimsel ve kültürel destek istendi ve işbirliği yapıldı. Bu, canlanamayan Bulgaristan Türk kültürüne bir aşı olacaktı. Hemen 1951’de Kırca Ali ve Razgrat’ta Türk pedagoji okulları açıldı…
1952’de Eğitim Bakanlığı kararıyla Türk ahalisi için kadro yetiştirmek amacıyla Sofya’da bir Türk öğretmen okulu açıldı. Rusçuk’ta bir Türk kız lisesi, Şumnu’da Bulgar Öğretmen (Ön Lisans) Enstitüsüne bağlı (baştan bir yıllık, daha sonraları iki yıllık) Türkçe sınıflar derse başladı. Sofya Üniversitesinin Filoloji, Felsefe-Tarih ve Fizik-Matematik Fakültelerinde Türk gençlerine ait Türk Filolojisi (Türk Dili ve Edebiyatı), Türk Tarihi ve Fizik-Matematik Bölümlerinin açılması ve bu bölümlere her yıl otuzar öğrenci alınması karara bağlandı.
Bu kadrolar Türk liselerinde ders vereceklerdi. Kadro yetiştirme çalışmaları şöyle devam etti. Tabii bu kadroların arasından bir de Türk lider çıkabilirdi. 1956 yılında Hasköy (Haskovo) Bulgar Enstitüsünde de bir Türk dili ve edebiyatı bölümü açıldı. Ayrıca Şumnu ve Dobriç şehirlerindeki Bulgar öğretmen okullarında da Türkçe öğrencilerle sınıflar dolup taştı.
1975’ten sonra BKP MK’nde Türk İşlerine bakan Dr. Salif İlyazov Kırca Ali Pedagoji Okulunu ve Moskova’da SBKP MK Akademisini bitirmiş bir kadroydu, fakat Türkleri Bulgarlaştırma işleri kafasını karıştırmıştı. Olaya tepkili olan oğlu ABD’ye kaçtı.
Türk kültürüne katkı şöyle sağlanmıştı:
Üç Devlet Türk Estrad (Müzikal) Tiyatrosuna ve folklor topluluklarına eleman yetiştirilmesi için 1957/58 ders yılında “Kr. Sarafov” adını taşıyan Sofya Yüksek Tiyatro Sanatı Enstitüsünde iki yıllık Türkçe sınıfları açıldı. Sofya Üniversitesinin başka fakültelerinde ve öteki yüksek-öğretim kurumlarında, teknik ve meslek okullarında da belirli sayıda Türk öğrenci öğrenim görüyordu. Türkçe Tiyatrolar açıldı. Her köy ve kasabada özendirici Türk sanatı gelişti, halk sanatları ve yaratıcılığı dal budak saldı.
Sağlanan olanaklar sayesinde Türk azınlığın da bir aydınlar zümresi oluşmaya başladı. Bu aydınların Türk halkının eğitim ve kültürel kalkınmasında birer ışık olacakları Bulgar yöneticiler tarafından da sık sık vurgulandı.
Marksist Leninist bilinçlenme:
Böylece Bulgaristan’da bilinçli olarak Marksist Leninist dünya görüşlü, sosyalizm kuruculuğu davasına sağdık kadro yetiştirme çalışmaları yapıldı ve bunlar 1958 yılına kadar Türk dili üzerinden yürütüldü. 405 Türk yüksek-öğrenim gördü. 3 378 Türk genci de lise düzeyinde öğrenim görmüştü.
Azerbaycan’dan gelen ve özellikle Sofya, Şumnu, Razgrat ve Kırcaali öğretmen okulları ve liselerinde eğitimden sorumlu müdür yardımcıları olarak çalışan bu pedagoglar hayırlı işler başarmışlardır. Ders planları ve müfredat programları Bulgaristan Eğitim Bakanlığı Türk Şubesinde Prof. Dr.A. Aleskerov’un başkanlığı ve denetiminde, Türk aydınlarının da büyük yardımıyla hazırlanarak Azerbaycan pedagoglar ve öğretmenler, okullarda bunları uygulamaya geçirilmişti. Esas dersleri oluşturan Türk dili ve edebiyatına büyük önem verilmiş ve Türk halk edebiyatı, Türk edebiyat tarihi ve ağırlıklı olarak Tanzimat edebiyatı okutulmuştur. Bunun yanı sıra Azerbaycan edebiyatından da Nizami Gencevi, Fuzuli, Akıf, Mirza Feteli Ahundov, Sâbir, Samet Vurgun, Mirza İbrahimov gibi sanatçıların eserleri edebiyat ders kitaplarında yer almıştır.
Türkçe okutulan dersler:
Türkçe ders okutacak öğretmen bulunan Türk okullarında coğrafya, fizik, matematik, kimya, astronomi, biyoloji, mantık vb. dersler Türkçe olarak okutulmuş, Bulgarca ders kitaplarının da Türkçe çevirisi yapılmıştır.
Ayrıca 1951-1956 yılları arasında 30 dolayında Türk genci Bakü Devlet Üniversitesi, Bakü Yüksek Pedagoji Enstitüsü ve Bakü Devlet Konservatuvarına öğrenime gönderilmiştir. Bazı dallarda gençler Bakü’de ihtisas yapmıştır. Daha sonraki yıllarda birkaç Bulgaristan Türk genci Bakü’de doktora yaparak belirli bilim dallarında çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Kültür alanında da Azerbaycan kardeşlerimizin aydınlarının hizmeti büyüktür.
Azerbaycan’da yüksek-öğrenim alan gençlerde, Fahrettin Halilov daha sonra tarih konusunda doktora tezi savunurken, “Yeni Işık” gazetesinin Baş Redaktörlüğüne atandı, BKP MK üyeliğine seçildi ve gazeteyi Bulgarlaştırma yolunu açtı ve uyguladı. 1985’te “Bulgarlığı Kabul Ediyorum Deklarasyonunu” imzaladı.
Aynı ekipten olan Prof. Dr. Cengiz Hakov, Türkiye Cumhuriyeti tarihi alanında uzmanlaştı, Balkanistik Enstitüsünde çalıştı, Sofya Üniversitelerinde ders verdi ve 1985’te o da “Bulgarlığı Kabul Ediyorum Deklarasyonunu” imzaladı.
Bulgaristan Türklerinin “altın çağı”.
Bulgaristan Türklerinin “altın çağı” adıyla ünlenen bu dönemde yetişen 300’den fazla halk aydınımız Bulgaristan Türkleri Edebiyatını yapılandırdı. Yani maneviyatımızı Edebi Türkçe temelinde ördü. Evde ve işte kullanılan Türkçe’mizde büyük gelişme, kelime değim zenginliği birikim yaparken, Türk Kimliğimiz de Türklük özlü yeni ruhta biçimlendi. Bu atılımlarda büyük şair Nazım Hikmet’in Bulgaristan’ı ziyareti ve her köye bizzat giderek halkla görüşmeleri ilham kaynağı olarak önem arz eder. Eserlerinin 8 cilt halinde Sofya’da yayınlanması Bulgaristan Türklerini etkiledi. Reşat Nuri Güntekin’in “Çalı Kuşu”, Sabahattin Ali’nin “Kürt mantolu Madonna” vs eserlerin etkisi de çok derindi.
Geri dönüşün başlangıcı.
Bu gelişmede geriye dönüş BKP MK’nin 1956 Nisan Plenumu ve Todor Jivkov’un Genel Sekreter seçilmesiyle başladı ve bir daha durdurulamadı.
1957-58’de öğretmen okullarımız kapatıldı, 1958-59 ders yılında Bulgar ve Türk liseleri birleştirildi ve ders programları Bulgarlaştırıldı ve Türk öğrenciler büyük stres ve durgunluk yaşadı ve manevi gelişmemiz burada durdu. 1959’da Türk ve Bulgar kütüphaneler birleştirildi ve Türk kültür ocakları söndürüldü.
1958’de Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesinde özel bir Dil Komisyonu.
Dil Komisyonu kuruldu. Bu Komisyonun görevi Türk yazı dilinin söz varlığına Bulgarca kelimeler kazandırılarak Türkçeyi “zenginleştirmek”, hatta Türkçenin gramer yapısını, cümle kuruluşu kurallarını da değiştirmekti. Komisyonun önerisi üzere bir liste hazırlandı. Türk yazı dilinin söz varlığına birçok Bulgarca kelimenin “kazandırılması” zorunlu hâl aldı. Türkçe çıkan basında söz konusu listedeki kelime ve ifadelerin kullanımına geçildi. Eğitim dalındaki reform sonucu 1300 Türk öğretmen okul dışı, 2 755 din görevlisi de işsiz kalmış oldular.
Anadilimize saldırılar.
1958’de Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesinde özel bir Dil Komisyonu kurulmuştu. Bu Komisyonun görevi Türk yazı dilinin söz varlığına Bulgarca kelimeler kazandırılarak Türkçeyi “zenginleştirmek”, hatta Türkçenin gramer yapısını, cümle kuruluşu kurallarını da değiştirmekti. Komisyonun önerisi üzere bir liste hazırlandı. Türk yazı dilinin söz varlığına birçok Bulgarca kelimenin “kazandırılması” zorunlu oldu. Zorunlu Türkçe dersleri 2 saat edebiyat ve 2 saat dil bilgisi olmak üzere 4 saatte indirildi.
Bulgaristan Türklerinin tepkilerinden alınan kısmi sonuçlar:
Kültürel kısıtlama ve zorlamaya tepki çok güçlü oldu. 1964’te 380 bin Türk göç etmek için başvuru yaptı. Halkı sakinleştirme derdine düşen BKP MK bazı adımlarını artırdı.
Şumnu’da Türk Dili ve Coğrafya Fakültesi açtı. Türkçe öğretimine gereken önemin verildiği imajını yaratmak için totaliter rejim yöneticileri Haziran 1967 yılında Silistre’de Birinci Millî Türk Dili Müşaveresi düzenlendi. Bulgaristan yükseköğretim kurumlarında Türk gençlerine kontenjanlar ayrıldı.
Yerli Türk sanatçılarının eserleri kitaplaştırıldı. Fakat bu kitapların çoğu depolarda tutuldu, satışa çıkarılmadı. Türkçe basında bir gelişme oldu. 1970’lerde durum giderek kötüleşti. Bazı Müslüman öğrencilerin Bulgar adı almak istemedikleri, Türk öğrencilerin de Türkiye’ye göç etme (1968-1978 göçü) düşüncesinde oldukları bahanesiyle Üniversite ile ilişkileri kesildi. Ayrıca çalışmakta olan öğretmenler de işten çıkarıldı. Bulgar adı alan Müslüman gençler de vardı bunlar ise istedikleri fakültelere kayıtlarını yaptıra biliyorlardı.
Türk kimliğinin ortadan kaldırılması:
1980’ler de ise Türk kimliğinin tamamen ortadan kaldırılması için Türklerin adları da Bulgar adlarıyla değiştirilerek Bulgaristan’da Türk olmadığı resmen ilân edildi. Okulda, orduda, sokakta, iş yerinde, evde bile Türklerin birbiri aralarında Türkçe konuşması, Türk adlarıyla birbirlerine hitap etmesi yasaklandı. Bulgarca bilmeyen yaşlılar hastanelere alınmadı, bunun gibilerine bakkal ve marketten ekmek vb. temel besin mallarının satılması da yasaklandı…
Bulgar eğitimciler en kötü bir yöntem uyguladılar: Bulgar öğretmenler, en küçük yaşta Türk öğrencileri dahi zorlayıp, bunların ailelerinde Türkçe konuşulduğuna dair bilgi topladılar. Türk köylerinde Bulgar öğretmenler çocuklar üzerinden aileler içerisinden bilgi toplamaya başlamışlardı. Türkçe Konuşan aile bireylerinin cezalandırılmasında gereken devlet Makamlarıyla işbirliğine gittiler. Mezarlıklarda Hristiyan usule göre meftalar defnediliyordu, mezar taşlarında yazılar silindi. Mezardakilerin bile isimleri değiştirildi. Sokaklarda Türkçe konuşanlara cezalar kesilmeye başlandı. Pedagoji normlarıyla bağdaşmayan bu durum beş yıl (1984/5-1989) yılına kadar sürdü.
Bu yıllarda Türklerin mücadelesini yöneten, partileşme başlatan ve kongre çağıran iki öğretmen: Avni Veli – Cebel’li lise öğretmeni.
1989 Dayanışma Viyana Derneğini kurdu. Davamızı dünyaya duyurdu. Mustafa Ömer – Koşukavak (Krumovgrat) lisesinde öğretmendi. Demokratik Birlik adında İnsan Hakları Savunma Örgütünü sürgünde kurdu. Birlik daha sonra partiye dönüştü. Program ve Tüzüğünü kabul etmek üzere, Bulgaristan Türklerinin Birinci Türk Partisi Kurultayını, 21 Mayıs 1989’da İl-Slıven ilçesi-Yablanovo Belediyesine çağırmıştı. O gün Milli Ayaklanmamız patladı. Mustafa Ömer Sofya Üniversitesinde felsefe okumuştur. Devlet terörü bu umudun gerçekleşmesini baltaladı. Özellikle toplumumuzun önde gelenleri kendine güven duyanları Bulgaristan dışına çıkartıldılar.
İnsanlık dışı daha birçok hareketlerde bulunuldu.
Hemen hemen bütün aydınlar ve özellikle Türkçe öğretmen ve okul müdürleri sürgün edildi, yargısız hapse atıldı, 1989’da da ilk onlar yurttan kovuldular. Totaliter rejim idarecileri, etkisi uzun sürecek daha bir harekette bulundular. Türklerle Bulgarların iç içe yaşadıkları bölgelerde Bulgarları görevlendirerek Türk komşularını takip ettirdiler, devriye gezdirdiler ve ailelerinde Türkçe konuşan, evde geleneksel kıyafetlerini giyenlere ceza kestirdiler. Yıllardan beri süregelen iyi komşuluk ve dostluk ilişkilerini böylelikle bir birinden koparmış oldular.
Öğrenciler zulmü asla unutamadı.
İdarî yöntemlerle yürütülen ad değiştirme (soykırım denemesi süreci) “soya dönüş”, “uyanış süreci” saçma adlarla sürdürüldü. Yalnız köyde kentlerde değil, okullarda da büyük bir facia yaşandı. Öğrenciler büyük stres geçirdi. Okul bırakanlar oldu. İntihar eden, kaybolan çocuklar var. Bulgar öğretmenler seferber edilerek geceli gündüzlü çalıştılar ve kısa zamanda okullarda her türlü belge yenilendi, Türk öğretmen ve öğrencilerin Türk adlarının yerine Bulgar adları yazıldı.
Bu acı gerçeği birçok Bulgar öğretmen de ağır yaşadı. Bir Bulgar bayan öğretmenin anlattıklarından şunları söylüyordu: “Okulda Türk öğretmenlerin hepsi görevden alındı. Bir tanesi bırakılmıştı, mükemmel Bulgarca konuşuyordu. Onu da bırakmamalıydılar. Çok acı verici bir olaydı bu, sınıfta kendi oğluna bile Mehmet diyeceğine Martin, diye sesleniyordu. İlk günlerde öğretmenler odasına her girdiğinde bu arkadaşımız ağlıyordu.”
Türk öğretmenler (ve diğer bazı aydınlar) 1985’in Ocak ayında görevlerinden alınarak cezaevlerine, Bulgarların yoğun yaşadığı bölgelere, “Belene” Ölüm Adasına ve başka kamplara gönderildiler, yerlerine büyük şehirlerden Bulgar öğretmenler atanarak bunlara iki üç kat daha yüksek maaş bağlandı. (tabi bu maaşların içerisinde muhbirlik de vardı) Hepsine daire verildi. O dönemde Bulgaristan Millîeğitim Bakanı görevinde bulunan “soya dönüş” sürecinin uygulanmasında aktif rol oynayan ve Sofya Üniversitesinin eski rektörü tarihçi İlço Dimitrov, yeni atanan öğretmenleri Türk bölgelerine gönderirken bunlara büyük “vatanseverler” dedi.
Bulgaristan Türklerinin tarihinde emsali görülmemiş olaylar yaşandı.
Türkleri “Bulgar” yapmaya çalıştılar, dil, din, ad, töre, gelenek denen her unsuru yasakladılar. Sonra da yüz binlerce Türkü sınır dışı ettiler.
Büyük tarihî emelleri gerçekleştirebilmek için Bulgaristan Türklerine bir takım haklar verilmiş, bazı fedakârlıklar yapılmıştır. Emeller suya düşünce de Bulgaristan Türklerine soykırım uygulanmasına kalkışılmıştı.
Türklere yapılan bu insanlık dışı işkenceler ve 1989 yılının yaz aylarında sınır dışı edilmeleri, Bulgaristan’da politik olayların gelişmesini hızlandırdı.
Böylece 10 Kasım 1989 tarihinde bir “saray devrimiyle” Bulgaristan Komünist Partisi Genel Sekreteri ve Devlet Konseyi Başkanı Todor Jivkov, iktidardan indi ve ülkede demokratikleşme yolunda ilk adımlar atılmaya başladı.
1989 yılının 29 Aralık günü halk direnişleri sonucu Bulgaristan Türkleri Türk isimlerini ve dini haklarını geri aldılar.
Sofya Meclisi etrafındaki direnişleri Pomak Hasan Byalkov yönetti. Olaylardan hemen sonra H. Byalkov’a yeşil kart verildi ve Birleşik Amerika’ya gitti. Batı Rodoplardan olup Hak ve Özgürlük mücadelesinde en aktif rol oynayan kadrolar ve aileleri de onun peşinden “yeşil kartla” ABD’ye gittiler ve dönmediler….
Bu olaydan çıkarılan sentez şudur. Bulgarlar Türklere ve diğer azınlıklara kendi liderlerini, aydın tabakalarını yetiştirme olanağı tanımadı. Kendileri de azınlıkları yönetemedi, toplum parçalandı ve ülkeyi terk edenlerin sayısı, memlekette kalanlardan fazladır.
Yalan söylemek moda oldu. Gerçekleri söyleyenler hor görülüyor. Milletvekilleri okuryazar oranının % 40 civarında olduğuna işaret ederken, vatandaşların % 80’ni “debil” (çaresiz zavalı) tanımlaması yapıyorlar.
Kitaplar anadilini bilmeyen bir kişi düşünemez diyor. Bizde azınlıklara anadilleri unutturuldu. Yani toplum düşünemiyor. Bulgarlar da kendilerine “lider” yetiştiremedi. Ulusal lider yetiştirilebilmesi için bir defa Bulgar ulusunun kendisinin olgunlaşması ve oluşması gerek, bu ise şimdiki sancılı dönemde bir türlü olmuyor.
Şimdi hepimiz yönetilmek istiyoruz.
Her kapıya el açan dilenci gibiyiz. Türklerden bizi “göçmen selinden korumalarını”, Amerika’dan bizi Rusya’dan korumalarını, Rusya’dan bizi başkasına bırakmamasını, Avrupa Birliğinden “kardeşlik” ve “para” istediğimizi hepimiz görüyoruz. Bu duruma uygun “lider” yetiştirilmesi de çok zor ki, bu işleri ancak “laboratuvarda yetiştirilen birisi” yapabilir.
Bu laboratuvar 1944-1989 yılları arasında Moskova’da, Bakü’de ve başka yerlerdeydi, ama tutmadı, sonunda yetiştirilen “liderlerin” hepsi ya mezar taşı bile olmayan kabirlerde yatıyor ya da sağ olanlardan kimileri dış ülkelere sığındı veya tek başına kalmış ve kahvede tespih çekmeye devam ediyorlar.
Devam edecek.
BULTÜRK
Bulgaristan’ın, dolayısıyla Bulgaristan Türklerinin 66 yıl süren birinci Rus istilası döneminde, Prenslik yıllarında 1878-1908, ancak 3, Çarlık döneminde (1908-1944) ancak 11 Türk genci Sofya Üniversitesini bitirmiş, bunlardan dördü de kadındır.
Bu 13 kişiyle Bulgaristan Türk ahalisinin ruhu ayakta tutması, yeniden üretimi yönlendirerek ilhamla kanatlandırması adeta imkânsızdır. Ülkemizdeki Türk sanayici, tüccar, iş adamı olabilirlerin nüfus içindeki oranı ise % 1’ı hiçbir zaman aşamamıştır. 66 yılda dış ülkeye gidip öğrenim alan Vidin’li 2 Türk gençten başkası olmamıştır. Türkler kapalı aile ekonomisi içinde yaşıyordu.
Türklerin siyasete kazanılması.
1944’te rejim değiştirme ödevini üslenen Bulgar hükumeti darbeden 3 ay sonra 200 Türk’ü Sofya’ya toplayıp Vatan Cephesi saflarında örgütlenerek birlik ve beklenen dönüşümlerin lokomotifi olmaya çağırdı. Her yerde halka meşale olacak aydın kadrolara ekmek ve su gibi ihtiyaç vardı.
O zamanın propagandası Türklerde özgürlüklerinizi vereceğiz havası uyandırdı. Türkler de özgürlüğümüzü verecekseniz haklarımızı da verin dediler. Atılımlar böyle başladı. Zaman 40’lı yılların 2. Yarısıydı.
Vatan Cephesi Milli Konsey üyeliğine yükselen Hamdi Mustafov, “isim değiştirme deklarasyonunu imzaladı” başka bir iş yaptığını bilmiyorum. Bu kurumda Mestan Mollov, Celal Tete ve başka kadrolar da çalıştı, fakat onlar imza törenine davet edilmediler. Bu kadrolardan biri de Zeyneti Nurıeva idi. Ateizm konusunda tez yazdı ve “Ateist Kürsü” de yazdı. Sonra yaptıklarından utandı ve çocuklarının ardından Türkiye Cumhuriyeti’ne göç etti.
Toplumsal yaşama o nesille giren kadrolardan biri Prof. Dr. Ahmet Sadullov’tur. Sofya Üniversitesinde Tarih okudu, Paris Sarbona’da doktora tezi savundu ve ardından “XIV.- XX. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu Tarihi” eserini yazdı ve Bulgaristan okurları için olağanüstü önemli olan bir konuda: Osmanlı imparatorluğunda Türkler; Osmanlı devrinin bir esaret devri olmadığını; Osmanlı ile Türk milleti arasındaki farklar gibi konuları başarılı işledi. 1985’te “Bulgarlaştırmaya Bildirisini” imzaladı.
*
4 yıl sonra (1948) toplanan Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) V. Kongresi’ne yine büyük sayıda Türk davet edildi. Türk bölgelerde de başlatılması öngörülen tarımda kooperatifleşme hareketi bu kadrolara yüklenmişti. Bulgarlar ve Türkler arasındaki ilişkiler de asgari düzeydedir ve Türk bölgelerindeki sosyal işler Türk öncülerin omuzundadır.
Parti kadrosu yetiştirme çalışmaları o zaman başladı. Sofya’da “Yana Sandanski” Yüksek Parti Okulu, Plovdiv, Ruse, Burgaz gibi şehirlerde 6 aylık parti eğitimi başladı. Bu kadrolar yerel parti örgütlerinde ve tarım kooperatifçiliğinde görev aldılar.
1950-1951 göçünden sonra, ülkede fakir ve cahil bir Türk tabaka kaldı. Hoca ve öğretmenler yarı yarıya azalmıştı. Bulgaristan Türklerinin eğitim, kültür ve halk medeniyeti can çekişiyordu. 1946’da okullarının hepsi devletleştirildi ve değişim başladı.
1864’te 2 700 özel Türk Okulu olan Bulgaristan’da, 1920’de bu sayı 1700 özel Türk okuluna düşerken, 1944’te ancak 673 okulumuz kalmıştı. 1948’de 100’ü ortaokul olmak üzere 887 ilkokul da zil çaldı. Ders odalarına 88.600 öğrenci okula giderken, 7 650 öğrenci de ortaokula ayak basmış oldu.
Bu, umut verici yeni bir başlangıçtı.
Aynı zamanda Prenslik ve çarlık devrinde faşist devletin parasal desteğiyle de çıkan toplam 68 gazete ve derginin yerine çıkan Türkçe 3 günlük gazete, bir ayık dergide ilk kez olmak üzere, göçün durdurulmasından yana çıkan aydınlar, “ata yurdumuzun elde çıkarılmasına karşı propaganda” başlattılar.
İşte böyle bir ortamda, değişmeyen ilke “Türk düşmanlığı” kalsa da, ufuktaki yeni atılımlar için Bulgaristan Türklerine yerel ve milli öncüler, bir lider yetiştirilmesi sorunu ortaya çıktı. Bu kadroların Sultancı ya da Atatürkçü olan Türkiye’den gelmiş birileri olmamasına dikkat edilirken, Türkiye ile manevi bağların kesilmesine de dikkat ediliyordu. Bulgaristan Türklerinin Anadolu Türklerinden olmadığı propagandaları başladı. O zamanlar onlara yerli bir lider yetiştirmek gerekiyordu.
Moskova’da SBKP MK Yüksek Akademisini bitiren Ali Rafiev BKP MK “Türk Şubesinde” Türk kadroları yetiştirme görevini üslenmişti. Yardımcılığına da Ziya Harunov atandı. 1985’te Aliev “İsim değiştirme deklarasyonunu” itiraz etmeden imzaladı. Z. Harunov evlatlarının peşinden Türkiye Cumhuriyeti’ne taşındı.
Dalga şöyle değişmişti:
“Giden gitti, kalan kaldı. Bundan böyle Bulgaristan Türklerinin gerici, tutucu Türkiye ile hiçbir bağlantısı olmayacak” dendi. Türkiye ile Bulgaristan arasındaki ilişkiler de her geçen günle kötüye gidiyordu. Türklerin eğitimi ana dilinde yapılacağı, “sosyalist” kültür atılımları başlatılacaktı. Fakat bu yönde ön hazırlık yoktu. Faşizm son kandillerimizi de söndürmüştü. İşte böyle bir ortamda Türk Kültürü gelişmiş olan Azerbaycan’dan eğitimsel ve kültürel destek istendi ve işbirliği yapıldı. Bu, canlanamayan Bulgaristan Türk kültürüne bir aşı olacaktı. Hemen 1951’de Kırca Ali ve Razgrat’ta Türk pedagoji okulları açıldı…
1952’de Eğitim Bakanlığı kararıyla Türk ahalisi için kadro yetiştirmek amacıyla Sofya’da bir Türk öğretmen okulu açıldı. Rusçuk’ta bir Türk kız lisesi, Şumnu’da Bulgar Öğretmen (Ön Lisans) Enstitüsüne bağlı (baştan bir yıllık, daha sonraları iki yıllık) Türkçe sınıflar derse başladı. Sofya Üniversitesinin Filoloji, Felsefe-Tarih ve Fizik-Matematik Fakültelerinde Türk gençlerine ait Türk Filolojisi (Türk Dili ve Edebiyatı), Türk Tarihi ve Fizik-Matematik Bölümlerinin açılması ve bu bölümlere her yıl otuzar öğrenci alınması karara bağlandı.
Bu kadrolar Türk liselerinde ders vereceklerdi. Kadro yetiştirme çalışmaları şöyle devam etti. Tabii bu kadroların arasından bir de Türk lider çıkabilirdi. 1956 yılında Hasköy (Haskovo) Bulgar Enstitüsünde de bir Türk dili ve edebiyatı bölümü açıldı. Ayrıca Şumnu ve Dobriç şehirlerindeki Bulgar öğretmen okullarında da Türkçe öğrencilerle sınıflar dolup taştı.
1975’ten sonra BKP MK’nde Türk İşlerine bakan Dr. Salif İlyazov Kırca Ali Pedagoji Okulunu ve Moskova’da SBKP MK Akademisini bitirmiş bir kadroydu, fakat Türkleri Bulgarlaştırma işleri kafasını karıştırmıştı. Olaya tepkili olan oğlu ABD’ye kaçtı.
Türk kültürüne katkı şöyle sağlanmıştı:
Üç Devlet Türk Estrad (Müzikal) Tiyatrosuna ve folklor topluluklarına eleman yetiştirilmesi için 1957/58 ders yılında “Kr. Sarafov” adını taşıyan Sofya Yüksek Tiyatro Sanatı Enstitüsünde iki yıllık Türkçe sınıfları açıldı. Sofya Üniversitesinin başka fakültelerinde ve öteki yüksek-öğretim kurumlarında, teknik ve meslek okullarında da belirli sayıda Türk öğrenci öğrenim görüyordu. Türkçe Tiyatrolar açıldı. Her köy ve kasabada özendirici Türk sanatı gelişti, halk sanatları ve yaratıcılığı dal budak saldı.
Sağlanan olanaklar sayesinde Türk azınlığın da bir aydınlar zümresi oluşmaya başladı. Bu aydınların Türk halkının eğitim ve kültürel kalkınmasında birer ışık olacakları Bulgar yöneticiler tarafından da sık sık vurgulandı.
Marksist Leninist bilinçlenme:
Böylece Bulgaristan’da bilinçli olarak Marksist Leninist dünya görüşlü, sosyalizm kuruculuğu davasına sağdık kadro yetiştirme çalışmaları yapıldı ve bunlar 1958 yılına kadar Türk dili üzerinden yürütüldü. 405 Türk yüksek-öğrenim gördü. 3 378 Türk genci de lise düzeyinde öğrenim görmüştü.
Azerbaycan’dan gelen ve özellikle Sofya, Şumnu, Razgrat ve Kırcaali öğretmen okulları ve liselerinde eğitimden sorumlu müdür yardımcıları olarak çalışan bu pedagoglar hayırlı işler başarmışlardır. Ders planları ve müfredat programları Bulgaristan Eğitim Bakanlığı Türk Şubesinde Prof. Dr.A. Aleskerov’un başkanlığı ve denetiminde, Türk aydınlarının da büyük yardımıyla hazırlanarak Azerbaycan pedagoglar ve öğretmenler, okullarda bunları uygulamaya geçirilmişti. Esas dersleri oluşturan Türk dili ve edebiyatına büyük önem verilmiş ve Türk halk edebiyatı, Türk edebiyat tarihi ve ağırlıklı olarak Tanzimat edebiyatı okutulmuştur. Bunun yanı sıra Azerbaycan edebiyatından da Nizami Gencevi, Fuzuli, Akıf, Mirza Feteli Ahundov, Sâbir, Samet Vurgun, Mirza İbrahimov gibi sanatçıların eserleri edebiyat ders kitaplarında yer almıştır.
Türkçe okutulan dersler:
Türkçe ders okutacak öğretmen bulunan Türk okullarında coğrafya, fizik, matematik, kimya, astronomi, biyoloji, mantık vb. dersler Türkçe olarak okutulmuş, Bulgarca ders kitaplarının da Türkçe çevirisi yapılmıştır.
Ayrıca 1951-1956 yılları arasında 30 dolayında Türk genci Bakü Devlet Üniversitesi, Bakü Yüksek Pedagoji Enstitüsü ve Bakü Devlet Konservatuvarına öğrenime gönderilmiştir. Bazı dallarda gençler Bakü’de ihtisas yapmıştır. Daha sonraki yıllarda birkaç Bulgaristan Türk genci Bakü’de doktora yaparak belirli bilim dallarında çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Kültür alanında da Azerbaycan kardeşlerimizin aydınlarının hizmeti büyüktür.
Azerbaycan’da yüksek-öğrenim alan gençlerde, Fahrettin Halilov daha sonra tarih konusunda doktora tezi savunurken, “Yeni Işık” gazetesinin Baş Redaktörlüğüne atandı, BKP MK üyeliğine seçildi ve gazeteyi Bulgarlaştırma yolunu açtı ve uyguladı. 1985’te “Bulgarlığı Kabul Ediyorum Deklarasyonunu” imzaladı.
Aynı ekipten olan Prof. Dr. Cengiz Hakov, Türkiye Cumhuriyeti tarihi alanında uzmanlaştı, Balkanistik Enstitüsünde çalıştı, Sofya Üniversitelerinde ders verdi ve 1985’te o da “Bulgarlığı Kabul Ediyorum Deklarasyonunu” imzaladı.
Bulgaristan Türklerinin “altın çağı”.
Bulgaristan Türklerinin “altın çağı” adıyla ünlenen bu dönemde yetişen 300’den fazla halk aydınımız Bulgaristan Türkleri Edebiyatını yapılandırdı. Yani maneviyatımızı Edebi Türkçe temelinde ördü. Evde ve işte kullanılan Türkçe’mizde büyük gelişme, kelime değim zenginliği birikim yaparken, Türk Kimliğimiz de Türklük özlü yeni ruhta biçimlendi. Bu atılımlarda büyük şair Nazım Hikmet’in Bulgaristan’ı ziyareti ve her köye bizzat giderek halkla görüşmeleri ilham kaynağı olarak önem arz eder. Eserlerinin 8 cilt halinde Sofya’da yayınlanması Bulgaristan Türklerini etkiledi. Reşat Nuri Güntekin’in “Çalı Kuşu”, Sabahattin Ali’nin “Kürt mantolu Madonna” vs eserlerin etkisi de çok derindi.
Geri dönüşün başlangıcı.
Bu gelişmede geriye dönüş BKP MK’nin 1956 Nisan Plenumu ve Todor Jivkov’un Genel Sekreter seçilmesiyle başladı ve bir daha durdurulamadı.
1957-58’de öğretmen okullarımız kapatıldı, 1958-59 ders yılında Bulgar ve Türk liseleri birleştirildi ve ders programları Bulgarlaştırıldı ve Türk öğrenciler büyük stres ve durgunluk yaşadı ve manevi gelişmemiz burada durdu. 1959’da Türk ve Bulgar kütüphaneler birleştirildi ve Türk kültür ocakları söndürüldü.
1958’de Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesinde özel bir Dil Komisyonu.
Dil Komisyonu kuruldu. Bu Komisyonun görevi Türk yazı dilinin söz varlığına Bulgarca kelimeler kazandırılarak Türkçeyi “zenginleştirmek”, hatta Türkçenin gramer yapısını, cümle kuruluşu kurallarını da değiştirmekti. Komisyonun önerisi üzere bir liste hazırlandı. Türk yazı dilinin söz varlığına birçok Bulgarca kelimenin “kazandırılması” zorunlu hâl aldı. Türkçe çıkan basında söz konusu listedeki kelime ve ifadelerin kullanımına geçildi. Eğitim dalındaki reform sonucu 1300 Türk öğretmen okul dışı, 2 755 din görevlisi de işsiz kalmış oldular.
Anadilimize saldırılar.
1958’de Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesinde özel bir Dil Komisyonu kurulmuştu. Bu Komisyonun görevi Türk yazı dilinin söz varlığına Bulgarca kelimeler kazandırılarak Türkçeyi “zenginleştirmek”, hatta Türkçenin gramer yapısını, cümle kuruluşu kurallarını da değiştirmekti. Komisyonun önerisi üzere bir liste hazırlandı. Türk yazı dilinin söz varlığına birçok Bulgarca kelimenin “kazandırılması” zorunlu oldu. Zorunlu Türkçe dersleri 2 saat edebiyat ve 2 saat dil bilgisi olmak üzere 4 saatte indirildi.
Bulgaristan Türklerinin tepkilerinden alınan kısmi sonuçlar:
Kültürel kısıtlama ve zorlamaya tepki çok güçlü oldu. 1964’te 380 bin Türk göç etmek için başvuru yaptı. Halkı sakinleştirme derdine düşen BKP MK bazı adımlarını artırdı.
Şumnu’da Türk Dili ve Coğrafya Fakültesi açtı. Türkçe öğretimine gereken önemin verildiği imajını yaratmak için totaliter rejim yöneticileri Haziran 1967 yılında Silistre’de Birinci Millî Türk Dili Müşaveresi düzenlendi. Bulgaristan yükseköğretim kurumlarında Türk gençlerine kontenjanlar ayrıldı.
Yerli Türk sanatçılarının eserleri kitaplaştırıldı. Fakat bu kitapların çoğu depolarda tutuldu, satışa çıkarılmadı. Türkçe basında bir gelişme oldu. 1970’lerde durum giderek kötüleşti. Bazı Müslüman öğrencilerin Bulgar adı almak istemedikleri, Türk öğrencilerin de Türkiye’ye göç etme (1968-1978 göçü) düşüncesinde oldukları bahanesiyle Üniversite ile ilişkileri kesildi. Ayrıca çalışmakta olan öğretmenler de işten çıkarıldı. Bulgar adı alan Müslüman gençler de vardı bunlar ise istedikleri fakültelere kayıtlarını yaptıra biliyorlardı.
Türk kimliğinin ortadan kaldırılması:
1980’ler de ise Türk kimliğinin tamamen ortadan kaldırılması için Türklerin adları da Bulgar adlarıyla değiştirilerek Bulgaristan’da Türk olmadığı resmen ilân edildi. Okulda, orduda, sokakta, iş yerinde, evde bile Türklerin birbiri aralarında Türkçe konuşması, Türk adlarıyla birbirlerine hitap etmesi yasaklandı. Bulgarca bilmeyen yaşlılar hastanelere alınmadı, bunun gibilerine bakkal ve marketten ekmek vb. temel besin mallarının satılması da yasaklandı…
Bulgar eğitimciler en kötü bir yöntem uyguladılar: Bulgar öğretmenler, en küçük yaşta Türk öğrencileri dahi zorlayıp, bunların ailelerinde Türkçe konuşulduğuna dair bilgi topladılar. Türk köylerinde Bulgar öğretmenler çocuklar üzerinden aileler içerisinden bilgi toplamaya başlamışlardı. Türkçe Konuşan aile bireylerinin cezalandırılmasında gereken devlet Makamlarıyla işbirliğine gittiler. Mezarlıklarda Hristiyan usule göre meftalar defnediliyordu, mezar taşlarında yazılar silindi. Mezardakilerin bile isimleri değiştirildi. Sokaklarda Türkçe konuşanlara cezalar kesilmeye başlandı. Pedagoji normlarıyla bağdaşmayan bu durum beş yıl (1984/5-1989) yılına kadar sürdü.
Bu yıllarda Türklerin mücadelesini yöneten, partileşme başlatan ve kongre çağıran iki öğretmen: Avni Veli – Cebel’li lise öğretmeni.
1989 Dayanışma Viyana Derneğini kurdu. Davamızı dünyaya duyurdu. Mustafa Ömer – Koşukavak (Krumovgrat) lisesinde öğretmendi. Demokratik Birlik adında İnsan Hakları Savunma Örgütünü sürgünde kurdu. Birlik daha sonra partiye dönüştü. Program ve Tüzüğünü kabul etmek üzere, Bulgaristan Türklerinin Birinci Türk Partisi Kurultayını, 21 Mayıs 1989’da İl-Slıven ilçesi-Yablanovo Belediyesine çağırmıştı. O gün Milli Ayaklanmamız patladı. Mustafa Ömer Sofya Üniversitesinde felsefe okumuştur. Devlet terörü bu umudun gerçekleşmesini baltaladı. Özellikle toplumumuzun önde gelenleri kendine güven duyanları Bulgaristan dışına çıkartıldılar.
İnsanlık dışı daha birçok hareketlerde bulunuldu.
Hemen hemen bütün aydınlar ve özellikle Türkçe öğretmen ve okul müdürleri sürgün edildi, yargısız hapse atıldı, 1989’da da ilk onlar yurttan kovuldular. Totaliter rejim idarecileri, etkisi uzun sürecek daha bir harekette bulundular. Türklerle Bulgarların iç içe yaşadıkları bölgelerde Bulgarları görevlendirerek Türk komşularını takip ettirdiler, devriye gezdirdiler ve ailelerinde Türkçe konuşan, evde geleneksel kıyafetlerini giyenlere ceza kestirdiler. Yıllardan beri süregelen iyi komşuluk ve dostluk ilişkilerini böylelikle bir birinden koparmış oldular.
Öğrenciler zulmü asla unutamadı.
İdarî yöntemlerle yürütülen ad değiştirme (soykırım denemesi süreci) “soya dönüş”, “uyanış süreci” saçma adlarla sürdürüldü. Yalnız köyde kentlerde değil, okullarda da büyük bir facia yaşandı. Öğrenciler büyük stres geçirdi. Okul bırakanlar oldu. İntihar eden, kaybolan çocuklar var. Bulgar öğretmenler seferber edilerek geceli gündüzlü çalıştılar ve kısa zamanda okullarda her türlü belge yenilendi, Türk öğretmen ve öğrencilerin Türk adlarının yerine Bulgar adları yazıldı.
Bu acı gerçeği birçok Bulgar öğretmen de ağır yaşadı. Bir Bulgar bayan öğretmenin anlattıklarından şunları söylüyordu: “Okulda Türk öğretmenlerin hepsi görevden alındı. Bir tanesi bırakılmıştı, mükemmel Bulgarca konuşuyordu. Onu da bırakmamalıydılar. Çok acı verici bir olaydı bu, sınıfta kendi oğluna bile Mehmet diyeceğine Martin, diye sesleniyordu. İlk günlerde öğretmenler odasına her girdiğinde bu arkadaşımız ağlıyordu.”
Türk öğretmenler (ve diğer bazı aydınlar) 1985’in Ocak ayında görevlerinden alınarak cezaevlerine, Bulgarların yoğun yaşadığı bölgelere, “Belene” Ölüm Adasına ve başka kamplara gönderildiler, yerlerine büyük şehirlerden Bulgar öğretmenler atanarak bunlara iki üç kat daha yüksek maaş bağlandı. (tabi bu maaşların içerisinde muhbirlik de vardı) Hepsine daire verildi. O dönemde Bulgaristan Millîeğitim Bakanı görevinde bulunan “soya dönüş” sürecinin uygulanmasında aktif rol oynayan ve Sofya Üniversitesinin eski rektörü tarihçi İlço Dimitrov, yeni atanan öğretmenleri Türk bölgelerine gönderirken bunlara büyük “vatanseverler” dedi.
Bulgaristan Türklerinin tarihinde emsali görülmemiş olaylar yaşandı.
Türkleri “Bulgar” yapmaya çalıştılar, dil, din, ad, töre, gelenek denen her unsuru yasakladılar. Sonra da yüz binlerce Türkü sınır dışı ettiler.
Büyük tarihî emelleri gerçekleştirebilmek için Bulgaristan Türklerine bir takım haklar verilmiş, bazı fedakârlıklar yapılmıştır. Emeller suya düşünce de Bulgaristan Türklerine soykırım uygulanmasına kalkışılmıştı.
Türklere yapılan bu insanlık dışı işkenceler ve 1989 yılının yaz aylarında sınır dışı edilmeleri, Bulgaristan’da politik olayların gelişmesini hızlandırdı.
Böylece 10 Kasım 1989 tarihinde bir “saray devrimiyle” Bulgaristan Komünist Partisi Genel Sekreteri ve Devlet Konseyi Başkanı Todor Jivkov, iktidardan indi ve ülkede demokratikleşme yolunda ilk adımlar atılmaya başladı.
1989 yılının 29 Aralık günü halk direnişleri sonucu Bulgaristan Türkleri Türk isimlerini ve dini haklarını geri aldılar.
Sofya Meclisi etrafındaki direnişleri Pomak Hasan Byalkov yönetti. Olaylardan hemen sonra H. Byalkov’a yeşil kart verildi ve Birleşik Amerika’ya gitti. Batı Rodoplardan olup Hak ve Özgürlük mücadelesinde en aktif rol oynayan kadrolar ve aileleri de onun peşinden “yeşil kartla” ABD’ye gittiler ve dönmediler….
Bu olaydan çıkarılan sentez şudur. Bulgarlar Türklere ve diğer azınlıklara kendi liderlerini, aydın tabakalarını yetiştirme olanağı tanımadı. Kendileri de azınlıkları yönetemedi, toplum parçalandı ve ülkeyi terk edenlerin sayısı, memlekette kalanlardan fazladır.
Yalan söylemek moda oldu. Gerçekleri söyleyenler hor görülüyor. Milletvekilleri okuryazar oranının % 40 civarında olduğuna işaret ederken, vatandaşların % 80’ni “debil” (çaresiz zavalı) tanımlaması yapıyorlar.
Kitaplar anadilini bilmeyen bir kişi düşünemez diyor. Bizde azınlıklara anadilleri unutturuldu. Yani toplum düşünemiyor. Bulgarlar da kendilerine “lider” yetiştiremedi. Ulusal lider yetiştirilebilmesi için bir defa Bulgar ulusunun kendisinin olgunlaşması ve oluşması gerek, bu ise şimdiki sancılı dönemde bir türlü olmuyor.
Şimdi hepimiz yönetilmek istiyoruz.
Her kapıya el açan dilenci gibiyiz. Türklerden bizi “göçmen selinden korumalarını”, Amerika’dan bizi Rusya’dan korumalarını, Rusya’dan bizi başkasına bırakmamasını, Avrupa Birliğinden “kardeşlik” ve “para” istediğimizi hepimiz görüyoruz. Bu duruma uygun “lider” yetiştirilmesi de çok zor ki, bu işleri ancak “laboratuvarda yetiştirilen birisi” yapabilir.
Bu laboratuvar 1944-1989 yılları arasında Moskova’da, Bakü’de ve başka yerlerdeydi, ama tutmadı, sonunda yetiştirilen “liderlerin” hepsi ya mezar taşı bile olmayan kabirlerde yatıyor ya da sağ olanlardan kimileri dış ülkelere sığındı veya tek başına kalmış ve kahvede tespih çekmeye devam ediyorlar.
Devam edecek.
BULTÜRK
Bulgaristan Türkleri
Kültür ve Hizmet Derneği
Genel Başkan
Rafet ULUTURK