1. Haberler
  2. Avrupa
  3. CHP, “Halk Fırkası Kimliğinden” koptu mu?

CHP, “Halk Fırkası Kimliğinden” koptu mu?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

CHP’nin Cumhuriyet Halk Fırkası Kimliğinden Kopuşu: 2025 Programının Bir Analizi/Sefa Yürükel
CHP’nin 2025 Programı, partinin yüzyıllık tarihindeki en derin ideolojik kırılmalardan birini temsil etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olarak şekillenen Cumhuriyet Halk Fırkası’nın ulus devlet inşasına yönelik kavramsal çerçevesi, bu programla birlikte yalnızca geri plana itilmemiş, aynı zamanda yerini tamamen farklı bir siyasal tahayyüle bırakmıştır. Program, terminolojik yapısından genel felsefi çerçevesine kadar, CHP’nin tarihsel kimliğiyle bağdaşmayan bir siyasal modelin işaretlerini taşımaktadır. Bu nedenle metin, salt bir parti programı değil, kurucu ideolojiden kopuşun resmî belgelerinden biri olarak görülmelidir.

Programın yapısında demokrasi, özgürlük, eşitlik gibi kavramlar neredeyse retorik düzeyde aşırı kullanım alanı bulurken; Atatürk, ulusal egemenlik, Türk milleti, vatan, Lozan ve bağımsızlık gibi kurucu Cumhuriyet terimlerinin son derece sınırlı biçimde yer alması, tesadüf sayılmayacak ölçüde sistematik bir tercihin sonucudur. Bu durum, yalnızca bir eksikliğe değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu normlarının bilinçli biçimde yeniden yorumlanmasına ve hatta yer yer silikleştirilmesine işaret etmektedir. Retorik düzlemde ilerici ve demokratik bir görünüm sunan metnin, kurucu değerlerin boşaltılması pahasına kimlik temelli yeni bir siyasal düzen tasavvur ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Cumhuriyet Halk Fırkası’nın temel ilkeleri olan altı ok; ulus egemenliğini, laikliği, merkeziyetçi devlet yapısını ve toplumsal birliği temsil ederken, 2025 Programı bu ilkeleri sembolik düzeyde korur görünse de içeriksel olarak tamamen etkisizleştirmektedir. Milliyetçilik ilkesinin içi boşaltılmış; halkçılık kavramı, toplumu birleştiren üst kimlik yerine kimlik gruplarını siyasal özne hâline getiren çoğulcu bir anlayışla ikame edilmiştir. Cumhuriyetçilik ilkesi ise ulusal egemenliğe dayanırken, programda ulusal egemenliğin yerini çoğunlukla kimlik odaklı yönetişim yaklaşımları almaktadır. Bu durum, parti ilkelerinin gerçekte yalnızca sembolik bir vitrin işlevi gördüğünü göstermektedir.

Programın hazırlanma ve kabul edilme süreci de içeriğiyle uyumlu şekilde ciddi bir meşruiyet tartışmasını beraberinde getirmiştir. İl ve ilçe örgütlerinin programı tartışmasına izin verilmemesi, delegelerin büyük çoğunluğunun programı okumadan oybirliğiyle kabul etmesi ve metnin kongreden yalnızca birkaç gün önce kamuoyuna açıklanması, “demokrasi” söylemini programın merkezine koyan bir partinin kendi içinde demokratik işleyişi asgari düzeyde dahi uygulamadığını göstermektedir. Retorik ve pratik arasındaki bu uçurum, programın ideolojik zayıflıklarının yanı sıra yöntemsel sorunları da gözler önüne sermektedir.

CHP’NİN TARİHSEL KİMLİĞİNDEN KOPUŞU

Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihsel kimliği, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesiyle doğrudan bağlantılıdır. 1923–1938 yılları arasında hazırlanan programlar, ulus devlet inşası, merkezi yönetim yapısının güçlendirilmesi ve ulusal kimliğin ortak üst kimlik olarak inşasını hedefleyen belgeler niteliğindedir. Bu belgelerde “Türk Milleti”, “vatan”, “bağımsızlık”, “ulusal birlik” gibi kavramlar yalnızca retorik ögeler değil, devletin bütünlüğünü güvence altına alan yapısal unsurlardır. 2025 Programı’nda bu kavramların sistematik olarak geri plana itilmesi, CHP’nin tarihsel ve kurucu kimliğiyle ciddi bir kopuş yaşadığını göstermektedir.

Atatürk’ün millet tanımının programda yer almaması, kimlik temelli ve etnik ayrımcı söylemlere alan açmaktadır. “Eşit yurttaşlık” gibi kavramlar, Türkiye’nin anayasal ulus tanımını, yani tüm yurttaşların kapsayıcı şekilde Türk Milleti olarak tanımlanmasını ikame etmekte, çok uluslu veya federal modelleri çağrıştıran bir çerçeve sunmaktadır. Bu yaklaşım, CHP’nin kurucu ideolojisinden sapışın yalnızca sözde değil, içeriksel olarak da gerçekleştiğini göstermektedir. Tarihsel olarak ulus inşasında birleştirici bir rol oynayan parti, programla birlikte bu işlevi terk etmiş görünmektedir.

Altı Ok’un programda görünür olması, içerik açısından artık bir anlam taşımamaktadır. Cumhuriyetçilik, ulusal egemenliği ifade eden bir kavram iken, programda ulusal egemenliğin yerini kimlik temelli yerel yönetim anlayışları almıştır. Milliyetçilik ilkesi ise büyük ölçüde boşaltılmış ve halkçılık ilkesinin işlevi kimlik gruplarını siyasallaştırmakla sınırlı kalmıştır. Programın dilinde ulusal birliği ve merkezi otoriteyi güçlendiren ifadeler neredeyse yoktur, bu da CHP’nin sembolik olarak mevcut ilkeleri koruyor gibi görünse de, özde bunları terk ettiğini göstermektedir.

Program, ulusal bütünlüğü temel alan devlet tasavvurunu terk ederek kimlik temelli, çoğulcu ve yerinden yönetim odaklı bir perspektif benimsemiştir. Bu, federal yapılar veya Batı tipi kimlik siyaseti örneklerine yakın bir yaklaşım olarak yorumlanabilir. Lozan Antlaşması, Türk Milleti ve ulusal egemenlik gibi kavramların metinde eksikliği, CHP’nin artık ulus devlet modelinin değil, çok kimlikli ve parçalı bir toplumsal düzenin savunucusu olduğunu ortaya koymaktadır.

Özetle, CHP’nin tarihsel kimliğinden uzaklaşması yalnızca söylemsel değil, programın tüm yapısında somut olarak gözlemlenmektedir. Ulus devletin kurucu ilkelerinin ihmal edilmesi, yerini kimlik temelli ve etnik ayrımları ön plana çıkaran bir program anlayışına bırakmıştır. Bu durum, Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihsel görev ve sorumluluklarını yerine getirmemesi anlamına gelirken, Türkiye’nin ulusal birliğini tehdit eden bir ideolojik dönüşümü de beraberinde getirmektedir.

EŞİT YURTTAŞLIK VE KİMLİK TEMELLİ YAKLAŞIMIN ANALİZİ

CHP 2025 Programı’nda öne çıkan en tartışmalı kavramlardan biri “eşit yurttaşlık”tır. Program, etnik ve kimlik temelli ayrımları anayasal düzeyde tanımayı ve bunun üzerinden siyasi düzenlemeler geliştirmeyi öngörmektedir. Bu yaklaşım, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu anayasal çerçevesi ve ulus devlet ilkesiyle doğrudan çelişmektedir. 1924 Anayasası’nda millet tanımı, “Türkiye’de din ve ırk ayırımı gözetilmeksizin vatandaşlık bağıyla herkese Türk denir” şeklindeydi. Programda ise yurttaşların eşitliği, kimlik temelli bir paradigmayla sunulmakta ve devletin tekil ulus yapısı zayıflatılmaktadır.

Eşit yurttaşlık kavramının programda öne çıkarılması, uygulamada Türkiye’nin merkeziyetçi ve üniter devlet yapısını parçalama riski taşımaktadır. Yerel özerklik ve federatif yönetim söylemleriyle desteklenen bu kavram, devletin bütünlüğünü tehdit edebilecek bir çerçeve sunmaktadır. Ulus devleti korumakla yükümlü bir parti için bu durum, tarihsel misyonun açıkça terk edilmesi anlamına gelmektedir. CHP’nin bu yaklaşımı, yalnızca içeriksel bir değişim değil, kurucu ideolojiden kopuşun fiilen kabul edilmesidir.

Programda yer alan ifadeler, bölgesel kimlikleri siyasal öncelik haline getirerek, merkezi otoriteyi zayıflatmayı hedefleyen bir anlayışı işaret etmektedir. Kürt sorunu çerçevesinde ortaya konan eşit yurttaşlık söylemi, yalnızca hukuki eşitlik değil, etnik temelli siyasal ayrıcalıklar yaratmayı da ima etmektedir. Bu durum, ulusal birliği tehdit eden, devlet bütünlüğünü parçalamaya açık bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. CHP’nin 2025 Programı, bu noktada, kurucu parti misyonundan uzaklaşmanın ötesinde, anayasal düzeni yeniden tanımlama niyetini yansıtmaktadır.

Kimlik temelli eşit yurttaşlık yaklaşımı, ulusal kimliğin ortak paydasını silikleştirirken, toplumsal bütünlüğü ve ortak değerleri zayıflatmaktadır. Ulus devletin inşa ettiği birliği parçalayabilecek bu paradigma, yalnızca ideolojik değil, uygulamaya dönük ciddi riskler taşımaktadır. CHP’nin geçmiş programlarında vurgulanan ulusal kimliğin birleştirici gücü, 2025 Programı’nda yerini kimlik çoğulculuğu ve özerk alanların artırılmasına bırakmıştır. Bu, partinin kurucu ideolojik çizgisinin terk edilmesi anlamına gelmektedir.

Dolayısıyla, eşit yurttaşlık ve kimlik temelli yaklaşım, CHP’nin tarihsel sorumluluklarıyla açıkça çatışmaktadır. Program, ulus devletin temel ilkelerini zayıflatmakta, merkeziyetçi yapıyı aşındırmakta ve devletin bütünlüğünü tehdit eden bir siyasal modeli açıkça ortaya koymaktadır. CHP, bu yönelimle yalnızca kendi tarihsel kimliğini terk etmekle kalmamakta, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerine yönelik ideolojik bir meydan okuma pozisyonu da almakta, parti politikalarının içeriksel ve stratejik anlamda ciddi bir kırılma yaşadığını göstermektedir.

ULUSLARARASI HUKUK VE ANAYASAL BÜTÜNLÜK AÇISINDAN PROGRAMIN ELEŞTİRİSİ

CHP 2025 Programı, ulus devlet anlayışını zayıflatırken, uluslararası sözleşmelere uyum ve Batı standartlarına yakınlaşma söylemleriyle örtülü bir yönelim sergilemektedir. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, BM İkiz Sözleşmeleri gibi metinlerin programda üstü örtülü bir biçimde yer alması, CHP’nin merkezi devlet anlayışını federal veya özerklik temelli bir modele dönüştürme niyetini açıkça göstermektedir. Bu durum, Türkiye’nin anayasal bütünlüğünü koruma sorumluluğunu taşıyan bir partinin yaklaşımıyla doğrudan çelişmektedir.

Programda öne çıkan yerel özerklik ve “kimlik temelli haklar” söylemleri, Anayasa’nın değiştirilemez maddeleriyle açık bir çelişki içindedir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 3. maddesi, devleti “ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün” olarak tanımlamaktadır. CHP’nin programında yer alan etnik kimlik odaklı yurttaşlık ve federatif yönetim vurguları, bu anayasal hükümle çatışmaktadır. Dolayısıyla, program yalnızca ideolojik bir sapmayı değil, anayasal bütünlüğü zayıflatacak bir yönelimi de temsil etmektedir.

Uluslararası sözleşmeler bağlamında, programın BM İkiz Sözleşmeleri ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na atıfta bulunması, devletin egemenlik alanını kısıtlayıcı bir mesaj vermektedir. Bu sözleşmelerin özellikle halkların kendi kaderini tayin hakkını öne çıkarması, Türkiye’nin üniter yapısını federal veya özerk düzenlemelere açma riski taşımaktadır. CHP’nin bu sözleşmelere referans göstermesi, ulusal çıkarların ve anayasal çerçevenin partinin programında ikincil plana atıldığını ortaya koymaktadır.

Program, Lozan Antlaşması, ulusal egemenlik ve Türk Milleti kavramlarını neredeyse hiç içermemesiyle dikkat çekmektedir. Bu eksiklik, yalnızca tarihsel bir ihmal değil, ulusal hukuki normların ve devletin kurucu değerlerinin ideolojik olarak geri plana itilmesidir. CHP’nin ulusal ve anayasal referanslardan uzaklaşması, hem yurtiçinde hem de uluslararası düzlemde Türkiye’nin ulus devlet yapısına yönelik güveni zedeleyici bir etki yaratmaktadır.

Bu bağlamda, CHP 2025 Programı, uluslararası hukuk ve anayasal bütünlük perspektifinden değerlendirildiğinde ciddi bir tehlike sinyali vermektedir. Programın federal veya özerklik temelli söylemleri, anayasal değiştirilemez maddelerle çelişmekte; ulus devletin temel ilkelerini aşındırmakta ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerine yönelik ideolojik bir meydan okuma ortaya koymaktadır. Bu durum, partinin yalnızca tarihsel misyonundan değil, anayasal sorumluluklarından da uzaklaştığını göstermektedir.

TARİHSEL SÜREÇTEN DERS ALMAK: GEÇMİŞİN UYARILARI VE PROGRAMIN TEHDİTLERİ

Türkiye tarihi, ulus devletin korunmaması hâlinde bölgesel parçalanmaya açık olduğunu defalarca göstermiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkan topraklarını kaybetmesi, merkezi otoritenin zayıflaması ve kimlik temelli ayrılıkçı hareketlerin güçlenmesi, tarihin sert uyarılarıdır. CHP 2025 Programı’nda öne çıkan eşit yurttaşlık ve yerel özerklik söylemleri, bu tarihsel deneyimlerin ışığında ciddi bir risk olarak değerlendirilebilir. Program, geçmişin derslerini göz ardı ederek, parçalanma ihtimalini artıracak bir siyasal yaklaşım önermektedir.

Programın kimlik temelli düzenlemelere ve özerklik vurgularına dayalı yapısı, Türkiye’nin birliğini ve merkezi devlet otoritesini doğrudan tehdit etmektedir. Tarihsel örnekler, merkezi otoritenin zayıflaması hâlinde bölgesel farklılıkların hızla siyasallaşabileceğini göstermektedir. CHP’nin programında federal ve yerinden yönetim yaklaşımının ön plana çıkması, Türkiye’nin tarihsel tecrübelerinden çıkarılacak uyarılara açık bir biçimde kulak tıkadığını göstermektedir.

Lozan Antlaşması ve Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi, devletin üniter yapısını ve milletin bütünlüğünü güvence altına almıştır. Ancak 2025 Programı, bu kurucu belgeleri ve normları ihmal ederek, ulus devletin temellerini zayıflatan bir perspektifi benimsemektedir. Tarihsel bağlamda, ulusal birliğin korunması için merkezî otoritenin güçlendirilmesi ve bölgesel özerklik taleplerine karşı denge mekanizmalarının sürdürülmesi kritik önemdedir. Program, bu dengenin aksine, parçalanmayı kolaylaştıracak bir söylem ve yapısal öneri sunmaktadır.

CHP 2025 Programı’nın tarihsel dersleri görmezden gelmesi, yalnızca ulusal birliği tehdit etmekle kalmaz; aynı zamanda partinin kendi tarihsel misyonunu da reddetmiş olur. Kurucu parti, tarih boyunca Türkiye’nin bütünlüğünü koruma sorumluluğunu taşımıştır. Program, bu sorumluluğu ihmal etmekte, kimlik siyaseti ve özerklik odaklı bir yaklaşımı önceliklendirmektedir. Bu durum, yalnızca ideolojik bir kopuş değil, pratikte devletin birliğini zayıflatabilecek bir politik yönelimi temsil etmektedir.

Böylece, tarihsel deneyimler CHP 2025 Programı’ndaki yaklaşımın ciddi riskler içerdiğini göstermektedir. Programın özerklik ve kimlik temelli düzenlemeleri, Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden bir paradigmayı desteklemekte; geçmişin uyarılarını görmezden gelmekte ve ulus devletin kurucu ilkelerini aşındırmaktadır. CHP’nin bu perspektifi, hem tarihsel sorumluluklarından hem de kurucu ideolojik misyonundan uzaklaştığını net biçimde ortaya koymaktadır.

PROGRAMIN SİYASİ VE TOPLUMSAL ETKİLERİ

CHP 2025 Programı, yalnızca parti içi ideolojik dönüşümü yansıtmakla kalmamakta, aynı zamanda Türkiye’nin siyasal ve toplumsal yapısına doğrudan etkiler yaratabilecek bir içerik sunmaktadır. Program, kimlik temelli yurttaşlık ve yerel özerklik kavramlarını ön plana çıkararak, toplumsal bütünlüğü zayıflatma potansiyeline sahiptir. Bu yaklaşım, Türkiye’nin merkezi yönetim anlayışını ve ulusal birliği tehdit eden bir siyasal zemini desteklemektedir.

Programın özerklik ve kimlik odaklı söylemleri, etnik ve bölgesel kimliklerin siyasal araç hâline gelmesine neden olabilir. Bu durum, toplumda bölünmüşlük duygusunu pekiştirebilir ve merkezi devlet otoritesine karşı taleplerin artmasına yol açabilir. CHP’nin bu yaklaşımı, yalnızca siyasal parti perspektifinde değil, devletin uzun vadeli bütünlüğü açısından da ciddi riskler taşımaktadır.

CHP’nin 2025 Programı, toplumda aidiyet ve vatandaşlık anlayışını da yeniden tanımlamaya yönelmiştir. Program, Türk Milleti ve ulusal kimlik kavramlarını ikincil plana iterken, vatandaşlığı etnik ve bölgesel kimliklerle yeniden biçimlendirmeyi önermektedir. Bu, toplumsal birlik ve ortak değerlerin zayıflamasına, sosyal kutuplaşmanın artmasına ve devletin ulusal meşruiyetinin sorgulanmasına yol açabilir.

Siyasi düzeyde de programın etkileri somut şekilde gözlemlenebilir. CHP’nin federal ve yerel özerklik vurgusu, partiyi ulus devletin koruyucusu konumundan uzaklaştırmakta, seçim ve politika süreçlerinde yeni ayrışmalara yol açmaktadır. Bu durum, partinin hem tabanında hem de ulusal düzeyde güven kaybına neden olabilir. Ayrıca, programın Batı odaklı söylemlerle süslenmesi, ulusal çıkarlar ve bağımsızlık perspektifiyle çelişen algılar yaratabilir.

Bu yüzden, CHP 2025 Programı, Türkiye’nin siyasal ve toplumsal yapısı üzerinde ciddi etkiler doğurabilecek bir paradigmayı temsil etmektedir. Program, merkeziyetçi ulus devlet anlayışını zayıflatmakta, toplumsal bütünlüğü parçalayabilecek bir söylem geliştirmekte ve kurucu ideolojik misyonun ötesinde, devletin birliğine doğrudan meydan okuyan bir yaklaşımı ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, programın siyasi ve toplumsal etkileri yalnızca teorik değil, pratikte de ciddi riskler taşımaktadır.

ULUSAL BAĞIMSIZLIK VE DÜNYA GÜÇLERİ KARŞISINDA CHP’NİN GÖRMEZLİĞİ

CHP 2025 Programı, dış politika perspektifinde de kurucu ideolojiden ciddi bir kopuş sergilemektedir. Programda Türkiye’nin bağımsızlık ve ulusal egemenlik ilkelerinin önemi, geriye çekilmiş ve yerine Batı, AB ve NATO övgüleri yerleştirilmiştir. Bu yaklaşım, partinin tarih boyunca benimsediği bağımsızlık ve ulusal çıkar önceliğinin terk edildiğini göstermektedir. Ulusal bağımsızlık, CHP’nin geçmiş programlarının temel taşıyken, 2025 Programı’nda geri plana itilmiş görünmektedir.

Programın dünya gelişmelerine dair değerlendirmeleri de eksiktir ve bölgesel güç dengeleri göz ardı edilmiştir. Özellikle Astana sürecinde güçlenen çok kutuplu diplomatik yapılar ve bölgesel işbirlikleri programda neredeyse hiç yer bulmamaktadır. CHP, yükselen Asya ve Orta Doğu aktörlerini görmezden gelerek, yalnızca Batı ve NATO odaklı bir güvenlik ve dış politika perspektifi sunmaktadır. Bu yaklaşım, Türkiye’nin uluslararası manevra alanını kısıtlayıcı bir yönelim olarak değerlendirilebilir.

Programın NATO ve AB güzellemeleri, Türkiye’nin dış politikada bağımsızlık ilkesini ikinci plana itmesi anlamına gelmektedir. CHP, tarih boyunca ulusal çıkarları ön planda tutan ve Batı odaklı politikaların eleştirisini yapan bir parti olarak bilinirken, 2025 Programı’nda bu çizgiden sapmış ve Batı odaklı bir yönelime meyletmiştir. Bu durum, Türkiye’nin ulusal stratejisinde bağımsız karar alma kapasitesini zayıflatıcı bir yaklaşım olarak yorumlanabilir.

Bağımsızlık ilkesinden kopuş, yalnızca söylemsel değil, programın somut içerik ve önceliklerinde de görünmektedir. Ulusal çıkarların korunması yerine, Batı merkezli değerler ve standartlar ön plana çıkarılmış, bölgesel diplomasi ve çok kutuplu dünya dengeleri ise göz ardı edilmiştir. Bu, Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından ciddi bir stratejik risk yaratmaktadır.

Nihayetinde, CHP 2025 Programı, dış politika ve bağımsızlık bağlamında da kurucu ideolojiden kopuşu açıkça ortaya koymaktadır. Program, ulusal bağımsızlık ve stratejik özerklik ilkesini geri plana atarken, Batı ve NATO güzellemeleriyle Türkiye’nin dış politika bağımsızlığını zayıflatan bir yaklaşımı meşrulaştırmaktadır. Bu durum, hem CHP’nin tarihsel misyonu hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal çıkarları açısından ciddi eleştirilerle değerlendirilmelidir.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

CHP 2025 Programı, parti tarihindeki ideolojik kırılmayı ve Cumhuriyet Halk Fırkası kimliğinden kopuşu açıkça ortaya koymaktadır. Program, Atatürk’ün kurduğu ulus devlet modelini ve kurucu Cumhuriyet ilkelerini geri plana itmiş; yerine kimlik temelli, federal veya özerklik odaklı bir siyasal tasavvur önermiştir. Bu durum, yalnızca partisel bir yönelim değişikliği değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerine yönelik ciddi bir ideolojik sapmayı temsil etmektedir.

Program, eşit yurttaşlık ve kimlik odaklı yaklaşımı ile merkezi devlet yapısını zayıflatmakta, toplumsal bütünlüğü tehdit eden bir paradigmayı desteklemektedir. Tarihsel olarak Türkiye’nin parçalanmaya karşı koruma mekanizması olan merkeziyetçi devlet anlayışını gevşeten bu yaklaşım, yalnızca ideolojik değil, pratik anlamda da ulusal birliği ve anayasal bütünlüğü tehdit etmektedir. CHP’nin tarihsel misyonu ve sorumlulukları, programla birlikte ciddi ölçüde askıya alınmıştır.

Uluslararası hukuk ve sözleşmelere atıfta bulunan program söylemleri, Türkiye’nin bağımsız ve üniter devlet yapısına yönelik dış etkilere açık bir kapı bırakmaktadır. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ve BM İkiz Sözleşmeleri gibi belgelerin referans gösterilmesi, devletin merkeziyetçi yapısını federal veya özerk bir modele dönüştürme niyetinin altını çizmektedir. Bu durum, yalnızca ideolojik bir tercih değil, anayasal çerçeveye ve ulusal güvenliğe yönelik ciddi bir tehdittir.

Dış politika boyutunda ise program, Türkiye’nin ulusal bağımsızlık ve stratejik özerklik ilkelerini geri plana atmış, Batı, NATO ve AB odaklı bir perspektifi ön plana çıkarmıştır. Astana süreci gibi bölgesel güç dengeleri ve yükselen bölgesel aktörler göz ardı edilmiştir. CHP’nin Batı merkezli yaklaşımı, Türkiye’nin dış politika bağımsızlığını zayıflatmakta, ulusal çıkarların korunmasını ikinci plana itmektedir. Bu durum, partinin hem tarihsel misyonuna hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ilkesine aykırıdır.

Sonuç olarak, CHP 2025 Programı, hem iç politikada hem de dış politika ve ulusal bağımsızlık alanında kurucu ideolojiden kopuşu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerine yönelik ideolojik bir meydan okumayı açıkça ortaya koymaktadır. Program, merkeziyetçi ulus devlet anlayışını zayıflatmakta, toplumsal bütünlüğü ve ulusal stratejik özerkliği tehdit eden bir paradigmayı meşrulaştırmakta ve kurucu ilkelerden uzaklaşmayı net biçimde göstermektedir.

Bu bağlamda, CHP’nin bu programıyla Türkiye’nin birliğini, ulusal kimliğini ve kurucu Cumhuriyet ilkelerini savunmayacağı ortaya çıkmıştır ve bu son programla birlikte CHP’nin, Cumhuriyet Halk Fıkrası’ndan tamamen koptuğu da açıkça kanıtlanmıştır.

KAYNAKÇA
• CHP Resmî Web Sitesi. CHP 2025 Programı. Erişim: https://www.chp.org.tr
• Dural, Haluk. CHP 2025 Program ile Köklerinden İyice Uzaklaşmıştır. Academia.edu, 30.11.2025. Erişim: https://www.academia.edu/145218707/CHP_2025_Program_ile_k%C3%B6klerinden_iyice_uzakla%C5%9Fm%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1r
• Dural, Haluk. CHP’nin Program Taslağı Üzerine Düşünceler. Academia.edu. Erişim: https://www.academia.edu/145141127/CHPnin_Program_Tasla%C4%9F%C4%B1_%C3%BCzerine_d%C3%BC%C5%9F%C3%BCnceler
• Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (1982). Resmî Gazete.
• Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı (European Charter of Local Self-Government). Resmî Belgeler.
• Birleşmiş Milletler. Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi.
Sefa Yürükel yazıyor

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
CHP, “Halk Fırkası Kimliğinden” koptu mu?
Yorum Yap