ÇOK GEÇ AMA “ESED’DEN ESAT’A DÖNÜŞ” BELKİ ÇÖZÜM OLABİLİR..

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Suriye çıkmazında İdlip ve Fırat’ın doğusu olmak üzere iki farklı kriz bölgesi, iki farklı süper güç, bunların farklı çıkarları, bu farklı çıkarların Türkiye’nin çıkarları, daha doğrusu güvenlik endişeleriyle çelişkisi karşısında Türkiye zor bir dönemeçten geçiyor. Ayrıca bu süper güçler Türkiye üzerinden birbirlerine de üstünlük sağlama çabası içindeler. Türkiye bu iki güç arasında hem dengeyi, hem de kendi güvenliğini sağlamaya çalışıyor.
Aslında herkes birbirini anlıyor fakat anlamazlığa geliyor. Çünkü çıkarlar çatışıyor. Tam bir sağırlar diyaloğu. Ancak bu durum, Türkiye açısından böyle olmak zorunda. Türkiye, Süper Güçleri karşısına almadan çözüm yolları arıyor. Sürekli bir orta yol arayışı var.
Fırat’ın doğusunda ABD’yle yaşanan çıkmazlar
ABD’ye göre, Fırat’ın doğusunda Türkiye’nin güvenlik endişesi sınır güvenliğiyle sınırlı. SDG-YPG’nin taciz, saldırı ve sınır geçişlerinin engellenmesinin yeterli olacağı düşünülüyor. ABD 32 Km. derinlikte bir güvenli bölgeye sıcak bakmıyor. Üstelik Türkiye’nin hiçbir yerde tek başına kontrolünü kesinlikle kabul etmiyor.
Derinliğin ne kadar olacağı henüz tam olarak belirlenmedi. Ancak kademelerden/kuşaklardan oluşması üzerinde mutabık kalındı. Birinci kuşak 5 Km. kadar olacak. Müşterek devriye faaliyeti icra edilecek. SDG/YPG/PKK bu bölgeden çıkacak. Uygulamaya da başlandı. Müşterek/Birleşik Harekât Merkezi Akçakale’de kuruldu. Faaliyete geçti.
Daha derinlikteki kuşaklarda Türkiye’ni fiili etkisi yok. Ancak Müşterek/Birleşik Harekât Merkezi’nden durum takip ve kontrol edilebilecek. Bu kuşaklarda SDG de etkili olamayacak. Ancak tespit edilen ve mutabık kalınan Güvenli Bölgenin güneyinde SDG/YPG/PKK’nın varlığı devam edecek. Çünkü bu bölge esasen ABD açısından SDG’yi Türkiye’nin saldırısından korumak için tesis ediliyor.
Müşterek/Birleşik Harekât Merkezi’nin, Türkiye’nin muhtemel bir harekâtını engellemek, TSK’nın hareketlerini izlemek ve kontrol etmek üzere kurulduğunu da söylemek mümkün. Konuyu zamana yaymanın ABD tarafından hesaplandığını dikkate almakta yarar var. Menbiç örneği önümüzde duruyor. Çıkacağız dediler, çıkmadılar. Sonra da hiç bir faydası olmayan birlikte devriye faaliyetleri icra edildi. Sonuç ortada. Aldanmayalım.
SDG, ABD’nin savaşta kendisine yardım eden ortağı. Ona olan destek bütün hızıyla devam ediyor. 60.000 kişilik ordu, 30.000 kişilik polis gücü, 120.000 kişilik kamu görevlisi teşkilatlandırılmış ve görev yapar durumda. Bunu daha da büyütme ve geliştirme çalışmaları devam ediyor.
Burada ABD yanlısı/yandaşı/ortağı bir devletçik kuruldu. Yeni anayasada Özerk olabilir. Daha sonra Irak, İran, Türkiye parçalarıyla zaman içinde entegre olarak devletleşme yolunda hareket edilebilir. Nihai hedef budur. Konu ABD’nin Ortadoğu’daki etkinlik çıkarı ve İsrail’in güvenliğidir.
Sağlanan mutabakatla SDG/YPG/PKK terör devleti sadece sınırdan biraz uzaklaşıyor. Ancak varlığı devam ediyor. Üstelik güvenliği de sağlanmış olarak. Bu yapı yok edilmedikçe Türkiye’nin bekası tehdit altındadır. ABD’yle sağlanan mutabakat, sadece şimdilik tansiyonu düşürür. Krizi bir süre öteler. Daha sonra daha derin bir kriz yaratabilir. Irak’taki Çekiç/Keşif Güç uygulaması unutulmamalıdır.
Birleşik Müşterek Harekât Merkezi tam kapasiteyle faaliyete başladığı, birinci safha faaliyetleri ile ilgili sahada uygulamalara geçildiği MSB tarafından açıklanmıştır.
Türkiye açısından pek tatmin edici olmasa da, Türkiye’nin Güvenli Bölge konusunda ABD’yle sağladığı mutabakat ve kurdukları Müşterek/Birleşik Harekât Merkezi, Rusya’yı rahatsız etmiş durumda. Bunu acısını İdlip’ten çıkarmaya çalışıyor.
Ancak son tahlilde ABD’yle Rusya’nın kapalı kapılar arkasında birbirleriyle anlaştıkları açık olarak belli. Rusya’nın PYD’yi meşru bir yapı olarak gördüğü, PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmediği, Moskova’daki bürosunu açık tuttuğu, ABD’yle Rusya’nın birbirlerinin ayağına basmadığı, hiç karşı karşıya gelmediği, sadece menfaatleri paylaştıkları dikkate alınmalı.
Bu güçler Türkiye üzerinden rekabet içinde. Ancak zarar gören Türkiye oluyor. S-400, F-35, Patriot konularını tahlil ettiğimizde konu açık olarak görülmekte. Bu durum ABD ve Rusya’nın Türkiye karşısında hem rekabet hem de ittifak içinde olduğunu gösteriyor. Onun için oyunu ona göre oynamak gerekiyor.
İdlip’te Rusya’yla yaşanan sorunlar
Gözlem noktaları artık tesis edilme amacını karşılayamıyor. Muhaliflerle rejim güçlerinin çatışmasını önlemek ve bir çatışmasızlık bölgesi tesis etmek üzere kurulan bu noktalar, şimdilerde sadece kendi güvenliklerini sağlamakla meşguller. Oralarda “direnek noktaları” halinde tertiplenerek ve konuşlanarak, sahada varlık gösteriyorlar.
Esasen Türkiye, muhalifleri ikna ederek bölgeden uzaklaştıracağını düşünmüş, Rusya ve İran’la mutabakat sağlamıştı. Şimdi Rusya, Türkiye’nin verdiği sözü tutamadığını söyleyerek rejim güçlerinin bölgeyi kontrol altına almak için operasyon yapmasına ve bunu geliştirmesine imkân tanıyor. Hatta destek veriyor. Rejim güçleri İdlip’te kontrol sağlamak için muhaliflerle çatışmaya devam ediyor. Bizim gözlem noktalarının etrafından dolaşarak hareket etmeye çalışırken, zaman zaman bu noktaları taciz ederek TSK’nın bölgeyi terk etmesini sağlamaya da çalışıyorlar.
İdlib’de 2,5 milyondan fazla nüfus var ve bunların bir kısmı çatışmadan kaçarak Türkiye sınırına doğru gelmeye devam ediyor. Türkiye’de zaten 4 milyon sığınmacı varken, bir de bunların gelmesi son derece sıkıntı yaratacak.
Türkiye’nin İdlip’te sınırın ötesinde bir güvenli bölge oluşturarak, gelmekte olan sığınmacıları burada tutmasının daha uygun olacağı değerlendirilmektedir.
Bugün yaşanan durumun, Türkiye’nin Suriye politikasında başlangıçta yaptığı hatanın bir sonucu olduğu, alınan tedbirlerin ve gösterilen çabaların bunu düzeltmeye imkân vermediği düşünülmektedir. Bu durum, stratejide/yığınakta yapılan hatanın, taktiklerle/sonradan düzeltilemediğine bir örnek olarak gösterilebilir.
Politikamızı çıkarlarımıza göre revize etmek
Suriye yönetimi ve onun uygulamaları suçlanabilir. Eleştirilebilir. Ancak onun siyasi bütünlük içindeki toprak bütünlüğünün, Türkiye açısından güvenliği sağlayacak bir durum olduğu dikkate alınmalıdır. Bu nedenle diyalog kanallarının açılması ve onun ülkede kontrolü sağlamak için yaptığı mücadeleye destek verilmesi bizim de çıkarımızadır. Konunun “Adana Mutabakatı”na evirilmesi için girişimlerde bulunması faydalı olacaktır. Buna Rusya ve İran’ın destek verebileceği de dikkate alınmalıdır. Çok geç kalınsa da “Esed’den Esat’a dönüş”ün çıkarlarımız ve güvenliğimiz açısından bir çözüm olabileceği düşünülmelidir.
Böyle bir dönüşümün ABD’yi de Türkiye açısından daha temkinli davranmaya zorlayabileceği de dikkate alınmalıdır.
Yazar: Armağan Kuloğlu
 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
ÇOK GEÇ AMA “ESED’DEN ESAT’A DÖNÜŞ” BELKİ ÇÖZÜM OLABİLİR..