Sertap Erener Eurovision Şarkı Yarışması’nı kazandıktan sonra yazdığım yorumun başlığı,
‚Eurovizyon’u Sertap Erener değil, Avrupalı Türkler kazandı‘ şeklindeydi.
Dün akşam, Hollanda’yı 3-0 yenen Almanya’yı aynı skor ile yenerek Olimpiyatlara katılma vizesini alan Filenin Sultanları için aynı başlığı atmayacağım ama, yine de sormadan edemiyorum: Ya Avrupa Türkleri’nin başarısı ne olacak?
Bakınız, Eurovizyon başarısından sonra ne yazmıştım.
Sertab Erener’in Eurovizyon Şarkı Yarışması’nda birinciliği kazanması, yıllardır horlanan, dışlanan ve ilkel olmakla suçlanan Avrupa’daki Türkler’i, tam anlamıyla bir ‘Zafer sarhoşu’ yaptı.
Şüphesiz ki, dünyadaki tüm soydaşlarımız ve hatta Türkiye’ye sempati duyan Müslümanlar da bundan büyük bir haz aldılar.
En çok yurtdışındaki Türkler’in mutluluk duymasının nedeni, sadece ve sadece yıllardır horlanmış olmaktır.
Türk futbol takımlarının, Nihatlar’ın, Emreler’in başarılarından ve Azra’nın dünya güzeli seçilişinden sonra, “İşte bakın gördünüz mü, bizde neler varmış” gibisinden övünen Avrupa Türkleri, Sertab Erener’in Eurovizyon Şarkı Yarışması’nı kazandıktan sonra sokaklara dökülmediler ama, mutluluktan sabahlara kadar eğlendiler.
Türkiye’yi hep geri kalmış bir ülke, insanlarını da ilkel olarak imgeleyenlere karşı, “Bakın bizde ne güzel ve modern insanlar, ne güzel müzik, ne güzel dans ve ne güzel kültür varmış” diye haklı bir hava atma fırsatı yakalayan Avrupa Türkleri çok mutlular.
Avrupa Türkleri bu mutluluğu Sertab’a değil kendilerine borçlular.
Sertab Erener burada sadece bir araç olmuştur.
İddia ediyorum: Türkler’in desteği olmasaydı Sertab Erener birinciliği kazanamayacaktı.
Bu sözlerim ile Sertab’ı ve şarkısını küçümsemek istemiyorum.
Çok samimi söylüyorum:
Benim olduğu gibi, başkalarının görüşüne göre, Sertab’ın şarkısı melodi ve sov olarak en güzeli idi.
Benim asıl anlatmak istediğim, Avrupalı’ya güven duyulmaması gerektiğidir.
Hadi Semiha Yankı’nın ‘Seninle bir dakika’sı Avrupalı için kedi miyavlaması gibi olurdu ama, ya diğerleri? Ajda Pekkan’ın ‘Petrol’una da puan vermedikleri için nasıl kızmayalım?
Kaldı ki, o zaman petrolün aktüalitesi ve şarkının ritmi biraz daha fazla puan almasını gerektiyordu ama, Avrupalı yine ön yargılı davrandı ve puan vermedi.
Dikkat ederseniz, Halk Jürisi, yani telefonla katılım başlatıldıktan sonra, pek çok ülkeden yüksek puanlar almaya başladık.
Bu geçen yıl da öyle oldu.
Türkler’in yaşadığı Hollanda, Almanya, Belçika, Fransa, Avusturya, İngiltere ve İskandinav ülkelerinden yüksek puanlar aldık. Geçen yıl da bu nedenle beklediğimizden çok puan aldık. Bu yıl buna bir de Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın verdiği puanlar eklenince Belçika ve Rusya’yı geride bırakabildik.
Yarışma sonrasında Türk medyasına baktığımız zaman çok şaşırdık.
Başarının asıl kahramanları bir kenara itilerek, “Gördünüz mü, demekki Avrupalı bize karşı önyargılı davranmıyormuş. Güzel bir eser yaparsan Avrupalı bunu takdir ediyormuş. Demekki Haçlı ruhu iddiaları doğru değilmiş” diye yazan dostlarımız vardı.
Doğrulama.
Yukarıdaki görüşümün doğru olduğunu daha sonraki Eurovizyon yarışmalarından sonra çok daha iyi anladık. Bakın o zaman ne yazmıştım.
Eurovision’da ülke sayısı çoğalınca
Türkler’in oy kaynağı averajı düştü.
Geçen hafta cumartesi gecesi yapılan Eurovision Şarkı Yarışması Finali’ne katılan Sibel Tüzün onbirinci olduğu için çok üzülmüş ve sabaha kadar ağlamış. Tabii ki üzülenlerin başında Avrupa’da yaşayan Türkler de bulunuyor.
Şimdi soruyorum: Avrupa’daki Türkler olmasaydı, göz kamaştırıcı güzelliğine ve muhteşem dekoltesine rağmen Sibel Tüzün acaba kaçıncı olurdu?
Ben söyleyeyim. Ajda Pekkan gibi hüsrana uğrar ve en azından sondan ikinci olurdu.
Neden mi?
Hesabı yapmak çok basit.
Türkiye’ye 12’şer puan veren Hollanda, Fransa ve Almanya ile 7 puan veren Belçika’da Türkler olmasaydı, bu ülkelerden alacağimız puan üç veya dördü geçmezdi. Böyle olunca da en azından 30 puan daha az alacak olan yarışmacımız sıralamada sonlarda kalırdı.
Geçen yıl Eurovision’da bizi temsil eden ve “Avrupa’daki Türkler’in hepsi beni tanır” saçmalığında bulunan Gülseren de, yine Türkler sayesinde 92 puan toplamış ve 13’üncü olmuştu.
Peki, “Avrupa’daki Türkler sayesinde Sertab Erener birinci oldu da, ondan sonrakiler neden birinci olamadı veya üst sıralarda yer alamadı” diye soracak olanlara yanıtım şu olur:
Çünkü o zaman yarışmada sadece 24 ülke puan veriyordu. Bu ülkelerin çoğu da Batı Avrupa ülkeleriydi. O zaman birinci seçilen 140-150 puan toplayabiliyordu.
Şimdi ise yarısmada elenen ve hatta katılmayan ülkeler bile puan veriyor. Bu ülkelerin çoğu da Türkler’e puan vermeyen ülkeler.
Yani Türkler’in oy kaynağı averajı düşünce, diğer ülkeler daha çok puan toplamaya başladılar.
Bu sistemi sırf Türkler’in birinciliğini engellemek için yerleştirdiklerini söylersem abartı yapmış olmam. Zira, Sertap’ın birinci olmasından sonra tüm Avrupa medyası “Bu iş böyle gitmez. Türkiye, Avrupa’daki Türkler’in oyları ile her zaman birinciliği alır. Sistem mutlaka değişmeli” diye feryat etmişlerdi.
İşte Avrupalılar da bu sistemi getirerek Türkler’in etkisini yarı yarıya düşürmüs oldu.
Filenin Sultanları:
Gerçekten büyük bir mücadele vererek herkese parmak ısırttılar.
Ama onlara güç veren de Avrupalı Türklerdi. Yağmur, doğuk, fırtına demeden kilometrelerce yol katederek Apeldoorn kentine akın eden Avrupa Türkleri, ellerinde bayraklarımız ile tribünleri doldurdular. Tribünleri doldurmakla kalmadılar, Sultanlarımızı en fanatic bir şekilde tezahüratları ile desteklediler. Maçı seyrederken bir ara bir Alman voleybolcu kızın kulaklarını tıkadığını fark ettim. Yani Türkler öylesine bağırıyorlardı ki, ‘Panzerler’ diye anılan Almanlar’ın kulaklarını sağır edercesine yıpratıyorlardı.
İşte bu nedenle, Tokyo Olimpiyatları vizesi alan Türkiye’nin başarısında, Avrupalı Türkler’in payı da yadsılanmamalıdır.
Öteden beri, Dış Tükler’in lobi gücünden yararlanılması gerektiğini yazar dururum.
Şimdi devletimizi yönetenlere soruyorum:
Anladınız mı Avrupa’da yaşayan Türkler’in lobi gücünü?
Hâlâ anlamadınızsa pes vallahi!!!
İlhan Karaçay yazıyor