TÜM DÜNYANIN DİKKATLE TAKİP ETTİĞİ VE İSRAİL’İN YARGILANDIĞI LAHEY ADALET DİVANI’NDAKİ TÜRK HALISININ HİKÂYESİNİN YANINDA, GÜNEY AFRİKA’NIN SOYKIRIM ŞİKÂYETİ İLE BAŞLAYAN DURUŞMANIN HİKÂYESİ…
*Halı, 112 Yıl önce Osmanlı tarafından hediye edilmiş ve 8 ay önce restore edilmek üzere Türkiye’ye götürülmüştü.
*Dava, İsrail’in Gazze’de başlattığı saldırıların, soykırım olduğunu ileri süren Güney Afrika devletinin şikâyeti ile başladı.
*Davayı, TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Cüneyt Yüksel, Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Başkanı İsmail Emrah Karayel ve Anayasa Komisyonu Üyesi Cahit Özkan izliyor.
*Halı’yı, 50 yıl önce Türk-Yunan anlaşmazlığı davasına bakan ve yetkisizlik kararı veren Yüksek Adalet Divanı’nda ilk kez ben görüntülemiştim.
*Dava sürerken, dışarıda Filistin ve İsrail yanlısı gruplar gösteri yapıyordu.
(Haberin Hollandacası en altta)
(Nederlands versie van het nieuws is onderaan)
İsrail’in, 7 Ekim’den bu yana Gazze’ye yönelik saldırılarının soykırım olduğunu ileri süren Güney Afrika, 1948 tarihli Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ni ihlal ettiği gerekçesiyle, 29 Aralık 2023’te İsrail aleyhinde açtığı dava, Lahey’deki Barış Sarayı’nda faaliyet gösteren BM’nin temel yargı organı Uluslararası Adalet Divanı’nda dün başladı.
Tüm dünyanın dikkatle izlediği Lahey Uluslararası Adalet Divanı’ndaki duruşma devam ederken, gözlerim, 50 yıl önce görüntülemiş olduğum Türk halısını aradı.
Okumakta olduğunuz bu haber-yorum, Hollywood yapımı bir film gibi, bölüm bölüm yazılmış oluyor ama, varsın gazetecilikte bu işlemi ilk kez ben yapmış olayım.
Ama yine de, kafaların karışmaması için, Uluslararası Adalet Divanı’ndaki İsrail davası ile Türk halısı konusunu ben bundan sonra iki ayrı bölümde anlatayım.
ÖNCE DURUŞMA
Barış Sarayı’ndaki oturum, Güney Afrika’nın sözlü savunması ile başladı. Güney Afrika Cumhuriyeti öncelikli olarak, İsrail’in Gazze’deki tüm askeri operasyonlarının derhal askıya alınmasını istedi. Yüksek Mahkeme öncelikli olarak bu talebi ele aldı.
Güney Afrika’nın başvurusunda, “Filistin halkının, ihlal edilmeye devam edilen soykırım sözleşmesi kapsamında haklarının korunması gerektiği” vurgulandı.
Duruşma devam ederken, Filistin ve İsrail yanlısı çok sayıda gösterici, Barış Sarayı’nın önünde toplandı. Göstericiler duruşmayı, dışarıya kurulan büyük ekranlar aracılığıyla izledi.
Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’na yaptığı 84 sayfalık yazılı başvuruda, “Güney Afrika’nın İsrail hakkında şikayetçi olduğu konular, soykırım tanımına girer çünkü hedef Filistin’in ulusal, ırksal ve etnik grubunun önemli bir bölümünü yok etmektir” denildi.
Lahey’e giden soykırımla ilgili davaların karara bağlanması çok uzun yıllar sürebiliyor. Güney Afrika, bu yüzden Uluslararası Adalet Divanı’nın süreç devam ederken, “İsraillilerin Filistinlileri öldürmesini durduracak” önlemler almasını istedi.
Güney Afrika ayrıca başvurusunda İsrail’in Filistinlileri bir grup olarak bilinçli şekilde ortadan kaldırılmasını hedefleyen saldırılara son vermesini ve Tel Aviv’e soykırım başlattığı için ceza verilmesini talep etti.
İsrail, yapılan başvurudaki iddiaların “bir dayanağı olmadığını” ifade etti ve İsrail’in, “kanla karalanmaya çalıştığını” söyledi.
BM’nin en üst yargı organı olan Uluslararası Adalet Divanı, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin aksine, bireysel suçlar yerine sadece devletler arasındaki ihtilafları ele alıyor. Bu nedenle dava Uluslararası Adalet Divanı’nda açıldı.
Adalet Divanı’nda görülen duruşmada, Güney Afrika’yı temsil eden avukatlardan Adila Hassim’in konuşması sırasında kanıt olarak AA’nın fotoğrafları da gösterildi. Foto muhabiri Fadi Alwhidi’nin çektiği fotoğrafta, Gazze’de 23 Aralık’ta Filistin Sivil Savunma ekipleri tarafından Beyt Lahya kentinde enkaz altından çıkarılan cesetlerin, Endonezya Hastanesi’nin yakınında hazırlanan toplu mezara defnedildiği görülüyor.
Foto muhabiri Mohammed Fayk tarafından çekilen fotoğrafta da aynı şekilde 30 Ekim 2023 tarihinde Gazze’de bazı mezarlıklarda boş yer kalmaması nedeniyle Fatayer ailesinin naaşlarının topluca bir bölgede defnedildiği kameraya yansımıştı.
Güney Afrika neleri iddia etti.
Güney Afrika, 84 sayfalık başvurusunda İsrail’in 7 Ekim saldırılarının ardından başlattığı operasyonda Gazze’deki Filistinlilere karşı öldürerek, ciddi zihinsel ve bedensel zarar vererek, yerleşim yerlerini yıkarak, kuşatma ile açlık ve susuzluğa maruz bırakarak, “fiziksel yıkımlarına yol açacak koşulları” yaratarak soykırım yaptığını dile getirdi.
Duruşmada, “Bu eylemler Güney Afrika’nın başvurusunda ayrıntılı olarak belgelenmiş ve güvenilir, genellikle BM kaynakları tarafından teyit edilmiştir.” diyen Güney Afrika’nın avukatı Adila Hassim, duruşma sırasında soykırım davranışının modelini göstermek için örnekler sıraladı.
Güney Afrika ayrıca, İsrail’in 1948 Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki diğer temel yükümlülüklerini de ihlal ettiği suçlamasında bulundu.
1948 sözleşmesi soykırımı, “ulusal, etnik, ırksal veya dini bir grubu tamamen veya kısmen yok etmek amacıyla işlenen fiiller” olarak tanımlıyor.
Güney Afrika’da iktidar partisi olan Afrika Ulusal Kongresi, İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’daki politikalarını “apartheid” rejimi altındaki kendi tarihiyle karşılaştırıyor.
Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa, mahkeme öncesinde yaptığı açıklamada “Bir zamanlar mülksüzleştirmenin, ayrımcılığın, ırkçılığın ve devlet destekli şiddetin acı meyvelerini tatmış bir halk olarak, tarihin doğru tarafında duracağımız konusunda netiz.” dedi.
TÜRK HEYETİ DE TAKİP EDİYOR
Lahey’deki duruşmayı takip etmek üzere gelen heyeti, Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal (solda) ağırladı.
TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Cüneyt Yüksel, Divan’daki duruşmaları takip etmek ve temaslarda bulunmak üzere, Avrupa Birliği (AB) Karma Parlamento Komisyonu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili İsmail Emrah Karayel ve Anayasa Komisyon Üyesi ve Denizli Milletvekili Cahit Özkan ile Lahey’e geldi.
“Güney Afrika’nın İsrail aleyhine yaptığı başvuruyu memnuniyetle karşılıyoruz” diyen Cüneyt Yüksel, İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Filistin topraklarındaki uluslararası hukuk ihlallerinin artarak devam ettiğini belirtti. Yüksel, Güney Afrika’nın İsrail aleyhinde dava açarak ihlallerin durdurulmasına yönelik attığı adımın önemli olduğunu dile getirdi.
Cüneyt Yüksel, Uluslararası Adalet Divanındaki dava sonucunun, uluslararası toplumun vicdanının ferah bulması beklentisi taşıdıklarını dile getirerek, şunları söyledi:
“Biz Türkiye olarak gerek makamlarımız gerek sivil toplumumuz, bu zulme asla ortak olmayacaktır. Türkiye olarak, İsrail’in sivilleri hedef alan barbarca saldırılarının bir an önce sona ermesini talep ediyoruz ve hesap vermesi gerektiğini düşünüyoruz.
Uluslararası Adalet Divanı’na Güney Afrika Cumhuriyeti tarafından yapılan başvuruyu memnuniyetle karşıladık. Başlayan bu sürece olan desteğimizi Türk halkı adına bir kez daha beyan ediyoruz. Bu sürecin mümkün olan en kısa sürede tamamlanmasını ve adaletin tecelli etmesini istiyoruz.”
Divan’ın hükmedeceği ihtiyati tedbirlerin her konudan önce ateşkesi garanti altına almasını gerektiğini vurgulayan Yüksel, bunun, Gazze’de çok ihtiyaç duyulan şartsız, engelsiz ve düzenli insani yardımı mümkün kılmasını arzu ettiklerini kaydetti.
Yüksel, şöyle devam etti: “Filistin meselesi adil bir siyasi çözüme kavuşturulmadan, bölgemizde kalıcı barış ve istikrarın tesisinin mümkün olamayacağı, bir kere daha görülmüştür. Dolayısıyla, uluslararası toplumun, barışı tesis etmeye yönelik acil ve somut adımlar atması temel beklentimizdir. Türkiye, varılacak bir çözüme giden yolda tüm çabalara aktif katkı sağlayacağı gibi, varılacak bir nihai anlaşmanın uygulanması aşamasında garantör olarak sorumluluk almaya da hazırdır.
Yüksel, Güney Afrika’nın ihtiyati tedbir taleplerine ilişkin davayı, takip edecek hükümet yetkilileri, diplomatlar, insan hakları kurumlarından temsilciler ve hukukçularla da temaslarda bulunduklarını söyledi.
ÖZKAN
Anayasa Komisyon Üyesi ve Denizli Milletvekili Cahit Özkan, duruşma sırasındaki beyanatların çok etkili olduğunu dile getirerek, Güney Afrika tarafının sunduğu deliller arasında Anadolu Ajansı’nın çektiği fotoğrafların da yer aldığını söyledi.
Anadolu Ajansı’nın Gazze’deki soykırımın delillendirilmesinde ve bu dava sürecinde çok etkili ve önemli bir rol oynadığının altını çizen Özkan, bu delillerle birlikte Güney Afrika’nın iddialarını görsel açıdan çok zengin şekilde duruşmada yansıttığını kaydetti.
Özkan, Gazze’deki soykırımın, Gazze halkının cep telefonlarıyla canlı aktardığı, bir şeyler yapabileceği umuduyla kendi yıkımlarını gerçek zamanlı olarak yayımladıkları tarihteki ilk soykırım olduğuna dikkati çekti.
KARAYEL
Avrupa Birliği (AB) Karma Parlamento Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili İsmail Emrah Karayel, Türkiye’nin, uluslararası hukukun uygulanması ve uluslararası mahkemelerin uyuşmazlıkları çözmesi noktasında destekleyici olduğunun altını çizerek, Türkiye’nin tavrının, uyuşmazlıkların uluslararası hukuk kurallarına uygun olarak çözülmesi gerektiği şeklinde olduğunu belirtti.
İsrail’in işlediği suçların soruşturulmaması ve cezasız kalmasının kabul edilemez bir durum olduğunu kaydeden Karayel, Türkiye’nin bu tür davalarda her zaman adaletin sağlanması, suçluların cezalandırılması ve sorumlular hakkında gereğinin yapılması için sürecin takipçisi olacağını aktardı.
Öte yandan, Gazze’de yaşanan dramın azalması için Divan’ın tedbir kararı vermesi gerektiğine işaret eden Karayel, bu tedbir kararlarının da nasıl uygulanacağını takip edeceklerini dile getirdi.
Duruşmanın ilk günü, Güney Afrika’nın Amsterdam Büyükelçisi Vusimuzi Madonsela’nın ülkesinin Divan’dan, İsrail aleyhine talep ettiği 9 ihtiyati tedbiri okumasının ardından sona erdi.
İsrail bugünkü duruşmada savunmasını yapacak.
LAHEY YÜKSEK ADALET DİVANI’NDAKİ
TÜRK HALISININ HİKÂYESİ…
Bizim, “Lahey Yüksek Adalet Divanı” olarak söz ettiğimiz “Barış Sarayı”na, Hollandalılar “VredesPleis” diyorlar. Bu yeri ilk gördüğüm an, 50 yıl kadar öncesine dayanıyor.
O yıl, Türkiye ile Yunanistan arasındaki deniz sahanlığı ihtilafı, “Yüksek Adalet Divanı”a taşınmıştı.
Güvenlik Konseyi, uyuşmazlığa taraf olan Türkiye ve Yunanistan arasında bir tercih yapmaktan kaçınmış, bir yandan tarafların uyuşmazlığı doğrudan görüşmeler yoluyla çözmeleri önerilirken, diğer taraftan da, uyuşmazlığın giderilebilmesinde, Uluslararası Adalet Divanı’nın olası katkılarını dikkate almaya davet etmişti.
O zamanlar tüm dünyada sitayişle söz edilen “Barış Sarayı”nda, görenlerin gözlerini kamaştıran kocaman bir halı dikkat çekiyordu. İşte orada, bu halının Osmanlılar tarafından hediye edilmiş olduğunu öğrenmiştim. Türk-Yunan davasının önemi yanında, böylesi dünyaca ünlü bir yerdeki Türk halısının mevcudiyeti benim için çok önemliydi.
Malumdur, o zamanlar “Haber atlatma” yarışı revaçtaydı. O halının fotoğrafını çektikten sonra Hollanda’nın ANP Ajansına gitmiş ve fotoğrafımın Hürriyet gazetesine telefoto ile gönderilmesini sağlamıştım. Ertesi günkü Hürriyet’in manşet başlığı “Türk-Yunan” davası değil, Barış Sarayı’ndaki Türk halısı idi.
Böylesi ilginç bir halı hikâyesi, Hürriyet’te birkaç gün konu olmuş ve nasibimize düşen övgüleri kazanmıştık.
50 YIL SONRA
İşte o halının hikâyesi, bu kez 50 yıl sonra yeniden gündeme geldi.
Halının hikâyesi aslında daha eskiye, yani 112 yıl öncesine dayanıyor.
112 Yıl öncenin yılı 1911 idi.
Lahey’deki Barış Sarayı inşa edilirken, 1907 yılında devletlere yapılan katkı çağrısı üzerine, 1911’de Osmanlı İmparatorluğu tarafından, kocaman bir Hereke halısı hediye edilmişti.
Şimdi, restore (tadilat) edilmesi için Türkiye’ye gönderilen halı hakkında, Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal şunları söyledi:
“Hollanda Krallığı’na armağan edilen ve 112 yıldır Barış Sarayı’nı süsleyen Hereke Halısı, restorasyon amacıyla geçici bir süre için ülkemize gidiyor. Barış Sarayı’nın yönetimini deruhte eden Carnegie Vakfı ile Kültür ve Turizm Bakanlığımız arasında imzalanan Protokol uyarınca, Türkiye dışındaki en büyük olduğu düşünülen, 160 m2 boyutunda ve 700 kg ağırlığındaki Hereke halısı, restorasyon işlemlerine başlanması Barış Sarayı’ndan çıkarıldı.”
Halının, Barış Sarayı’nda sayısız müzakerelerin sürdürüldüğü Japon Odası’ndan çıkarılması töreninde, Büyükelçi Selçuk Ünal, Hollanda Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye’den de sorumlu Avrupa Direktörü Erik Weststrate ve Carnegie Vakfı Direktörü J.P.H. Donner de hazır bulundu.
Büyükelçi Selçuk Ünal, Hereke halısının Barış Sarayı’ndan çıkarılarak kamyona yüklenmesi sırasında düzenlenen belgesel çekimine de, Hollanda Dışişleri Bakanlığı Avrupa Direktörü Erik Weststrate ve Carnegie Vakfı Direktörü J.P.H. Donner ile katıldı.
Büyükelçi Selçuk Ünal şöyle devam etti: “Ecdadımızın 1907’deki davete icabetle 1911’de armağan ettiği tarihi Hereke halısı 112 yıldır, sayısız önemli barış antlaşması, müzakere ve görüşmeye şahitlik etti. Aslında, tek başına, yalnız ve hüzünlü, 112 yıl tarihe tanıklık etti.
Ecdadımızın uluslararası barışa desteğini o tarihte uzun vadeli bir öngörüyle ve bu şekilde göstermiş olması, bugün hepimiz için önemli bir mesajdır. Hereke halısı, bir İmparatorluktan diğer bir İmparatorluğa hediye edilirken düşünüldüğü gibi, bugün de yarın da Türk-Hollanda dostluğunun ölümsüz nişanelerinden birini teşkil edecektir. İnsanlar yaşadıkça ve insanlık yaşadıkça, buradan sonsuzluğa kadar uluslararası dostluk ve barış mesajını verecektir.”
İşte, hepimizi onurlandıran ve bundan sonraki gelişmeler ile bizi onurlandırmaya devam edecek olan Hereke Halısı’nın hikâyesi böyle. Ama tabii ki ‘Hereke Halısı’ deyip geçemeyiz.
İntihal (aşırma) yapmayacağım ama, Google Amca’da yaptığım araştırmada bakınız bu konuda ne buldum.
HOLLANDA’NIN OSMANLI YADİGARI HEREKE HALISI AKSARAY’DA RESTORE EDİLİYOR
Hollanda’nın Lahey kentindeki Uluslararası Adalet Divanı olarak hizmet veren Barış Sarayı’na, Sultan II. Abdülhamit’in fermanı üzerine 1905’te hediye edilen, yaklaşık 162 metrekarelik Hereke halısı Aksaray’ın Sultanhanı ilçesinde restore ediliyor.
Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Nadir Alpaslan, Aksaray’daki halı tamir atölyesinde düzenlenen basın toplantısında, Türkiye tarihi için önemli yeri olan Sultanhanı Kervansarayı’nda olmaktan mutluluk duyduğunu söyledi.
Nadir Alpaslan, Barış Sarayı yapıldığı dönemde 40’tan fazla ülkenin yardımda bulunduğunu hatırlatarak, şöyle devam etti:
“Osmanlı Devleti Sultan Abdülhamit döneminde Barış Sarayı’na, biraz sonra restorasyonuna başlanacak, Hereke halısını hediye etmiş. Bu halı ülkemizin kültürel ögeleriyle bezenmiş, ilmek ilmek dokunmuş çok özel bir halı. Halı restorasyon sürecinde yapıldığı dönemin teknik özelliklerine göre her bir ilmeği yenilenerek tekrar evine gönderilecek. Hereke halısı 100 yılı aşkın süredir Barış Sarayı’nda Japon Salonu’nda tarihe tanıklık etmektedir. Halımız, 1 yıl sonra bu çalışma bitip evine döndüğünde tarihe tanıklık etmeye devam edecek.”
Alpaslan, bu eşsiz halının Türkiye’nin kültürel zenginliğini yansıtan önemli örneklerden biri olduğunu aktardı. Restorasyonun Türkiye’de yapılmasının önemli olduğuna dikkati çeken Alpaslan, “Halı, 400 yılı aşan Hollanda ve Türkiye ilişkilerinin de somut bir göstergesidir. Halımızın restorasyonu uzman ekip ve geleneksel teknikler kullanılarak gerçekleştirilecek, her aşamada halının orijinal dokusu ve estetiğinin korunması için büyük hassasiyet gösterilecektir. Bu proje halının restorasyonundan öte kültürel bir mirasın korunmasını da temsil etmektedir.” diye konuştu.
Alpaslan, halının restorasyonuyla dünya kültürel mirasına da katkı sunulduğunu vurguladı.
İçinde yaşanılan dünyada, barışa ve adalete ihtiyaç olduğunu anlatan Alpaslan, tüm dünyaya barış ve adalet gelmesi temennisinde bulundu.
“Hereke Halısı, Dünyanın En Kaliteli ve En İyi Halısıdır”
Hollanda’nın Ankara Büyükelçisi Joep Wijnands ise bir asırdan sonra halının Hollanda’dan tekrar Türkiye’ye restorasyon için geldiğini söyledi.
Halının hikayesinin Türkiye ile Hollanda arasındaki güçlü bağların sembolü olduğunu belirten Wijnands, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hereke halısı, dünyanın en kaliteli ve en iyi halısıdır. Uzun süreli olması ve tarihi öneme sahip olması da ayrı güzel yanı. İki ülke arasındaki ilişkiler ve aramızdaki dostluk halıdaki ilmekler kadar sağlam ve güçlüdür. İki ülke arasındaki dostluk çok uzun yıllar öncesine dayanıyor. Seneye dostluk anlaşmasının 100. yılının kutlamasını yapacağız. Diplomatik ilişkiler de 400 yıl kadar geriye gidiyor. İki ülke arasında bu halıdan daha da fazla güzellikler var. Hollanda’nın uluslararası sembolü olan laleyi, Türklerin getirdiği bilinir.”
Wijnands, 500 yıl önce Hollanda’nın bağımsızlığı için Türkiye’nin yardım ettiğini de vurguladı.
Konuşmaların ardından Bakan Yardımcısı Alpaslan ve beraberindekiler, halıyı inceledi.
180 yıldır sarayları renklendiren fabrika: Hereke halı dokuma fabrikası
Kocaeli‘de 1843 yılında kurulan Osmanlı emaneti “Hereke Fabrika-i Hümayunu” dokuma fabrikası, 180 yıldır adından söz ettiriyor. Özel olarak milli saraylara dokunan ipek halılar, metrekaresindeki 1 milyon düğümü ve Osmanlı dönemindeki desenleriyle göz kamaştırıyor. El emeği göz nuru halıları dokuyan kadınlar, bir halıyı en az bir yılda bitiriyor.
Körfez ilçesine bağlı Hereke bölgesinde, 1843 yılında iki kardeş tarafından geniş bir atölye olarak kurulan fabrika, 1845 yılında Osmanlı Devleti‘nin sanayi atılımları ile saraya bağlandı. 1845 yılından sonra, “Hereke Fabrika-i Hümayunu” ismiyle faaliyetini sürdürmeye başlayan fabrikada, ilk olarak sarayların perdelik ile döşemelik talebi karşılanırken, daha sonra halı da dokunmaya başladı.
Osmanlı’nın değerli kurumları arasında yer alan ve imparatorluk yaşantısını renklendiren Hereke Fabrika-i Hümayunu, 19. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’da bir markaya dönüştü. Prestijli bir marka haline gelen fabrikanın ürünleri, çeşitli ülkelerde de ödüllere layık görüldü.
Hereke Fabrika-i Hümayun da birçok halı dokundu. Bunlardan en devasa olan Sultan II. Abdülhamit döneminde Alman İmparatoru Kaiser II. Wilhelm’in ziyareti vesilesiyle 1897 tarihinde Yıldız Şale Köşkü Muayede Salonu için yaptırılan 468 metrekare boyutunda, 3 ton ağırlığındaki halıydı. Ayrıca Beyler Beyi Sarayı Mavi Salonu, Dolmabahçe Sarayı Muayede Salonu, Lahey Yüksek Adalet Divanı ve Beyaz Saray‘ında bulunan halılarda Hereke Fabrika-i Hümayun’da dokundu. 180 yıldır faaliyetini sürdüren, şu anki ismiyle Hereke İpekli Dokuma ve Halı Fabrikası’nda hala milli saraylara halı dokumaya devam ediyor.
Hereke halısının özelliği, ilmeği, çift düğüm olması, iplik özelliği ve sağlamlığıdır
19. Yüzyıl Osmanlı Halıcılık Eğitiminde Hereke Fabrika-i Hümayunu Modeli
Türk halı sanatının Osmanlı dönemi, Altaylardan Anadolu’ya uzanan tarihî süreci ve kültürel birikimi yansıtır. Bu bağlamda devletin ilk dört yüz yıl boyunca devam eden yükselişine paralel olarak, hah sanatı gelişme göstermiş ve çeşitliliği artmıştır. Ancak Batı dünyasında bilim ve tekniğe dayalı olarak gelişen yeni medeniyet, her alanda olduğu gibi Osmanlı sanatlarını da zor durumda bıraktı. Bilhassa sanayi devrimi ile dokumacılık sektörü yeni bir sürece girdiği için, OsmanlI halıcılığı derinden etkilendi. Bu sebeple, 19. yüzyılda sürdürülen modernleşme çabalarına dokumacılık da dâhil edildi. 1843’de Hereke’de açılan fabrika ile dokuma ve hah sanayi teşekkül ettiği gibi, zamanla sektör açısından bir eğitim merkezi hâline geldi. Yürütülen çabalar neticesinde taşrada birçok halıcılık merkezi ortaya çıktı. Verimliliğini yitiren bazı eski merkezler ihya edildi. Kız Sanayi Mektepleri ile Kız Rüştiyelerinde yapılan halıcılık eğitimi desteklendi. Ayrıca halıcılık sanatında başarılı ve üstün hizmetleri olan kimselere, hükümet tarafından Sanayi Madalyası verildi. Böylece Hereke Fabrika-i Hümayunu merkez alınarak, öğrencilere, erişkinlere, özel teşebbüs personeline halıcılık eğitimi veren, kaliteyi artıran ve istihdam imkânı yaratan bir model oluştu.
BU BARIŞ SARAYI’NIN HİKÂYESİ
Uluslararası Adalet Divanı, Birleşmiş Milletler‘in başlıca yargı organıdır. Uluslararası Adalet Divanı’nın merkezi Hollanda‘nın Lahey kentindedir. Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi’nden seçilen 15 yargıçtan oluşur. Yargıçlar değişik ülkelerden seçilir, böylece dünyadaki değişik hukuk sistemlerinin temsil edilmesi amaçlanır.
Divanın yetki alanı, bir uluslararası uyuşmazlıkta taraf olan ülkelerin kendisine getirdikleri davalar ile BM Antlaşması‘nda ya da yürürlükteki uluslararası antlaşmalarda özellikle öngörülmüş konuları içine alır. Uluslararası Adalet Divanı Statüsü, BM Antlaşması’nın (BM Şartı) ayrılmaz bir parçasıdır ve Adalet Divanı’nın çalışma esaslarını belirler.
Saray’da, Daimi Tahkim Mahkemesi, Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı, Lahey Uluslararası Hukuk Akademisi ve Barış Sarayı Kütüphanesi bulunuyor.
Daimi Tahkim Mahkemesi
Bir anlaşmazlığı tahkim yoluyla çözmek isteyen taraflar Daimi Tahkim Mahkemesine (PHA) başvurabilirler. PHA’ya sunulan anlaşmazlıkların çoğu en az bir eyaleti içerir. Ancak uluslararası kuruluşlar, şirketler ve kişilerle olan uyuşmazlıklar da ileri sürülebilir. Çoğu durumda, her iki tarafın da bir hakem atadığı üç üyeli bir mahkeme kurulur ve bu hakemler birlikte bir başkan atar. Böylece oluşturulan mahkeme dava hakkında karar verir. Taraflar ayrıca kararlaştırılacak hukuki meseleyi, kullanılacak dili ve gizlilik derecesini birlikte belirler. Hakemlerin kararları her durumda tarafları bağlar. PHA ayrıca arabuluculuk gibi bağlayıcı olmayan uyuşmazlık çözümü biçimleri sunar.
Uluslararası Adalet Mahkemesi
Uluslararası Adalet Divanı (IGH), Birleşmiş Milletler’in (BM) ana yasal organıdır ve iki yönlü görevi vardır.
Birincisi, devletler tarafından getirilen uyuşmazlıkları uluslararası hukuka uygun olarak çözer. Uyuşmazlıklar temel olarak kara ve deniz sınırları, toprak egemenliği, güç kullanımı, uluslararası insancıl hukukun ihlali, devletlerin iç işlerine karışmama, diplomatik ilişkiler, rehin alma, sığınma hakkı, tabiiyet, vesayet, geçiş hakları ile ilgilidir. ve ekonomik haklar.
İkinci olarak, BM organları ve bunu yapmaya yetkili uzman kuruluşlar tarafından sunulan hukuk meseleleri hakkında istişari görüşler yayınlar. Görüşler, bu kurum ve kuruluşların hukuka uygun olarak nasıl işleyebileceklerini veya inatçı devletler karşısında otoritelerini nasıl güçlendirebileceklerini gösterebilir.
Uluslararası Adalet Divanı, farklı ülkelerden 9 yıllığına seçilen ve yeniden seçilebilen 15 yargıçtan oluşur. Mahkeme üyelerinin üçte biri her üç yılda bir seçilir. Başkan, her üç yılda bir akranları tarafından seçilir. Mahkemenin şu anki Başkanı ABD’den Joan E. Donoghue’dur. Mahkeme duruşmaları her zaman halka açıktır. Fransızca ve İngilizce, Mahkemenin daimi dilleridir.
Uluslararası Adalet Divanı (ICJ)
Uluslararası Teşkilat Künyesi | ||
Teşkilatın Amacı:Birleşmiş Milletler’in ana organlarından biri olan Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD/ICJ) temel görevi, devletlerce önüne getirilen uyuşmazlıkları uluslararası hukuka uygun olarak çözmektir. Divan ayrıca, BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi ile Genel Kurulun yetkili kıldığı BM’nin diğer organları ve uzmanlık kuruluşları tarafından talep edilen konularda tavsiye görüşü verebilmektedir.Kuruluş Tarihi:1945Merkezi: LaheyTürkiye’nin Üyelik Durumu:BM üyesi devletler, BM Antlaşması uyarınca ipso facto (kendiliğinden) UAD Statüsüne de taraf oldukları için, UAD önündeki davalara da taraf olabilmektedirler.Türkiye, UAD’nin zorunlu yargı yetkisini kabul etmemektedir.Teşkilatın Tarihi :UAD, BM Şartı ile BM’nin asli “adalet organı” olarak kurulmuştur. UAD’nin kuruluşundan önce, Milletler Cemiyeti bünyesinde kurulan Uluslararası Sürekli Adalet Divanı (USAD) bulunmaktaydı. Divan Statüsü, BM Şartı’nın ayrılmaz parçası olarak Şart ile birlikte 1945 yılında yürürlüğe girmiş ve USAD feshedilmiştir. UAD’nin ilk yargıçları 6 Şubat 1946’da seçilmiş, Divan’ın resmi açılışı ise 18 Nisan 1946’da yapılmıştır.UAD, başta UAD Statüsüne taraf olan devletlere açıktır. Bu bağlamda, BM üyesi devletler, BM Antlaşması uyarınca ipso facto (kendiliğinden) UAD Statüsüne de taraf oldukları için, UAD önündeki davalara da taraf olabilmektedirler. BM üyesi olmayan bir devletin UAD Statüsüne taraf olabilme şartlarının BM Güvenlik Konseyi’nin tavsiyesi üzerine BM Genel Kurulu tarafından tespit edileceği, BM Şartı’nda belirtilmiştir. Öte yandan, BM Şartı’na ve UAD Statüsüne taraf olmayan devletlerin, BM Güvenlik Konseyi tarafından belirlenecek koşullar uyarınca UAD önündeki bir davada taraf olma hakkı bulunmaktadır.Ancak, UAD’nin esasa ilişkin yetkisini, devletlerin Divan önündeki davalara taraf olma hakkından ayırmak gerekir. Divan’ın yetkisi ihtiyari olup, UAD, sadece tarafların Divan önüne götürmeyi kabul ettikleri uyuşmazlıkları incelemeye yetkilidir.UAD’nin zorunlu yargı yetkisini tanımayan devletler Divan’a bu yetkiyi şu yollarla tanıyabilirler: Tahkimname (uyuşmazlık tarafları, uyuşmazlığın konusunu ve taraflarını belirttikleri bir tahkimname ile aralarındaki uyuşmazlığı UAD’ye sunmayı kararlaştırabilirler), Anlaşma (devletler ikili veya çok taraflı anlaşmalarda, anlaşmadan doğan uyuşmazlıkların Divan’a havale edilmesini öngören bir hüküm getirebilirler), Tek taraflı bildirim/Beyan (Statü’ye taraf olan devletler “herhangi bir zaman, aynı vecibeyi kabul eden herhangi bir başka devlete karşı UAD Statüsü’nün 36(2) maddesinde düzenlenen hukuki mahiyetteki uyuşmazlıkların hepsi hususunda Divan’ın kaza yetkisini ipso jure ve özel bir anlaşma olmaksızın mecburi olarak tanıdıklarını” beyan edebilirler) ve Forum Prorogatum (bir devletin bir uyuşmazlığı Divan’a havale etmesi durumunda, diğer devletin, Divan’ın yargı yetkisini kabul ettiği anlamına gelecek bir tutum izlemesi).Öte yandan, BM Şartı uyarınca, BM Genel Kurulu veya Güvenlik Konseyi hukuki herhangi bir mesele hakkında, Genel Kurulca yetkili kılınacak diğer BM organ ve uzmanlık kuruluşları ise çalışma alanlarında karşılarına çıkacak hukuki meseleler hakkında UAD’den tavsiye görüşü talep edebilirler.UAD, ülkelerinde yüksek yargı görevlerinin icrası için gerekli şartları haiz bulunan veya uluslararası hukuk alanında tanınmış hukukçular arasından seçilen 15 hâkimden oluşmaktadır. Hâkimler, 9 yıl süreyle görev yapmaktadırlar ve yeniden seçilmeleri mümkündür. | ||
DE HELE WERELD KIJKT AANDACHTIG TOE EN ISRAËL STAAT TERECHTHET VERHAAL VAN HET TURKSE TAPIJT BIJ HET VREDESPALEIS IN DEN HAAG, EVENALS HET VERHAAL VAN HET PROCES DAT BEGON MET EEN GENOCIDEAANKLACHT DOOR ZUID-AFRIKA…*Het tapijt werd 112 jaar geleden geschonken door het Ottomaanse Rijk en 8 maanden geleden gerestaureerd om naar Turkije te worden gebracht voor verwerking.*De rechtszaak werd aangespannen omdat de aanvallen van Israël op Gaza genocide zouden zijn. Het begon met een klacht van de Zuid-Afrikaanse staat.*Cüneyt Yüksel, voorzitter van de Justitiecommissie van de Grote Nationale Assemblee van Turkije, İsmail Emrah Karayel, voorzitter van de Gemengde Parlementaire Commissie en de Grondwettelijke Commissaris Cahit Özkan kijkt toe.*Tijdens het proces demonstreerden pro-Palestijnse en pro-Israëlische groepen buiten.Zuid-Afrika, dat beweert dat de aanvallen van Israël op Gaza sinds 7 oktober genocide vormen, heeft op 29 december 2023 een rechtszaak tegen Israël aangespannen omdat het land het Verdrag van de Verenigde Naties inzake de voorkoming en bestraffing van genocide van 1948 heeft geschonden en het Internationaal Gerechtshof, het belangrijkste gerechtelijke orgaan van de VN, dat gisteren in het Vredespaleis in de administratieve hoofdstad van Nederland, Den Haag, opereerde.Terwijl de hoorzitting werd voortgezet in het Internationaal Gerechtshof in Den Haag, waar de hele wereld aandachtig naar keek, zochten mijn ogen naar het Turkse tapijt dat ik 50 jaar geleden had gefotografeerd.Dit nieuwsoverzicht is in delen geschreven, zoals een Hollywoodfilm, maar ik heb dit misschien voor het eerst in de journalistiek gedaan.Niettemin, om verwarring te voorkomen, zal ik de Israëlische zaak voor het Internationaal Gerechtshof en de kwestie van het Turkse tapijt in twee afzonderlijke delen uitleggen.EERST HET PROCESTerwijl de aanklager van het Internationaal Strafhof bewijsmateriaal verzamelde over oorlogsmisdaden, misdaden tegen de menselijkheid en genocide gepleegd door Israël, en terwijl de hoorzitting, waarin de Republiek Zuid-Afrika het hof verzocht om een ‘voorzorgsmaatregel’ vanwege de urgentie van de situatie, doorging, verzamelden veel pro-Palestijnse en pro-Israël demonstranten zich voor het Vredespaleis. De demonstranten volgden de hoorzitting via grote schermen die buiten waren opgesteld.De zitting in het Vredespaleis begon met de mondelinge verdediging van Zuid-Afrika. De Republiek Zuid-Afrika verzocht eerst om de onmiddellijke opschorting van alle Israëlische militaire operaties in Gaza. Het Hooggerechtshof ging eerst in op dit verzoek.Zuid-Afrika’s verzoek benadrukte dat “de rechten van het Palestijnse volk onder het genocideverdrag, die nog steeds geschonden worden, beschermd moeten worden”.“De zaken waarover Zuid-Afrika klaagt tegen Israël vallen onder de definitie van genocide omdat het doel de vernietiging is van een aanzienlijk deel van de Palestijnse nationale, raciale en etnische groep,” zei Zuid-Afrika in een 84 pagina’s tellende schriftelijke verklaring aan het Internationaal Gerechtshof.Het kan jaren duren voordat een uitspraak wordt gedaan in een genocidezaak voor het Hof in Den Haag. Zuid-Afrika verzocht het Internationaal Gerechtshof daarom maatregelen te nemen “om de Israëli’s te stoppen met het doden van Palestijnen” terwijl het proces nog loopt.Zuid-Afrika eiste in zijn verzoek ook dat Israël de aanvallen zou staken die gericht zijn op de opzettelijke eliminatie van de Palestijnen als groep en dat Tel Aviv zou worden gestraft voor het plegen van genocide.Israël zei dat de beschuldigingen in de aanklacht “geen basis hebben” en dat Israël “probeert Israël met bloed te belasteren”.In tegenstelling tot het Internationaal Strafhof behandelt het Internationaal Gerechtshof, het hoogste gerechtelijke orgaan van de VN, alleen geschillen tussen staten en geen individuele misdaden. De zaak werd daarom voor het Internationaal Gerechtshof gebracht.Vandaag zal Israël de aanklacht mondeling verdedigen.Dit kan live gevolgd worden op de website van het Internationaal Gerechtshof.Tijdens de hoorzitting bij het Hof van Justitie werden AA-foto’s als bewijsmateriaal getoond tijdens de toespraak van Adila Hassim, een van de advocaten die Zuid-Afrika vertegenwoordigt. Op de foto, genomen door fotojournalist Fadi Alwhidi, is te zien dat de lichamen die op 23 december in Gaza door Palestijnse civiele verdedigingsteams onder het puin in de stad Beit Lahya werden vandaan gehaald, werden begraven in een massagraf dat vlakbij het Indonesische ziekenhuis werd aangelegd.Op dezelfde manier was op de foto, genomen door fotojournalist Mohammed Fayk, te zien dat de lichamen van de familie Fatayer op 30 oktober 2023 collectief werden begraven in een gebied vanwege ruimtegebrek op sommige begraafplaatsen in Gaza.Wat Zuid-Afrika beweerde.In zijn 84 pagina’s tellende aanvraag zei Zuid-Afrika dat Israël genocide pleegde tegen Palestijnen in Gaza door hen te doden, ernstige geestelijke en lichamelijke schade toe te brengen, nederzettingen te verwoesten, een beleg op te leggen, hen aan honger en dorst te onderwerpen en “omstandigheden te creëren die bevorderlijk zijn voor hun fysieke vernietiging” tijdens de operatie die begon na de aanvallen van 7 oktober.“Deze daden zijn gedetailleerd gedocumenteerd in de aanvraag van Zuid-Afrika en bevestigd door betrouwbare, vaak VN-bronnen,” zei de advocaat van Zuid-Afrika, Adila Hassim, terwijl ze voorbeelden noemde om het patroon van genocidaal gedrag tijdens de hoorzitting te illustreren.Zuid-Afrika beschuldigde Israël ook van het schenden van andere fundamentele verplichtingen onder de Genocide Conventie van de Verenigde Naties uit 1948.De conventie van 1948 definieert genocide als “daden gepleegd met de bedoeling een nationale, etnische, raciale of religieuze groep geheel of gedeeltelijk te vernietigen”.In Zuid-Afrika heeft de regerende partij African National Congress het beleid van Israël in Gaza en de Westelijke Jordaanoever vergeleken met haar eigen geschiedenis onder het apartheidsregime.“Als een volk dat ooit de bittere vruchten heeft geproefd van onteigening, discriminatie, racisme en door de staat gesponsord geweld, zijn we er duidelijk over dat we aan de goede kant van de geschiedenis zullen staan,” zei de Zuid-Afrikaanse president Cyril Ramaphosa voorafgaand aan het proces.TURKSE DELEGATIE VOLGT OOKAmbassadeur in Den Haag Selçuk Ünal (links) verwelkomde de delegatie om de hoorzittingen in Den Haag te volgen.Cüneyt Yüksel, voorzitter van de Justitiecommissie van de Grote Nationale Vergadering van Turkije, reisde naar Den Haag met İsmail Emrah Karayel, voorzitter van de Gemengde Parlementaire Commissie van de Europese Unie (EU) en AK-partij parlementslid voor Istanbul, en Cahit Özkan, lid van de Constitutionele Commissie en parlementslid voor Denizli.Yüksel zei dat ze ook contacten hadden met regeringsfunctionarissen, diplomaten, vertegenwoordigers van mensenrechtenorganisaties en advocaten die de zaak zullen volgen met betrekking tot Zuid-Afrika’s verzoek om een gerechtelijk bevel.“We zijn blij met de aanklacht van Zuid-Afrika tegen Israël,” zei Cüneyt Yüksel, die opmerkte dat de schendingen van het internationaal recht door Israël in de Palestijnse gebieden sinds 7 oktober zijn toegenomen. Yüksel verklaarde dat de stap van Zuid-Afrika om de schendingen te stoppen door een rechtszaak tegen Israël aan te spannen belangrijk is.Cüneyt Yüksel sprak de verwachting uit dat de uitkomst van de rechtszaak bij het Internationaal Gerechtshof het geweten van de internationale gemeenschap tevreden zou stellen en zei:“Als Turkije zullen zowel onze autoriteiten als het maatschappelijk middenveld nooit een partner zijn van deze vervolging. Als Turkije eisen we dat er onmiddellijk een einde komt aan de barbaarse aanvallen van Israël op burgers en we vinden dat Israël ter verantwoording moet worden geroepen.Wij hebben de aanvraag van de Republiek Zuid-Afrika bij het Internationaal Gerechtshof verwelkomd. Namens het Turkse volk spreken wij nogmaals onze steun uit voor dit proces. We willen dat dit proces zo snel mogelijk wordt afgerond en dat gerechtigheid geschiedt.”Yüksel benadrukte dat de voorzorgsmaatregelen die door het Hof moeten worden uitgesproken in de eerste plaats een staakt-het-vuren moeten garanderen, en merkte op dat ze willen dat dit de broodnodige onvoorwaardelijke, ongehinderde en regelmatige humanitaire hulp in Gaza mogelijk maakt.Yüksel vervolgde als volgt: “Het is opnieuw gebleken dat het zonder een rechtvaardige politieke oplossing voor de Palestijnse kwestie niet mogelijk zal zijn om duurzame vrede en stabiliteit in onze regio tot stand te brengen. Daarom verwachten we vooral dat de internationale gemeenschap dringende en concrete stappen zet om vrede tot stand te brengen. Turkije zal actief bijdragen aan alle inspanningen om tot een oplossing te komen en is bereid de verantwoordelijkheid op zich te nemen als garant in de implementatiefase van een te bereiken definitieve overeenkomst.Yüksel zei dat ze ook contact hebben gehad met regeringsfunctionarissen, diplomaten, vertegenwoordigers van mensenrechtenorganisaties en advocaten die de zaak zullen volgen met betrekking tot het verzoek van Zuid-Afrika om voorzorgsmaatregelen.OZKANCahit Özkan, lid van de constitutionele commissie en parlementslid voor Denizli, zei dat de verklaringen tijdens de hoorzitting zeer effectief waren en dat de foto’s van het Anadolu Agency deel uitmaakten van het bewijsmateriaal dat door Zuid-Afrika werd gepresenteerd.Özkan benadrukte dat het Anadolu Agency een zeer effectieve en belangrijke rol heeft gespeeld in het proces en in het bewijzen van de genocide in Gaza, en merkte op dat Zuid-Afrika met dit bewijs zijn beweringen op een visueel zeer rijke manier heeft weergegeven in het proces.Özkan wees erop dat de genocide in Gaza de eerste genocide in de geschiedenis was waarbij de inwoners van Gaza hun eigen vernietiging in realtime uitzonden op hun mobiele telefoons in de hoop dat er iets zou kunnen worden gedaan.KARAYELIsmail Emrah Karayel, voorzitter van de Gemengde Parlementaire Commissie van de Europese Unie (EU) en parlementslid voor Istanboel, onderstreepte dat Turkije voorstander is van de toepassing van het internationaal recht en de beslechting van geschillen door internationale rechtbanken, en verklaarde dat Turkije van mening is dat geschillen moeten worden beslecht volgens de regels van het internationaal recht.Karayel merkte op dat het onaanvaardbaar is dat de door Israël gepleegde misdaden niet worden onderzocht en onbestraft blijven, en verklaarde dat Turkije altijd het proces zal volgen om gerechtigheid in dergelijke gevallen te garanderen, de misdadigers te straffen en de nodige maatregelen te nemen tegen de verantwoordelijken.Aan de andere kant wees Karayel erop dat het Hof een waarschuwende uitspraak moet doen om de tragedie in Gaza te verminderen en zei dat ze zullen volgen hoe deze waarschuwende uitspraken zullen worden uitgevoerd.De eerste dag van de hoorzitting eindigde nadat Vusimuzi Madonsela, ambassadeur van Zuid-Afrika in Amsterdam, de 9 voorzorgsmaatregelen had voorgelezen die zijn land had gevraagd aan het Hof tegen Israël.Israël zal zijn verdediging presenteren tijdens de hoorzitting van vandaag.BIJ HET HOOGGERECHTSHOF IN DEN HAAGHET VERHAAL VAN HET TURKSE TAPIJT…Ons “Haagse Hooggerechtshof Het “Vredespaleis”, dat wij “Peace Palace” noemen, wordt door de Nederlanders “VredesPleis” genoemd. De eerste keer dat ik deze plek zag was ongeveer 50 jaar geleden.Dat jaar werd het maritieme territoriale geschil tussen Turkije en Griekenland voorgelegd aan het “Hooggerechtshof”.De Veiligheidsraad maakte geen keuze tussen Turkije en Griekenland, de partijen in het geschil, en stelde enerzijds voor dat de partijen het geschil zouden oplossen door middel van directe onderhandelingen, en nodigde anderzijds de partijen uit om de mogelijke bijdrage van het Internationaal Gerechtshof aan de oplossing van het geschil te overwegen.Op dat moment lag er in het “Vredespaleis”, dat over de hele wereld werd geprezen, een enorm tapijt dat de ogen verblindde van degenen die het zagen. Daar hoorde ik dat dit tapijt een geschenk was van de Ottomanen. Naast het belang van de Turks-Griekse zaak, was de aanwezigheid van een Turks tapijt op zo’n wereldberoemde plaats erg belangrijk voor mij.Zoals je weet, was in die tijd de “nieuwsscoop” in de mode. Nadat ik een foto van dat tapijt had gemaakt, ging ik naar het ANP-agentschap in Nederland en zorgde ervoor dat mijn foto per telefoto naar de krant Hürriyet werd gestuurd. De kop van de Hürriyet van de volgende dag was niet de “Turks-Griekse” rechtszaak, maar het Turkse tapijt in het Vredespaleis.Zo’n interessant tapijtverhaal was enkele dagen lang het onderwerp van Hürriyet en we oogstten veel lof.50 JAAR LATERHet verhaal van dat tapijt kwam opnieuw op de agenda, deze keer 50 jaar later.Het verhaal van het tapijt gaat eigenlijk veel verder terug, 112 jaar geleden.112 jaar geleden was 1911.Tijdens de bouw van het Vredespaleis in Den Haag werd in 1911 een enorm Hereke tapijt cadeau gedaan door het Ottomaanse Rijk als reactie op de oproep tot bijdragen aan de staten in 1907.Over het tapijt, dat nu naar Turkije wordt gestuurd voor restauratie (renovatie), zei onze ambassadeur in Den Haag, Selçuk Ünal, het volgende:“Het Hereke Tapijt, dat werd geschonken aan het Koninkrijk der Nederlanden en 112 jaar lang het Vredespaleis heeft gesierd, gaat nu tijdelijk naar ons land voor restauratie. In overeenstemming met het protocol dat is ondertekend door de Carnegie-stichting, die het Vredespaleis beheert, en ons ministerie van Cultuur en Toerisme, is het Hereke-tapijt, waarvan wordt aangenomen dat het het grootste tapijt buiten Turkije is, 160 m2 groot en 700 kg zwaar, uit het Vredespaleis verwijderd zodat het restauratieproces kan beginnen.”Ambassadeur Selçuk Ünal, Erik Weststrate, Europees Directeur van het Nederlandse Ministerie van Buitenlandse Zaken, die ook verantwoordelijk is voor Turkije, en J.P.H. Donner, directeur van de Carnegie-Stichting, waren ook aanwezig bij de ceremonie van de verwijdering van het tapijt uit de Japanse Kamer in het Vredespaleis, waar tal van onderhandelingen plaatsvonden.Ambassadeur Selçuk Ünal nam ook deel aan de documentaire opnames van het Hereke tapijt dat uit het Vredespaleis werd gehaald en op een vrachtwagen werd geladen, samen met Erik Weststrate, Europees Directeur van het Nederlandse Ministerie van Buitenlandse Zaken, en J.P.H. Donner, Directeur van de Carnegie-Stichting.Ambassadeur Selçuk Ünal vervolgde als volgt: “112 jaar lang is het historische Hereke tapijt, dat onze voorouders in 1911 presenteerden naar aanleiding van een uitnodiging in 1907, getuige geweest van talloze belangrijke vredesverdragen, onderhandelingen en gesprekken. In feite is het, alleen, eenzaam en verdrietig, 112 jaar lang getuige geweest van de geschiedenis.Het feit dat onze voorouders destijds met een langetermijnvisie en op deze manier hun steun aan de internationale vrede toonden, is een belangrijke boodschap voor ons allemaal vandaag. Het Hereke tapijt, zoals het werd beschouwd toen het werd geschonken van het ene Rijk aan het andere, zal vandaag en morgen een van de onsterfelijke penningen van de Turks-Nederlandse vriendschap zijn. Zolang mensen leven en de mensheid leeft, zal het van hier tot in de eeuwigheid de boodschap van internationale vriendschap en vrede uitdragen.”Dit is het verhaal van het Hereke Tapijt, dat ons allen heeft geëerd en ons zal blijven eren met verdere ontwikkelingen. Maar we kunnen natuurlijk niet zomaar ‘Hereke Tapijt’ zeggen.Ik zal geen plagiaat plegen, maar kijk eens wat ik vond tijdens mijn onderzoek op Uncle Google.HEREKE TAPIJT, EEN OTTOMAANS ERFSTUK VAN HOLLAND, WORDT GERESTAUREERD IN AKSARAYHet ongeveer 162 vierkante meter grote Hereke tapijt, dat in 1905 werd geschonken aan het Vredespaleis, dat dienst doet als Internationaal Gerechtshof in Den Haag, Nederland, op bevel van sultan Abdülhamit II, wordt gerestaureerd in het Sultanhanı district van Aksaray.Vice-minister van Cultuur en Toerisme Nadir Alpaslan zei op de persconferentie die werd georganiseerd in de tapijtreparatiewerkplaats in Aksaray dat hij blij was om in Sultanhanı Caravanserai te zijn, die een belangrijke plaats inneemt in de geschiedenis van Turkije.Nadir Alpaslan herinnerde eraan dat meer dan 40 landen hulp verleenden toen het Vredespaleis werd gebouwd en vervolgde als volgt:“Het Ottomaanse Rijk gaf een Hereke tapijt aan het Vredespaleis tijdens het bewind van sultan Abdülhamit, waarvan de restauratie binnenkort zal beginnen. Dit tapijt is een heel bijzonder tapijt dat versierd is met de culturele elementen van ons land en lus voor lus geweven is. Tijdens de restauratie van het tapijt wordt elke lus vernieuwd volgens de technische specificaties van de periode waarin het werd gemaakt, en wordt het weer naar huis gestuurd. Het Hereke tapijt getuigt al meer dan 100 jaar van de geschiedenis in de Japanse zaal van het Vredespaleis. Ons tapijt zal na 1 jaar, wanneer dit werk voltooid is en het naar huis terugkeert, van de geschiedenis blijven getuigen.”Alpaslan verklaarde dat dit unieke tapijt een van de belangrijke voorbeelden is van de culturele rijkdom van Turkije. Alpaslan wees erop dat het belangrijk is dat de restauratie in Turkije wordt uitgevoerd: “Het tapijt is een concrete indicator van de betrekkingen tussen Nederland en Turkije gedurende meer dan 400 jaar. De restauratie van ons tapijt zal worden uitgevoerd met behulp van een deskundig team en traditionele technieken, en er zal grote gevoeligheid aan de dag worden gelegd om de oorspronkelijke textuur en esthetiek van het tapijt in elke fase te behouden. Dit project staat voor de bescherming van een cultureel erfgoed dat verder gaat dan de restauratie van het tapijt.”Alpaslan benadrukte dat de restauratie van het tapijt ook bijdraagt aan het cultureel werelderfgoed.Alpaslan legde uit dat vrede en gerechtigheid nodig zijn in de wereld waarin we leven en wenste vrede en gerechtigheid voor de hele wereld.“Hereke Tapijt is ‘s werelds beste tapijt van de hoogste kwaliteit”.Joep Wijnands, de ambassadeur van Nederland in Ankara, zei dat het tapijt na een eeuw vanuit Nederland terugkwam naar Turkije voor restauratie.Wijnands zei dat het verhaal van het tapijt een symbool is van de sterke banden tussen Turkije en Nederland en vervolgde zijn woorden als volgt:“Hereke tapijt is de hoogste kwaliteit en het beste tapijt ter wereld. Het feit dat het lang meegaat en een historische betekenis heeft is een ander mooi aspect. De relaties tussen de twee landen en de vriendschap tussen ons zijn net zo sterk en hecht als de lussen in het tapijt. De vriendschap tussen de twee landen gaat vele jaren terug. Volgend jaar vieren we de 100e verjaardag van de vriendschapsovereenkomst. Ook de diplomatieke betrekkingen gaan 400 jaar terug. Er is nog meer moois tussen de twee landen dan dit tapijt. Het is bekend dat de Turken de tulp meebrachten, het internationale symbool van Nederland.”Wijnands benadrukte ook dat Turkije Nederland 500 jaar geleden heeft geholpen onafhankelijk te worden.Na de toespraken bekeken staatssecretaris Alpaslan en zijn gevolg het tapijt. |