İnsan Doğanın Ne Efendisi Olmalı, Ne De Kölesi!

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hacettepe Üniversitesi, Rehberlik ve Psikolojik Danışma alanında eğitim görürken, Sosyal Antropoloji Alanından bir seçmeli ders almıştım. Dersin adı; Japon Kültürü’ idi ve dersimize Rahmetli, Prof. Dr. Bozkurt Güvenç girmişti. Kendisi uzun süre Japonya’da kalmış araştırmalar yapmış ve bir de dersimizde kaynak ve ders kitabı olarak kullandığımız Japon Kültürü kitabını yazmıştı. O kitaba ben halen sahibim. Bize; Japonya’da çektiği bir çok filmi ve fotoğrafları göstermişti ve Japonya ile ilgili bir çok roman okutmuştu. Yabancı dil öğrenme

sitesinde, Annesi ve babası Kanada’da doğan bir Japon arkadaşıma, Japonya hakkında sohbet etmek istediğimde kendisi ‘Siz Japonya hakkında benden daha çok bilgiye sahipsiniz’ dedi. Japon felsefesi hakkında öğrendiklerimi hayatımda uyguladım. Tabi ki bunları Bozkurt Güvenç’e borçluyum. Keşke bütün dersler böyle verimli işlense.

Salgının ilk günlerinde insanlar, koronavirüs nasıl ortaya çıktı diye düşünmeye

başladılar. Bir görüş; Çin’in Wuhan Kentinde bir pazardan, bir görüş laboratuvarda biyolojik silah olarak kullanmak amacıyla üretilirken insanlar vasıtasıyla dışarıya kaçırıldı. Gerçekten ben de buna inanmıştım. Bir televizyon programında, Grip Derneği Başkanı ve Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’a bu durum soruldu. Ceyhan; bunun doğru olmadığını, olayın bu kadar basit olmadığını ve virüs oluşumunun çok karmaşık olduğunu ve Çin’de mekanların çok dar olduğunu ve nüfusunun çok kalabalık olması nedeniyle, Çinlilerin yer açmak için, vahşi hayvanları yerinde rahatsız ettiğini ve bu suretle vahşi hayvanlardan insana bulaştığını söyledi. O sırada benim de aklıma Japonların hayat felsefesinde büyük öneme sahip doğa ile ilgili atasözleri aklıma geldi ‘ İnsan doğanın ne efendisi ne de kölesi olmalı’. Eğer siz ona efendilik taslarsınız, doğa sizi müthiş bir şekilde cezalandırır’. Çinlilerin doğaya efendilik taslamasından dolayı tüm dünya cezalandırılmadı mı? Tüm dünya insanının çektikleri; vefat eden, psikolojisi bozulan, intihar eden insanlar,bozulan ekonomi ve bundan sonra yaşayacaklarımız…

Manisa Alaşehir’de, Türkiye’de birinci, dünyanın üçüncü en sıcak suyu çıkmıştır. Türkiye dünyada Sultaniye Çekirdeksiz Kuru Üzüm üretiminde , rekolte ve kalitede birincidir. Bunun nedeni, toprak özelliği, sıcaklık ve bir dönem esen rüzgarlardır. Türkiye’de üzüm bulunduğu bir dönem dünyanın hiçbir yerinde üzüm yoktur. 200 ülkeye ihracat edilmektedir. Yabancı dil öğrenmek için yurt dışından arkadaşlarla mektuplaşırken, Sultaniye Üzümünden bahsettiğimde ve fotoğraflarını gönderdiğimde aldığım yanıt beni çok şaşırtmıştı, ‘Sultan çok iyi yapmış’ gibi yanıtlar aldım. Türkiye’de yılda 40.000 ton Sultaniye Kuru üzüm tüketilirken, İngiltere’de 100.000 ton tüketilmekte ve onun için verilen yanıta şaşırmamak gerekir. Ancak; Alaşehir’in Erenköy,Osmaniye,Çeşneli Köylerine bir çok jeotermal enerji santrali kurulmuştur. Sarıgöl’e doğru gelmektedir. Bu jeotermal enerji santralleri sürekli buhar ve kimyasal madde çıkarmaktadır ve bu da üzüm üretimini olumsuz yönde etkilemektedir. Turkiye’de Sultaniye Kuru Üzüm üretiminin büyük bir miktarını bu iki ilçe üretir. Siz bakmayın İzmir Üzümü dediklerine. Teknolojik gelişmemiz için enerji de önemli ama hiç olmasa bu santraller tarıma elverişli olmayan yerlere kurulsa. Gün gelecek yiyecek üzüm olmayacak. Yer açmak amacıyla insanlar ormanları yaktılar. Bir çok hayvan yok oldu. Ormanlar yok olduğu için sel baskınları ve erozyonlar gerçekleşti.

Fosil artıklarını(petrol) tüketmek suretiyle hava kirliliği ve küresel ısınma gerçekleşti ve kuraklık, aşırı sıcak, soğuk ve aşırı yağışlar ortaya çıktı. Çiftçiler çok kazanmak ve yarışta yerini almak için çok suni gübre ve hormon kullanmak suretiyle insanlar sağlıklı beslenemedi ve kanser vakaları arttı.

Denizler dolduruldu ev yapıldı, 1999 Ağustos Depreminde sonuçları görüldü. Şehirler beton yığınına döndü. Hava kirliliği ve trafik sorunu ortaya çıktı. Biz de; bazı besinleri aşırı tüketerek, aşırı spor yaparak, çok çalışarak, bazı zararlı maddeleri çok tüketerek, az uyuyarak vücudumuzun doğasına aykırı davranmıyor muyuz? Bedelini de hasta olarak ödüyoruz. Doğaya köle olmadan ve efendilik taslamadan yaşayabilir miyiz? Evet yaşayabiliriz.

* Hırslarımızı dizginleyerek , mutlu olmak için her şey para demek değildir. Evet bir yere kadar ve insanca yaşamak için para önemlidir ondan sonra eğitim ve kültür önemlidir.

*Enerjiyi az tüketerek ve gerektiğinde toplu taşımayı kullanarak. Tek başıma yaşarken bir arabam vardı. O kadar çok işi ve masrafı vardı ki. Araba beni taşımadı ben arabayı taşıdım.

*Sebze ve meyveleri alırken çok iri , yuvarlak ve ucuz istiyoruz. Çiftçiyi çok sunni gübre ve hormon kullanmak zorunda bırakıyoruz.

*Gösterişsiz ve kanaatkar mütevazi bir hayat yaşayarak. Japonlar 40 metrekare evde hemen hemen hiç eşyası olmayan, tertemiz evde yaşıyor ve yer yatağında yatıyor ve çok küçük tabaklarda yemek yiyiyor. Her gün de balık tüketiyor,insanlar toplu taşımada hep kitap okuyor.

*Depreme karşı önlem almak için sağlam binalar yaparak ve planlı kentleşmeyi sağlayarak.

*Ağaç dikerek ve ormanları yakmayarak.

Japonya’da her gün 100’e yakın deprem gerçekleşmekte ve bir gün önce gördünüz taş ertesi günü başka yerde bulunmaktadır. Bazı zamanlarda büyük depremler ve tayfun gerçekleşmekte ve aktif bir yanardağı da vardır. Depremden hiç zarar görmemekteler. Aslında Japonya’da doğa şartları çok zordur. Japonya’nın sanayisi çok gelişmiştir buna rağmen dünyaca ünlü çok güzel bahçeleri, balık tutma alanları ve güzel ormanları vardır.

Onlar doğaya ne efendilik taslamışlar ne de onun kölesi olmuşlar ve doğa ile işbirliği içindedirler. Bilirler ki doğaya efendilik tasladıklarında, doğa onları çok

korkunç cezalandıracaktır.

Hatice SAĞLAM ÖZDEMİR

26.02. İSTANBUL

[quote bcolor=”#dda34b”]https://www.haticesaglamozdemir.com/[/quote]

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
İnsan Doğanın Ne Efendisi Olmalı, Ne De Kölesi!