Daracık taşlı yolun solunda bulunan eski evin taştan örme dış duvarı, kapısı yıllara meydan okuyamamış, kahverenginin açığa dönüşmeye başlamış, tahta kapının her tarafı bakımdan geçmesi gerek ama ev sahibinin düzenli bir işi yok.
Avlusunda bir bahçe, kerpiçten yapılma iki katlı ev avluya avludan kapıya bakıyor. İki katlı evin ikinci katına çıkmak için sağ tarafta yıkılmaya yüz tutmuş tahta bir merdiven. Merdiven emanetçiye benziyor. Her an yıkılacak havası veriyor.
Evde, yemiş ağacı da eski ama yemiş ağacının gövdesi dalları evden daha güçlü duruyor. Dalların birine kadının biri urganı bağlıyor, aşağıya sarkan yuvarlak halkaya boynunu geçirip yaşamına son veriyor. Ayakları boşlukta öylece saatlerce cansız bedeni duruyor.
Sayıca az olan yerleşim birimine intihar olayı kulaktan kulağa sözcükler eklene eklene kadının intiharı gerçeklerden uzağa taşınıyor.
Yukarı mezarlığa acelesi varmışçasına, imamın jet hızıyla yaptığı duanın ardından açılan çukura yerleştirilerek, gerekenler hızlıca yapılıp, toprak altında kalıyor. Cenazeye katılan azca olan kalabalık cenazeden kurtulmak istercesine arkalarına bakmadan geldikleri gibi gidiyor.
Günlük yaşamda insanlar her zamanki yaptıkları işlere devam ediyor.
Aşağı mahallede kadınlar Güler teyzede toplanmışlardı. Adını gün koymuşlardı. Haftada bir kadın misafirlerini ağırlardı. Hazırlıklar sabahın erken saatinde başlardı. Misafirlere poaça yuvarlak lor tatlısı hazırlanırdı. Şekerlikte şekerler mutfakta hazır bekletilirdi. Kolonya da mutfakta yerini alırdı. Evin kadını en güzel giysisini giyerdi. Gelen misafirlerinde üzerlerinde güzel giysileri vardı.
Öğleden sonra misafirliğe gidecekler yola koyulurdu. Güzel giyimli kadınlar çarşı esnafının erkekleri tarafından göz hapsine alınırlardı. İlk ve son gelenler buldukları yere otururlardı. Ev sahibi gelenleri karşılar, birbirlerine sarılarak yanaktan öperlerdi. Hal hatır sorulduktan sonra bir konu icat edilirdi ve konuşma başlardı. Bu misafirlikte intihar eden kadın günün konusu oldu.
Naciye teyze dolgun yapısıyla, siyah dalgalı saçıyla, uzun kollu açık mavi kazağıyla, divanın üzerinde oturmuş örgüsünü örmekte, bir yandan konuşuyordu:
“İntihar eden kadın annem ile babamın oturduğu evin birkaç sokak yukarısında oturuyor. Adamın yaşı bayağı varmış, evlendiği kadının yaşı çok küçükmüş. Adamın işi gücü yokmuş. Karın tokluğuna geçinip gidiyorlarmış.
Adam evdeyken kadını evire çevire dövüyormuş. Bağırtıları mahalleyi inletiyormuş.”
Naciye teyze lor tatlısını ağzında çiğnediğinde, çay bardağından çayı bir yudum içti. Yediğini tam bitirmeden boğuk bir sesle konuşmasına giriş yaptı:
“Elleri kırılsın adamın. Garibimin çilesi varmış, Allah yazgısını böyle yazmış.”
Koro halinde:
“Vaaahhh vaaahhh…” Sesleri yükseldi.
Güler teyze normal kilosunu geçmiş, iki kişilik bir yapıya bürünmüştü. Oturduğu tekli koltuk kendisine dar geliyordu. Başını salladı:
“Adamın esrar içtiği söyleniyor. İçmek için parayı nereden buluyor?”
Güler teyze bir eliyle kulak memesini hafiften aşağıya çekti. Dudağını büzüştürüp “cık cık” diye sesi cılız çıktı. Elini yumruk yapıp, sivri kısmıyla sehpaya üç kez vurdu. Ardından:
“Şeytan kulağına kurşun. Benim mekânıma uğrama, herifimi şaşırtma…” dedi.
Koro halinde:
“Âmin” denildi.
Sonrasında kadınların hepsi aynı istekte kendileri için bulundu.
Komşu Kızı Leyla okul çıkışında misafirlikte bulunan annesinin yanına gelmiş, olanları izlemekle ilk önce yetinmişti. Kafasının tası atınca çenesi düştü:
“ Babası yaşında olan kişiye kızını veren ailede kabahat. Onu eş olarak alan adamda kabahat. Bizleri yönetenlerde kabahat. Sessiz kalanda kabahat. O kadın dediğiniz benimle yaşıt. Babası yaşında olan iğrenç yaratık utanmadan yatağa girip, zorla tecavüz ediyor.”
Leyla’nın annesi Seher teyze beyaz tülbenttini başından aşağıya indirdiğinde kızının söylediklerine içerlemiş olmalı ki:
“Kız kız haddini bilde konuş! Büyüklerinin yanında nasıl konuşuyorsun sen?”
Leyla çayını içecekti ki:
“Anne ne dedim ki haddimi bileyim?”
“Leylam kadere karşı gelme! Yoksa cehennemde cayır cayır yanarsın. Tövbe de tövbe de…”
Birkaç kişi cılız sesiyle koro halinde:
“Tövbede kızım. Yoksa taş olup, çarpılırsın vallahide billahi de.”
Leyla sol elini havaya kaldırdığında:
“Neden taş oluyormuşum? Taş olan var mı? Düşüncemi söyledim be…”
Herkes Leyla’ya bakıyordu. Belki de içlerinden ‘bu kız yoldan çıktı’ diye düşünende vardı. Ya da ona içten içe hak verende vardı. Kolay değil yıllarca insanların düşüncesine hakim olan yönetenler tarafından kilit vurulmuştu. Bir tabuyu yıkmak kolay değildi.
“Kızım okula gitmeden önce dilin uzun değildi. Okul seni baştan çıkarmış. Ah şu baban yok mu! Kızım okuyacak demesi, inadı yüzünden örf ve âdetimizin dışına çıktın.
Dur hele sana bir kurşun döktürelim. Üzerinden kötü düşünceler defolsun.”
Leyla hepten küplere bindi:
“Anne babamı ve beni mahalleye lanetli olarak ilan ediyorsun. Farkında mısın? Kendimi bildim bileli babam sana karşı kötü bir söz söylemedi. Hasta olduğunda yemeğini yapan, ilacını veren etrafında dönen oydu. Sen konuştuğunda sözünü kesmiyor, dinliyordu. Bu halin ne anne?”
Seher teyze ilk önce kızına baktı. Yutkunarak başını öne eğdi. Oturdukları yerde tartışmanın ateşi birden sessizliğe gömüldü.
Mürvet teyze ince yapılıydı. Neredeyse kemikleri dışarıya fırlayacaktı. Ortamı değiştirmek için söze başladı:
“Görümcemin kızı Ayla’yı nişanladılar. Ortaokul bitince evlendirecekler.”
Meraklı bakışlar arasından birkaç kişi:
“Kiminle?”
“Beyaz eşya satan Münir’in oğlu Sedat ile. Kapalı çarşıda ön girişte sağdaki dükkân ve mülkü kendisinin. Merkezi yerde iki katlı bahçeli evi var. Alt katta evlilik hazırlığı yapanlar oturacak. Dededen kalma on dönümlük zeytin ağaçları olan bir tarlaları var. Bilmediğim başka neleri var?
Sedat babası gibi saygılı çocuktur. Ayla’da Hanım kızdır geçinip giderler.”
Seval abla bugüne kadar evlenmemişti. Hiçbir erkekle ilişkisi olmamıştı. Yeni boyattığı kumral saçlarını iki eliyle dalgalandırdı:
“Münir mi efendi? Güldürme beni ayol. Çapkının tekidir. Dul kadınlara kancayı takar. Yıllar önce yukarı mahallenin dul karısı Elmas ile ilişkisi ortalığa yayılmadı mı? Yakınlarda yine dul Nilüfer’in evinde mahallelinin şikâyeti üzerine polis evi basmadı mı? Olan Nilüfer’e oldu. Evini başka bir kasabaya taşımadı mı?
Sedat için kulağıma hoş olmayan fısıldamalar geliyor. Yakında Münir’in oğlu sahnede yerini alır. Ayla’nın başını yakacaklar.
Münir’in karısı Melahat niçin sustu. Kadının gidecek yeri, işi yok! Konuş kız Leyla seninleyim.”
Mürvet teyze konuyu öyle bir değiştirdi ki, konunun altında yüzü pancar rengine döndü. Ya diğer kadınlar? Onlarda gerçekleriyle yüzleşememekten örf ve adetlere sığınmışlardı.
Leyla Seval ablasından aldığı destekle:
“Hepiniz çocukluğunuzu yaşamamışsınız. Buna kadını ve erkeği dâhildir. Sen onunla, bununla, şununla evleneceksin. Kadın kısmı okumasa da olur mantığı dümdüz gitmiş. Erkeği işini bilir olmuş olmasına ama ne kadını nede erkeği işini bilmiş. Her şey kısır döngünün içinde yoz kültürle dönmüş.
Erkek kadınına şiddet uygulamış. Korkutmakta bir şiddettir. Bir araya geliyorsunuz; aynı kısır döngü içinde konuşuyorsunuz. Sizin dışınızda da kadınların yaşamı ve mücadelesi var.
Öğretmenim bir kadın olmakla birlikte düşüncesi sizlerden farklıdır. Mutluluk oyununa son verseniz de gerçeklerle yüzleşseniz.”
Leyla’nın annesi kızının bu derece değiştiğini ilk defa fark ediyordu. Ne söyleyeceğini, yapacağını bilemez haldeydi. Ya diğer kadınlar?
Hüseyin Habip Taşkın/19.12.2020