KARASU’daki
“KAZ DAĞLARI…”
Saat, akşam sonrası
9.00 civarları…
*
Karasu’da, Kokoz’un mağazasında
seyrettiğim, Fenerbahçe’nin yenildiği
ve burnumdan soluduğum maç
sonrası, Küçük boğaz’daki
evime dönüyorum.
*
Göl’ün üzerindeki köprüden
geçerken, Göl ile Denizin birleştiği
yere doğru başımı çevirdiğimde,
müthiş bir “ışık hareketi” görüyorum.
*
Derhal geri dönüp
deniz kıyısına vardığımda,
koca koca dozerler ve kamyonların
kum çaldıklarını görüyorum…
*
Derhal eve giderek Kaymakamı
telefonla arıyorum ve Deniz kenarından
kum çalındığı ihbarını yapıyorum…
*
Kaymakam’ın bana verdiği cevap
“Ben Emniyet Müdürü müyüm “lan”,
git emniyete haber ver” şeklinde
ve telefonu yüzüme kapatıyor…
*
Sinirler tepemde ,
telefonun başında kala kalıyorum.
Bu sefer ben de 718 11.. telefonu
tekrar çaldırarak karşıma çıkan
Kaymakam’a “Ulan i..e, telefonu
yüzüme ne kapatıyorsun” deyip
devletimin bekçi diye Karasu’ya
oturttuğu bir kimsenin bu derece
galiz hakareti karşısında ben gece
uykusuz kalacağıma o “yorganları
yırtsın” diyerek ben de telefonu kapatıyorum…
*
Ve, ertesi günü, duyarlı
siyasi parti ilçe başkanları ile
el koyduğumuz hırsızlığın, ne de
hem sinsi hem de aleni nasıl da
koruma altına alınarak
her şeyin yasal olduğu yani
kıyıdan çalınarak bir yerlere
satılarak haksız kazanç elde
edilmesinin, kitabına uydurularak
nasıl da yasa çerçevesine
sokulmaya çalışıldığını hayretler
içerisinde görüyorum…
*
Kum çalan şirket, Sakarya
merkezli ve yönetim kurulu
üyeleri “İktidar yanlısı” hatta
birisi İl Yönetim Kurulu üyesi…
*
Gidiyorlar, Sakarya Üniversitesine
bağlı Sapanca Meslek Yüksek
Okulu ilgili bölümünden deniz
kıyısında kum içerisinde bulunan
Silisyum madeni için Küçük boğaz’dan
Sakarya’nın denize döküldüğü
Yenimahalle’ye kadar ki 10 kmlik
alanı “Maden Aramaya Müsait
Alan” raporu veriliyor…
*
Bu rapor Enerji Bakanlığına veriliyor…
(Tabii ki iktidar il milletvekilinin;
“bu adamlar bize destek veren
sağlam partililerimizdir” fısıltısıyla)
*
Bakanlık Sakarya Valiliğine ;
Sen olumlu görürsen ruhsat
verebilirsin diye topu Sakarya
Valiliğine atıyor…
*
Sakarya Valiliği bu raporların düzmece
olduğunu bile bile topu Karasu
Kaymakamlığına atıyor…
Benimle yaşadığı nahoşluklar
sebebiyle topun “Ateş” olduğunu
ve yakıcı olduğunu bilen zamanın
kaymakamı bir üst yazıyla “Ateş Topunu”,
“Bu alanlar Belediye mücavir
alanında olduğundan” bahisle
Enerji Bakanlığının Valiliğe
gönderdiği ve en son, da
makamımıza gelen bu kararın
Karasu Belediye Başkanlığı tarafından
verilmesi gerekliliği bir üst yazı ile
“Belediye Başkanlığının” önünde
dururken, Belediye Başkanı da
“başımda Muzaffer Tatlı diye bir bela var.”
Ben imzalayamam bunu, ama
mesainin bittiği Cuma gününden
sonra yani Cuma Cumartesi ve
Pazar günleri bu işi yapabilirsiniz
diye şirket yetkililerini de
kırmadan yazılı değil ama
sözlü “Olur” veriyor…
*
Şirket de, işte benim gördüğüm
Cuma günü gecesi başladığı talan ile
(Güya maden arıyor) malı götürüyordu…
Bir kaç hafta devam etti bu talan…
Durduramadık. Harita Mühendisini
getirip kum çalınan alanı en-boy ve
derinlik olarak ölçtüğümüzde
10 bin kamyon kum çalındığının tespitini yaptık…
(İtalya’nın Sardunya Adası’nda
tatil yapan bir çiftin plajdan aldıkları
bir pet şişe içesindeki deniz kumunu
(Hatıra için aldık demelerine rağmen)
kaçırırken yakalandıklarında 1 yıldan 6 yıla
kadar cezalandırmak üzere mahkemeye
sevk edildikleri ve 3 bin dolar ceza verildiği
olayını da belirterek kıyaslama yaparsak)
*
İktidar yanlıları karşısında hiçbir
şey yapamadım…Üstelik yakınlarım
dahil herkes bana düşman kesildi.
Hiç kimse benimle birlik görünmek
istemiyordu iktidar gücü karşısında.
*
Jeoloji mühendislerine sorduğumda
kıyıdan alınan kumun, denizin içeriden
tekrar kıyıya vereceğini ama
buna karşılık denizin karaya
doğru hareketi olacağı hatta
deniz seviyesinden aşağıda
rakımı olan Karasu’nun sular
altında kalacağını bilgisini alıyor
ve feryat ediyordum Karasu’da o günlerde…
*
Anlattım..! Bağırdım..! Çağırdım..!
Ama gözünü “Para,” “Rant” ve
“Neme lazım, benim iktidarla
aram kötü olmasın” zihniyetinin
hakim olduğu Karasu deniz
kıyısında arsaları bulunanların,
deniz içerinde kaldığını görmeleri
sonucunda feryat figanlar başlamıştı…
*
Şu an Karasu için mücadelesi sonucu
“Ümraniye Cezaevinde” 5 senedir
güya, yüce makamlara hakaret davalarından
hapsolunan, Turhan Pişkin dostumun
hapse girmeden yaptırttığı “T” şeklindeki
taş duvarlarla deniz kıyısı şimdilik
kurtuldu gibi…
Ama denizimiz kurcalandığı için
artık çok pis ve dip akıntıları ile
boğulmaların arttığı ve denize
girmenin yasaklandığı ve bütün
bu olumsuzluklardan sonra
“Akıllı İnsanların” değil, cumbur lop
daire alıp “Ben Karasu’ya yazlığa
gidiyorum” diye Sivas’ın bilmem ne
ilçesinin bilmem ne köyündeki
ana babasına hava basan ve
son günlerde de Suriyeli elek altı ile
birlikte çapsız Arapların rağbet ettiği
“Turistik(?) Belde” haline geldik…
*
“Yüce Tanrı’nın yıllardır şifa
kaynağı olarak sunduğu altın
değerindeki kumların talanına
yıllar evvel sessiz kalmakla
SEN..! EY KARASU..!
göz göre göre oynanan
alavere dalaverelerle “deniz
kıyısındaki Kaz Dağlarını” kaybettin…
*
Ayrıca, yağmalattığın topraklarını
“OSB” yapacağız yalanlarına
Kanarak, bundan böyle sel suları
ile debeleşip duracaksın ne yazık ki…
*
O peşkeşlettiğin topraklar karşılığında
aldığın son model arabayla hava at..!
Evindeki mobilyayı son model yap..!
Çocuklarına son model cep
telefonları al..!
“Uyandırma Kerizi” diye seni
yutmaya çalışanlara karşı
ne zaman uyanacaksın…
Ne zaman biliyor musun
“Bela” sana bulaştığında…
O zaman da ne yazık ki,
iş işten geçmiş olacak…
NOT ;
(Anılan olaylar ANAP iktidarı
ve Belediyesi döneminde cereyan etmiştir.
Sonrası Belediyelerde de
bu çalmalar çeşitli bahanelerle
hızla devam etmiştir)
Yazar: Muzaffer Tatlı