1970’li yılların ortalarıydı…
Taa okyanus ötesinden bir proje tezgaha kondu
Projeyi başlatan, dönemin Amerikan Milli Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger idi.
Projenin amacı: Türkiye ve çevresinin etnik ve mezhep tabanlı olarak ve Amerikan çıkarlarına uygun şekilde yeniden formatlanmasıydı!
Haziran 1978 tarihinde Kissinger’in hamiliğinde ve tarihçi Bernard Lewis’in başkanlığında Princeton Üniversitesinde gerçekleştirilen geniş katılımlı bir toplantıda; Türkiye ve çevresinin, 19’uncu yüzyıldaki mezhep ve inançlara göre sınırlarının yeniden çizilmesi öngörülüyordu!
Açık CIA olarak da bilinen “Stratford”da baş jeopolitik analist olarak çalışan Robert D. Kaplan “On the Coming Anarchy On Our Planet” isimli makalesinde, daha 1994’te “Türkiye önümüzdeki yıllarda elinden çıkacak olan GAP’taki barajları niye inşa etti ki?” diye soruyordu! Adamlardaki özgüvene bakın… (Bu kişinin soyadı tanıdık geldi değil mi? İşte bu emperyalist batı her zaman “mühre” kullanmayı çok sever)
ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice 7 Ağustos 2003 tarihinde Washington Post gazetesinde yayınlanan yazısında: BOP ile, Türkiye dâhil 22 ülkenin sınırlarının değiştirileceğini yazmıştı.
Ondan sonraki süreçte yaşanan Arap Baharı’nın nasıl bir “Arap Kışı” ve hatta “Arap kıyımı” olduğunu gördünüz. Çünkü emperyalist Batı’nın askeri ve ekonomik kazanımlarının hepsinde maalesef ki masum, garip ve Müslüman kanı akmıştır!
Gördüğünüz gibi, neredeyse her şeyi açık açık yaptılar. Ustalıkları ise, şeytani planlarını çok güzel ve masum kılıfların içerisinde sunmuş olmalarıydı. Plan çok, kılıf da çoktu!
Amerikan Misyoner Teşkilatınca, Anadolu’ya gönderilen misyonerlere; “…bu mukaddes ve vaat edilmiş topraklar, silahsız bir Haçlı Seferiyle geri alınacaktır.” talimatı verilerek misyonerliğin gerçek hedefi ortaya konulmuştu ve Hıristiyanlığın karargâhında oturan Papa II. John Paul: “Birinci binyılda Avrupa, ikinci binyılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü binyılda ise Asya Hıristiyanlaştırılacaktır” demişti.
Aslında ülkemizde misyonerliğin tarihi çok eski. Ama biz isterseniz eskiyi eskide bırakalım ve biraz daha yakın zamana ve günümüze bakalım.
20 küsur yıl önce Daniel Wickwire adında bir ABD vatandaşı ülkemize geliyor ve Ankara Gaziosmanpaşa’da bir ev tutuyor ve misyonerlik çalışmalarına başlıyor. İlk başlarda sadece beş Türk gencini devşirebiliyor ama yıl 2004 olduğunda Türk hükümetinin misyonerlerin önünü açan uygulamalarının da etkisiyle ev kiliseleri hariç Evanjelist kilise sayısı 100’ü geçiyor, İslam’ı terk eden ve Evanjelist Hıristiyan olan Türk genci sayısı ise 3000’i geçiyor! Yıl şimdi 2019 şimdiki sayılarını varın siz hesaplayın. İşte bu Daniel Wickwire 22 Aralık 2004 tarihli Tempo Dergisi’ne verdiği mülakatta hiç çekinmeden “GAP Armegadon için kuruldu.” diyebiliyor.
Ne oluyorsa, emin olun son yıllarda daha çok oluyor!
Birkaç örnek daha vereyim, vereyim ki konu çok daha iyi anlaşılsın.
Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun en büyük Ermeni kilisesi olan Surp Giragos Kilisesi 2011 yılından bu yana Diyarbakır’da faaliyet göstermektedir.
Başlangıçta bir tek Hıristiyan’ın dahi yaşamadığı bölgelerde açılan bu kiliselerin en büyüklerinden biri de, 1994 yılından beri faaliyette bulunan ve 2003 yılından sonra mekân ve cemaat olarak daha da büyüyen Diyarbakır Protestan Kilisesi’dir.
Bu kilise; 1991 yılında Diyarbakır’a gelen bir adet misyonerin başlattığı çalışmalar sonucu ve devletimizin çıkarttığı yanlış yasalar suiistimal edilmek suretiyle, bugün kayıtlı üye sayısı binlerle ifade edilen bir misyonerlik kurumu halini almıştır.
Görüldüğü gibi ülkemizde meydanı boş bulan binlerce misyoner cirit atmaya devam ediyor! Ne yazık ki, hiçbir misyoner örgütün amacı ve önceliği ilahi değildir. Hepsinin amaçları öncelikle siyasi, sonra iktisadi ve en son kılıf olarak ilahidir.
Bu arada İstanbul Alman Kilisesi’nin Rahibi Holger Nollmann; “AKP Hükümeti ile çok uyumlu çalıştıklarını, Hıristiyanlığın doğduğu topraklara Hıristiyanların yeniden kavuşacağını” belirtiyor ve Recep Tayyip Erdoğan’ı “Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi başbakanı” olarak tanımlıyor.(Deniz Som, Cumhuriyet Gazetesi 11 Mart 2005)
Yine, ABD’nin üst istihbarat teşkilatı olan “National Intelligence Council” 2012 yılında yayınladığı “Küresel Eğilimler Araştırması” raporunda Türkiye’nin 2030 yılına kadar bölünmesini öngörüyor!
Peki bütün bunları niye anlattım?
Çünkü bu günlerde bu şer yuvalarına önemli bir yuva daha eklenmek üzere.
Kiliseleri pek seven AKP’nin (Müslüman) Cumhurbaşkanı, 03 Ağustos 2019 günü, yani daha iki gün önce Cumhuriyet tarihinin ilk Süryani Kilisesi’nin temelini bizzat attı!
Süryani Kadim Vakfı Başkanı Sait Susin: “Cumhuriyet tarihinde bir ilki yaşıyoruz. Temeli atılan bu kilisenin, özellikle izinleri konusunda Cumhurbaşkanımızın çok büyük destekleri oldu.” dedi.
Bu kilise meselesi açılmışken, Devlet istatistik Kurumu Anadolu’da açılan kiliseler konusunu ve Hıristiyanlaştırılan Müslüman Türk gençleri konusunu görmezden geldiği için güncel rakamları tam olarak bilemiyoruz.
Fakat elimizde çeşitli veriler de yok değil.
Güneş Gazetesi’nin 08 Kasım 2010 tarihinde manşetten verdiği “Satılık Tarihi Camii” başlıklı habere göre; 2003’ten 2010’a kadar geçen 7 yıl gibi kısa bir dönemde, Türkiye’de tam 37.000 kilise veya ev kilise hizmete açılmıştır. Psikolojik Savaş kitabının yazarı Tahir Tamer Kumkale’ye göre, bu kiliselerin 30.000’e yakını; 2005 / 2007 yılları arasında, 2-3 yıl gibi kısa bir sürede açılmıştır.
En son olarak da, 2012 yılında 4’üncü Kocaeli Kitap Fuarı’nda bir konuşma yapan Araştırmacı Yazar, Gazeteci ve Belgesel Programcısı Banu Avar; “Türkiye’de 54 binin üzerinde kilise ve ev kilisesi olduğunu ve bu kiliselerin en yaygın olduğu illerin başında da İzmit’in geldiğini” söylemiştir.
Bütün bu haber ve demeçlerin hiçbiri şimdiye kadar tekzip edilmiş değildir.
“İyi de neler oluyor?, Asıl amaç nedir?” diyeceksiniz.
Olan şey şudur: Anadolu coğrafyasını kendine vatan yapmış olan Müslüman Türk Milleti’ni Anadolu’dan kazıyıp atmak, atamazsa dönüştürüp köleleştirmek, kendine benzetmek ve mümkünse yok etmek için yanıp tutuşan şer odakları, yeni yeni tezgahlarla işlerinin başında ve emellerinin peşindedirler!
İçerideki ve dışarıdaki destekçilerini de kullanarak dediklerini ve dahi aht ettiklerini yapmaya çalışmaktadırlar!
Hepsi bu!!!
Takdir Büyük Türk Milleti’nindir.
Yazar: HASİP KARAGÖZ