Sevgili okurlar, Bugün bu köşeden sizlere, biraz “Avrupalı Türklerden” söz etmek istiyorum: Onlara bizler hep, “gurbetçi” dedik.. Hatta daha ileri gidenlerimiz oldu.. Onları “gavurcu” olarak tanımladı! Kimileri ise, onlara “Almancı” diyerek, farklı bir başlık açtı.. Kısacası yaban ellerde “yabancı”,Türkiye”de “Alamancı “ veya “gurbetçi “ olan insanlarımız artık, “Avrupalı Türkler” olarak anılmak istiyor.. Haksız değiller hani! Avrupalı Türkler! Onlar,1961’li yıllardan itibaren, geleceklerini garanti altına almak, küçük bir işyeri kurmak, bir traktör alıp, çiftinin, çubuğunun peşinde yuvasını kurmak, ailesine katkı sağlamak, ülkesinin refah seviyesini artırmak için yurt dışına çıkanlarımızdan başkaları değildi.. Yıllar, yılları kovaladı 1961’li yıllardan 2019’lu yıllara geldik.. Bu yolda ne sevdalar, ne hayaller vardı.. Öyle ya yaban ellerde, bir miktar para kazınıp, yurda dönmek ve kendi geleceğini, yaşamına yön vermek isteyenlerin hikayesiydi bu! Yurdun birçok ilinden İş ve İşçi Bulma kurumuna yazılanlar, bir, bir yurt dışına çıktılar.. Ne dil, ne yol, ne iz biliyorlardı.. Kimileri uçak ile kimileri tren ve otobüslerle, sınır ötesi ülkelere yelken açtılar.. Kimileri gittikleri ülkelerde, davul zurna ile karşılandı.. Kimileri, bir zamanlar televizyonların en renkli dizilerinden biri olan “Kunta-Kinte” dizisine konu olan “köleler” olarak adlandırıldı.. Modern köleler! Ama öyle değildi.. Bu modern köleler için yatacak yerler, çalışacak alanlar, sosyal mekanlar hazırlandı.. Ama yeterlimiydi? Hayır, hayır! Bu büyük göç, başlamıştı bir kere… Ne gönderen, ne de bu büyük göçü kabul edenler hazır değildi!.. Uzun bir süre kadınsız bir hayata alışmak zorunda kaldılar.. Kendi kahvaltıylarını hazırlayıp, çamışlarını yıkayıp, bir kalıp sabun ile iğreti alanlarda kalıp, yakındılar.. Öyle, yeni yaşam alanın adı “gurbet “ idi.. “Duvarı nem, sürgünü gurbet öldürür” biliyorlardı.. Telefonun tellerine türküler yakıp, bir uçu yanık mektuplar atıldı sılaya!.. Ne sevgiler, ne hayaller dile getirildi.. Ne sevgiler, ne hayaller!.. “Allı turnam, bizim ele varırsan..” diye başlayan türküler ile telli turnalar uçurtular anavatana.. Hasret üzerine şarkılar gönderildi, Türkiye’nin Sesi Radyosu’ndan.. Oğluna hasret annaler ve babalar, evlatlar, eşler, sevgililer.. Ne günlerdi o günler.. Ne günler… Bir gurbet türkücüsüne adı çıkan Yüksel Özkasap, ne içli, ne acıklı türküler seslendirdi onlar için.. Bir “habbe” ekmek parası için gittikleri ülkelerde kök salan, yeni bir gelecek için hayata tutunalar, farklı kültürler içinde yeni bir yaşamı benimseyerek, oralarda kalmaya karar verdiler.. 1968’li Yıllardan itibaren yanlarına eşlerini, çocuklarını alanlar, bulundukları ülkelerde, yeni nesil Avrupalı Türklerin temellerini attılar.. Farklı kent ve ilçelerden,köylerden gelen insanımız, oralarda birlik ve beraberlik içinde, sosyal hayatın içinde yer almaya başladılar.. Birbirinden farklı dernekler kurdular, ibadethaneler, işyerleri açmaya başladılar.. Artık onlar,Türkiye ile Avrupa ülkeleri arasındaki yeni gönül elçilerimiz idi.. Yeni gönül elçilerimiz, ya da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın deyimi ile “Alperenlerimiz” idi.. Yıllar, yılları kovaladı.. Türkiye ile Avrupa ülkeleri arasında köprü görevi gören insanlarımız, yeni bir yolun da hayata geçirilmesinde önemli rol oynadılar.. Öyle ya, adı gurbetçi olanlar,”gurbet yolunun “ ilk yolcuları oldular.. Dün, bu yolda olanların anısına Brüksel’den yola çıktım.. Eşim Fatme Çetin-Cinal, kardeşim Hüseyin Cinal ile birlikte yola koyulduk.. O karda ilk iz yapanların tercih ettiği güzergahtan, anavatana doğru yol almaya başladık.. Akın, akın Türkiye’ye koşan ve hasret kervanları oluşturanların hikayesi anlatılacak gibi değildi.. Tuna Nehri üzerinden geçmek,bizi alıp götürdü,tarihin derinliklerine.. Ah be Tuna Nehri.. Ne sevgileri, ne hasretleri alıp götürmedin mi Karadeniz’e? Bizim için “akmam” diyen Tuna Nehri.. Otomobilimizin müzikçalarında yer alan türkülere eşlik ederek, Almanya’ya, oradan Avusturya üzerinden Slovenya’ya ve oradan da Hırvatistan, Sırbistan ve Bulgaristan’a ulaştık.. Gün batımlarında hayallerimiz kaldı.. Gün doğumlarımızda ne hayallerimiz vardı.. Bu topraklara, bir zamanlar ayak basmış, Alperenleri hatırlamamak olur mu? Bulgaristan dağları üzerinden güneşin doğuşunu izlemek, bizi farklı duygu seli içine kattı.. Edirne Kapıkule öncesi yolumuzu kaybetmemek için durduğumuz köyde, “Edirne Kapıkule” diye sorduk.. Belli ki, bir Türk kadını, güzel bir Rumeli şivesi ile yolu tarif etti.. İşte tarihin içinde, sınır ötesinde kalanlarımızdan biriydi o.. Ah Rumeli, ah! Gümrüklerden, bir solukta geçtik.. Bu güzergahta, bir tek Sırbistan’da biraz sıkı ve disiplinli bir geçiş var.. Hatta bizim de otomobilimizi aramak istediler.. Bir saat kadar bekletildik.. Sonra yola koyulduk.. Bulgaristan’da biraz yığılma olsa da, yarım saat içinde geçiş yaparak, Edirne Kapıkule Gümrük Kapısı’na vardık.. Selam Türk’ün şanlı Bayrağı’na.. Rahat bir geçişten sonra, bizi Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları temsilcileri lokum ile karşıladı.. Hey gidi günler, hey! Nereden, nereye? Vatanda olmak, o güven, o hasret bitimi, işte buradan başlıyor.. Kapıkule’den, İpsala’dan ve diğer kapılardan.. Ne gurbetçi, ne yabancı, ne Alamancı?.. Aç koynunu ben geldim,Türkiye’m! Oradan İstanbul daha yakın… Hele Sakarya’m, daha yakın.. Size elbette, daha anlatacaklarım var.. Avrupa’daki Sakaryalılardan, vatandaşlarımızdan, onların başarılarından, başarısızlık ve yıkımlarından tabii ki söz edeceğiz.. Mesut Özil’in çalımlarında keyiflenen sporseverler gibi Kubat’ın, Hadise’nin türkü ve şarkıları ile çoşanlarımızı, iş hayatında, siyasette ve diğer alanlarda başarıyı yakalayanların hikayesi burada bitmez.. Kısacası bu türkü burada bitmez.. Sizlere, serin, soğuk pınarlardan selamlar getirdik.. Bu selamlar, bu yıl izine gelemeyenlerin, hasreti bir yıl daha erteleyenlerin selamlarıdır.. Lütfen kabul ediniz.. Onlar bizim insanımız, uç-beylerimiz, ya da Alperenlerimiz, gönül elçilerimiz.. Onlar Türkiye’nin yurtdışındaki güçü, kuvveti, temsilcileri.. Lütfen onları, hoş karşılayalım!.. Onlar, ne Alamancı, ne yabancı!? Onlar, bizim insanımız, bizden, sizden biri.. Onlar, bu toprağın evlatları..
Hoş geldiniz’i barı esirgemeyeniz! Hoş geldiniz’i!..
Selamlar olsun!
Yusuf Cinal