Prizren;Suzi Çelebi’nin Sokakları Sofraları Gönülleri Gül Kokulu Şehri / Fahri Tuna
Prizren’i çok severim. Neden çok severim, bilmem, bilemem. Sevginin bir izahı, bir sebebi, bir açıklaması olmuyor, bilirim.
Şadırvandan su içen yedi kere daha gelir şeklindeki atasözü ne kadar gerçektir bilmem bilemem, ama iyi bildiğim; şadırvandaki harika ve doyumsuz Şar Dağı suyundan defalarca içtiğim, – bu sebepten midir bilinmez – Prizren’e en az otuz kere geldiğim, her gelişimde de doyamadığımdır.
Her gelişimde ilk yaptığım Sinan Paşa Camii’nde huzur teneffüsüdür. Bitişiğindeki çay ocağında limonlu mentollü Balkan çayı yudumladığımdır. Sonra hemen üç dükkân ötede Besimi’de tadı doyumsuz Prizren çüftesi (siz onu kaşarlı köfte anlayın) taam eylediğim, üzerine, karşıdaki şadırvandan bol bol su içtiğimdir. Akdere kıyısında şehri tarihi medeniyeti teneffüs ede ede yürüdüğümdür. Osmanlı’ya 22 divan şairi armağan eden Prizren’de tarihteki her şairini temsilen Suzi Çelebi merhumun – adeta yerle yeksan hâldeki – türbesini ziyaret edip bir Fatiha okuduğumdur. Sonra da Halveti Tekkesinde postnişin Âbidin Şehu’ya selâm verdiğim, hu hular arasında Maraş Camii’ne yürüdüğümdür. Bu dünyadaki sırat köprüsü misali iki dünyayı birbirine bağlayan Taş Köprü’den geçtiğim, Altı Kızlar Çeşmesi’nde soluklandığım, Melami Tekkesi önünde durup kaybolup gittiğimdir.
Sonra Mamuşa’ya, kalbimin kasabasına, kardeşlerim dostlarım ağabeylerime doğru yola çıkışım, kendimi Tokat, Eskişehir yahut Adapazarı’nın bir kasabasındaki güven ve huzurla Mamuşa sokaklarını arşınlayışım, Resmiye – Nihat Hoşsevenlerin sofrasında hem lezzet hem de huzuru lokma lokma yudumlayışımdır.
Fahri Tuna yazıyor
Fahri Tuna yazıyor