1. Haberler
  2. Dünya
  3. Sen ağlama Gazzeli çocuk?!

Sen ağlama Gazzeli çocuk?!

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Gazze Soykırımı ve Yahudiler..
İnsanlığın gözleri önünde, bir soykırım suçu işleniyor.. Hem de acımasız ve savunmasız insanların evleri başlarına yıkıldı, aç ve susuz bırakıldılar.. Bu zulme maalesef dünya ülkeleri, insanlar kayıtsız kaldılar.. Timsahın gözyaşlarını akıtanlar, gerçekler karşısında, başlarını kuma sokarak, eyyamcılık rolü üstlendiler..

Gazze. çocuklar ve tank

Prof. Dr. Alaeddin Yalçınkaya

Gazze Soykırımında Netanyahu ve Yahudiler

İsrail’in köklü gazetelerinden Haaretz’de Nir Hasson imzalı manşetten verilen yazı “BM Raporlarına Göre Gazze’de Yetersiz Beslenme Sorunu Yaşayan Çocukların Sayısında Keskin Artış” başlığını taşımaktadır. Siyonizmin sesi yanında liberal özellikleriyle de bilinen Haaretz’deki bu yazı, Gazze Soykırımını hafife alsa da önde gelen bir Yahudi medya organı olarak vahşeti gündemine alabilmesi önemlidir. Yazıda Gazze’de kötü beslenme ve açlık tehlikesiyle karşı karşıya olan çocuklar hakkında BM raporlarından rakamlar nakledilmektedir. Genellikle Yahudi kökenli yorumcular bu gerçeğin İsrail’i zor durumda bırakacak bir süreç olduğunu yazmaktadırlar.

“Soykırım” pek kullanılmamakla birlikte “Filistin’de beslenme sorunu” benzeri başlıklı haberler Siyonizmin sesi durumundaki başta New York Times, Washington Post olmak üzere küresel etkiye sahip medya organlarında daha sık görülmeye başlandı.

İsrail’deki bazı grupların hükümeti “Gazze’de soykırım suçu işlemekle suçladığı” haberler ve yorumlar da artmaktadır. İsrailli yazar David Grossman, Gazze’deki açlık ve yıkım öyle bir aşamaya geldi ki bunun adı ancak “soykırım”dır, konulu bir makale yazdı. Bu yazıdaki önemli tespitleri İsrail parlamentosunda okuyan muhalif milletvekili Ofer Cassif, yaka paça kürsüden indirilerek susturuldu. Belirtmek gerekirki meclisin yarısı Netanyahu muhalifi olduğu halde Cassif’in kürsüden indirilerek susturulmasına sessiz kalındı. Muhalefet cephesi dahi sükut ederek Netanyahu zulmünün eleştirilmesine karşı çıktı. Halbuki Ortadoğu’nun tek demokrasisi olduğu iddia edilen bu ülke parlamentosunda Cassif’e, varsa yanıldığı hususlarda cevap verme imkanı vardı.

Başta ABD olmak üzere batılı ülkelerde Filistin lehine gösterilerde Yahudiler de ön saflarda görülebilmektedir. Bütün bunlara karşın Netanyahu’nun önemli ölçüde siyasi geleceğini kurtarmak, yolsuzluklarına sis perdesi stratejisine dayalı vahşeti karşısında İsrail ve dünya Yahudilerinin sesi oldukça zayıf kalmaktadır. Soykırıma dur diyen üniversitelerin cezalandırılması da Siyonist lobinin eseridir. Bütün bunlara karşın “Gazze’yi işgal planı” da kabul edilmiş ve Yahudi kamuoyu bunu memnuniyetle karşılamıştır. İki yıldır Gazze yerle bir edilirken hangi plan uygulanıyordu sorsunun cevabı ise İsrail ordusunun kesin başarısızlığı olup ayrı bir konudur.

Gazze Soykırımı, tarihin en kapsamlı soykırımlarından olmayabilir. Ancak iletişim imkanları sayesinde bu soykırım, dünyanın en yoğun izlediği ve bilgi sahibi olduğu, buna karşın kamuoyunun en fazla (yaşananların ciddiyetine göre) ilgisiz kaldığı örnek durumundadır. Filistin’de Müslümanlara yönelik soykırım kapsamındaki zulümler İttihat ve Terakki Yönetimi döneminde başlamış, İngiliz mandasında şiddetlenmiş, İsrail’in kurulmasından sonra zirveye çıkmıştır. Bununla beraber dünya kamuoyu, bu coğrafyada her gün binlerce Müslümanın kurşuna dizildiğini, yüzlerce köyde sağ kalanın bulunmadığını çok sonra öğrenebilmiştir. 7 Ekim 2023’ten sonra yaşananlardan günü gününe haberdar olunmakta, Siyonist medyanın ve güç odaklarının bütün çarpıtmalarına karşın vahşet kamuoyundan saklanamamaktadır.

Yaklaşık bir asırdır Filistin’deki uygulanan soykırım, bazı yönleriyle tarihin en uzun süreli örneklerinden olabilir. Bununla beraber Xi Jinping iktidarıyla şiddetlenen, 2017’den beri her türlü teknik, biyolojik, psikolojik yöntemlerin de uygulandığı Doğu Türkistan’daki soykırımın çok daha kapsamlı, etkili ve kalıcı olduğu görülmektedir. Doğu Türkistan’da soykırım kapsamındaki öldürme, sakat bırakma, doğumları engelleme, çocukları/bebekleri Çinlileştirme yanında yaygın bir şekilde zorla ağır işlerde çalıştırma, işkence ve kadınlara tecavüz, tecavüzden doğan çocuklar Çinlileştirilirken anneleri ölüme terketme gibi başka coğrafyalarda görülmeyen vahşetler sistematik bir şekilde uygulanmaktadır. Müslümanların böbrek, kalp, göz sıvısı gibi organlarını zorla alarak pazarlama, organları alınanları ölüme veya körlüğe mahkum etme gibi çeşit çeşit işkence, sakatlama ve öldürme koleksiyonları bulunmaktadır. Çin’in işkence kamplarından sağ çıkanların da bir deri – bir kemik kaldığı görülmektedir. Bununla beraber Gazze’de açlıktan ve susuzluktan ölenlerin, susuzluktan böbrekleri çürüyenlerin ve sakat kalanların oransal olarak daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. Nitekim Grossman’ın ifadesine göre 7 Ekim 2023’ten sonra İsrail saldırısı altındaki Gazze’de toplam can kaybı 60 bin 933 olduğu halde açlıktan ölenlerin sayısıysa 180 bin ve bunların yüzde 93’ü çocuk. Bu rakamlarda mesela kalıcı sakatlananlar yer almamaktadır.

Doğu Türkistan’da yaşananlar, bir şekilde naklen muhtemelen on binlerce çalışanın videolarından sızanlardan, bizzat kamplardan kurtulanların beyanlarından, hatta Çin resmi belgelerinin ifadelerinden öğrenilebilmektedir. En önemlisi 10 yıla yaklaşan bu vahşet iddialarına karşın Doğu Türkistan coğrafyasına giriş-çıkış mümkün olmamaktadır. “Urumçi’ye gitttim, soykırım görmedim” diyen diplomatımıza hangi kampları ziyaret ettiğini, hangi şehirleri, köyleri gezdiğini sorduk. Diplomatik kısıtlılığı bahane eden ekselansları, diplomatların gezi serbestliğinden haberdar olmadığını da ifşa etti. Gazze’de olanlardan ise günü gününe haberdar olma imkanları son derece önemli olduğu halde, bir kısmına temas edilen bu veri akışı Filistinlilere zulmü normalleştirmek, sıradanlaştırmak, hatta meşruiyet kazandırmak stratejine mi dayandığından şüphelenmekteyim. Buna karşın Siyonist lobinin güçlü olduğu batılı ülkelerde Filistin lehine alınan kararlar bu şüphemi kısmen gidermektedir.

İsrail’in Filistinlilere yönelik zulmü sadece Gazze’de değil, Batı Şeria’da ve Kudüs-ü Şerif çevresinde de tırmanarak devam etmektedir. Hapishanelerde onbinlerin maruz kaldığı işkenceler, birçok bakımdan Doğu Türkistan kamplarındakine benzemektedir. Netanyahu’nun çatışmaları tırmandırma ve genişletme stratejisi çerçevesinde, Arz-ı Mev’ud iddiasıyla diğer coğrafyalara da saldırılar düzenlenmektedir. Sorun, bu şiddet ve soykırım sadece Netanyahu’nun veya onun koalisyon ortaklarının mı eseri, yoksa bütün Yahudilerin bu vahşette hissesi var mı?

Özellikle Müslüman Arap yöneticilerinin lafta kalan kınamaları dışında İsrail’e dokunacak bir çıkışta bulunmamalarının sebebini Netanyahu daha başta açıklamıştı: “Koltuklarınızı bize borçlusunuz!” Bu yöneticiler listesinde, yanı başındakilerin çoğu öldürüldüğü halde halen minderini koruyan İran gerçek liderinin de bulunması mümkündür. Zaten şimdiye kadar yaşanan sözde İran-İsrail savaş oyunlarındaki sahneler bunu göstermektedir. Türk cumhuriyetlerinin Doğu Türkistan için olduğu gibi Gazze Soykırımı karşısındaki sessizliği ürkütücüdür. Petrolünü Türkiye üzerinden İsrail’e satan Azerbaycan’ın ikna edilmesi, böylece Ankara’nın da vurucu adımlar atması, uluslararası hukuktan doğan soykırım kapsamındaki yetkilerin kullanılması gerekmektedir. Azerbaycanlı kardeşlerimizin “Hocalı katliamı yapılırken Araplar neredeydi?” mantığının bu coğrafyadaki devletlerin kuruluş süreci ile siyaset, etik veya insanlık açısından geçerliliği yoktur. Çünkü bu coğrafyada yönetcileri seçenler ve yerinde tutanlar halkın kendisi değildir. Çeyrek asırdan fazla Karabağ işgal altında iken İsrail’in veya Siyonist lobinin sonuç alacak bir çıkışı olmamış, bilakis hemen her konuda Ermeni ve Rum lobisi ile işbirliği içinde olmuştur.

Hristiyan batılı ülkelerde yönetimleri zora sokan protestolar, İsrailli turistleri Yunan adasına dahi almayan veya gemiyi limana yaklaştırmayan örnekler son derece önemlidir. Siyonist lobinin güçlü olduğu ülkelerden Fransa’nın Filistin’i tanıma sürecine girmesinde, kamuoyu baskısı önemlidir.

Filistinlilere karşı yıllardır süren vahşetten elbette bütün Yahudiler sorumlu değildir. Ancak 7 Ekim’den sonra şiddetlenen soykırım sürecinde Netanyahu’ya desteğin arttığı önemli bir gerçektir. 7 Ekim’den önce İsrail’de Netanyahu karşıtı gösteriler gittikçe yoğunlaşmaktaydı. Zaman zaman yenileri görülmektedir. Gösterilerin hedefindeki Netanyahu’nun suçu, diğer yolsuzluklar yanında rehinelerin serbest bırakılması için gerekli girişimlerde bulunmamasıdır. Gazze’nin yerle bir edilmesi, onbinlerin öldürülmesi, çocukların açlıktan erimesi Yahudilerin pek gündeminde değil. Grossman benzeri çıkışta bulunanlar ile bunları destekleyenler, binde bir oranının altında gibi. Bu vahşete isyan sesini yükseltebilenler oldukça azınlıkta kalıp genel siyaseti/kamuoyunu etkileyecek düzeyde değil. Aynı şekilde ABD medyasının ve ekonomisinin önemli bir kısmına sahip Yahudi lobisi ve Siyonist Kilise demek olan Evanjelistler de Gazze Soykırımını desteklemektedir. Kabinede kabul edilen Netanyahu’nun son Gazze planı ise bütün Yahudilerin ateş hattına gireceğinin ilanıdır.

Yazıda kullanılan alıntı, kaynak, yapay zeka gibi teknolojiler, yazının sahibinin belirttiği şekilde okuyucuya duyurulur ve yazıların sorumluluğu yazının sahibine aittir.

Prof. Dr. Alaeddin Yalçınkaya

Alaeddin Yalçınkaya, 1961’de Elazığ’da doğdu. Adapazarı Ozanlar Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. 1987-1996 yılları arasında Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nde çalıştı. İ.Ü. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde “Cemalettin Efgani ve Türk Siyasi Hayatı Üzerindeki Etkileri” konulu teziyle 1990’da Yüksek Lisans, “Sömürgecilik-Panislamizm Işığında Türkistan” başlıklı tezi ile 1995’te doktora eğitimini tamamladı. 1993-1994 yıllarında, New York University, Center for Middle Eastern Studies’de visiting scholar statüsüyle araştırmalarda bulundu. 1996’da Sakarya Üniversitesi’nde Yardımcı Doçent, 2000 yılında doçent, 2007’de Profesör olan Yalçınkaya, 2013 yılından beri Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesidir. Yayınlanmış kitaplarından bazıları, “Yetmiş Yıllık Kriz: Sovyetler Birliği’nde Moskova – Türkler İlişkileri”, “Almatı’dan Akmola’ya Kazakistanı’ın Başkenti”, “Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları”, “Etnik Düğümlerden Küresel Kördüğüme Kafkasya’da Siyasi Gelişmeler” başlığını taşımaktadır. Yalçınkaya, Sakarya, Kocaeli, Bahçeşehir, Marmara üniversiteleri ile İstanbul, Şükrü Balcı Polis MYO’nda Uluslararası İlişkiler, Uluslararası Hukuk, Uluslararası Örgütler, Diplomatik Yazışma Teknikleri, Bölgesel Dış Politika, Türk Dünyası ve Kafkasya, İnsan Hakları Hukuku gibi alanlarda lisans ve lisansüstü seviyesinde dersler vermiştir/vermektedir. Evli ve iki çocuk babası olan Yalçınkaya, halen Marmara Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanıdır.

08 Ağustos 2025

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Sen ağlama Gazzeli çocuk?!