Ekrem İmamoğlu’ndan ‘kendinizi siz mi şikayet ettiniz’ sorusuna yanıt
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, kurum tarafından geçtiğimiz günlerde satın alınan Fatih’teki Bulgur Palas da incelemelerde bulundu.
İnceleme gezisinin ardından gazetecilerle bir araya gelen İmamoğlu, medya mensuplarının gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
İmamoğlu, hakkında, Fatih Sultan Mehmet Han’ın türbesine yaptığı ziyarette elleri arkasında yürümesiyle ilgili başlatılan ön incelemeyle ilgili soruya, “Bu tarz gülünç işlerle karşılaşıyoruz. Alıştık artık; ama yapmasınlar bunu. Devletimizin, milletimizin itibarını bu şekilde aşağıya çekmesinler. Bir şekilde devletin yetkili birimleri onlar, imza atıyorlar. Attıkları her imzada, binlerce yıllık devlet geleneğinin temsilcileri olduklarını unutmasınlar. Öyle hareket etsinler” yanıtını verdi.
İmamoğlu’nun sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
“SAVUNMAYA İHTİYAÇ DUYMADIM”
“Fatih Sultan Mehmet Han’ın türbesinde ellerinizi arkadan bağladığınız bir görüntü üzerine, bir ön soruşturma açıldı ve sizden de ifade istendi. Konuya ilişkin yorumlarınızı merak ediyoruz. Nasıl savundunuz kendinizi?”
– Savunmaya ihtiyaç duymadım açıkçası. Tabii ki yazılı bir savunma verdik. Arkadaşlarım detaylarını size paylaşırlar. Ama orada da duygularımı belli etmek zorunda da kaldım. Elbet hukuki birkaç cümle de vardır arkadaşlarımın eklediği; ama bu kadar absürt bir kavram, bu kadar kötü bir -soruşturma başlangıcı diyelim- sürecin ortaya konması, çok kötü bir ortam. Yani o kadar absürt ki, benim izlediğim ve incelediğim kadarıyla bu sabah, bu süreci başlatanın sahibi tam olarak. İş, bakanlıktan başsavcılığa, başsavcılıktan CİMER’e kadar gitti?
“ATA SPORLARI; EKREM İMAMOĞLU’YLA MÜCADELE”
“Siz mi şikayet ettiniz kendinizi? Böyle iddialar var…”
– Absürtlük devam ediyor; yaratıcı, yaratıcı. Zaten gazetecilerin de tartışma biçimi çok acı. Ne yapalım şimdi? Bu soruşturma sürecini başlatan akla, buraya imza atan, onay veren, imza atan akla şunu soruyorum: O zaman şöyle bir durum doğdu artık. Birini elleri arkasında gezerken gördüğünüzde, hakaret etti diye başvurabilirsiniz ve bu karşılık bulur. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’yım. Bir mezarlıkta, bir anıtın önünde eli arkada, rahmetli dedem eli arkada yürümeyi severdi. Bu bir alışkanlıktır yokuş yerlerde. Anlatayım işin ergonomisi açısından. Karadeniz’de rampa bir yerde yürürken, insanlar 90 derece duramaz. Bir eğimle yürürsünüz. Eğimle yürüdüğünüz zaman; -Karadeniz doğa bilgisi vereyim size- elinizi arkaya attığınızda bu size hem bir güç hem de merkezi bir denge yaratır. Karadenizliler bilir. Bu şekilde siz, o rampayı, güç yokuşları daha kolaylıkla çıkarsınız. Bu aslında bir güvencedir. Orada sizi güvenceye alır. Benim de o günkü geleneksel tavrımdan dolayı yaptığım yürüyüş biçimi üzerinden, böyle bir anlam çıkarabilmek ve bu anlamın oraya taşınması, bu anlam üzerinden soruşturma başlatma becerisinin ortaya konması müthiş yaratıcı.
Benim dualarım yetmedi bu insanlara. ‘Allah akıl versin’ duasını yaklaşık iki buçuk senedir yapıyorum. Hala da devam ediyorum; ama yetmedi. İstanbul’da herkes çıksa, inadına böyle yürümeye başlasa ne olacak? Herkes hakkında suç duyurusunda mı bulanacağız? Ne kadar saçma? Kamu yöneticilerinin akıl tutulması, geçen söyledim bu tarz insanlar milli bir spor, ata sporu geliştirdiler. Onların tek derdi Ekrem İmamoğlu’yla mücadele… Onların ata sporu bu.
“İfadeyi kime yolladınız?”
– Cevabımızı, bize tayin olunan müfettişe sunduk.
“HDP’Lİ BAŞKANA ATATÜRK PORTRESİ HEDİYE ETTİM”
“Aynı inceleme kapsamında, HDP’li belediye başkanlarını ziyaret ederek suçluyu övdüğünüz iddiası da vardı…”
– Ben, planlanmış bir Güneydoğu gezisinde, nikahını kıyma sözünü verdiğim bir genç delikanlının Batman’daki düğününe gittiğim bir gezide, o dönem Türkiye Cumhuriyeti kanunları ve yasalarına göre seçilmiş bir belediye başkanını, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ait bir belediye başkanını, seçilmiş bir belediye başkanını ziyaret ettim. Ayrıntıya baktığınız zaman görmeniz gereken değerli bir detay var orada. Ziyaret ettiğimde, kayyumla ilgili fikrimi beyan ettim. Sadece orada değil, her yerde ettim. Hala da söylerim. Milletin iradesine karşı durulan her hususla ilgili açıklamamı yaptım, yapmaya da devam ederim.
Ben, demokrasiye inanan bir insanım. Toplumun özgürlük duygularına inanan biriyim. Ayrıca bir detay daha var. Bunu ıskalamayın. Ben, oraya gittiğimde belediye başkanına, eşimle beraber bir Mustafa Kemal Atatürk portresi hediye ediyorum. Portreyi hediye ederken de bu portreyi belediye başkanlık makamının en güzel duvarına asmanızı arzu ediyorum diyorum. O da “Siz seçin, en güzel duvarı gösterin” oraya asacağım diye cevap veriyor. Bu kadar. Diyarbakır ilçe binasında bu kadar güzel, bu kadar milli, bu kadar değerli bir sohbeti yapıyoruz, çıkıyoruz. Buradan da bir arayış izinde olmak bir acizlik aslında; ama bunları yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz.
“MİLLETİMİZ DİYAFRAMDAN GÜLDÜ”
“Çok sık ifadeniz isteniyor. Bu tarz içerik açısından sizleri şaşırtan ifade talepleri var mı?”
– İnsan hatırlamak bile istemiyor. Az önce örnek verdiniz ya, “Cimer’e sizin tarafınızdan şikayet edildi anlayışı”, bu aynı anlayış işte. Bin yıl düşünsek böyle bir şey aklımıza gelmez. Ya da milyon kere evrak imzalasam, orada bulunan yetki insanların yerinde olsam, böyle bir süreci başlatmam. Derim, “Hadi canım.” Böyle bir süreci başlatmam. Dolayısıyla, o kadar komik şeylerle karşılaşıyoruz ki. Karşılaşmaya devam edeceğiz. Bu aşamadan sonra görünüyor ki öyle.
Ben şunu fark ettim: Milletimiz ilk diyaframdan güldü. Kahkahalarla güldü, espriler müthişti. Bu kararı verenlerle dalga geçtiler. İnanılmazdı; her yaştan insan, sanatçısından öğrencisine, ilkokul öğrencisine kadar insanlar güldüler buna. Bu tarz gülünç işlerle karşılaşıyoruz. Alıştık artık; ama yapmasınlar bunu. Devletimizin, milletimizin itibarını bu şekilde aşağıya çekmesinler. Bir şekilde devletin yetkili birimleri onlar, imza atıyorlar. Attıkları her imzada, binlerce yıllık devlet geleneğinin temsilcileri olduklarını unutmasınlar. Öyle hareket etsinler. “Bugün neyi kurtarıyoruz değil, biz, hangi devletin, hangi milletin birere yöneticisiyiz” diyerek imza atsınlar. Binlerce yıllık devlet geleneği. Öyle ya da böyle. Öyle bir devlet geleneği olmasaydı, 110 sene önce böyle bir binayı, böyle bir iş insanı yapamazdı. Onlar hep böyle bir yapının, geleneğin, büyüklüğün bir izi aslında. Bunu hissederek görevlerini yapsınlar. Israrım ve duam bu.