Tarihi “Montrö Antlaşmasının”
konuşulduğu bugünlerde, nedense
hep sünnet olduğum o gün ve
kirvemin iki ayaklarımı açarak,
kollarımdan sıkı sıkıya tutarak;
“tavandaki fareye bak!” demesine
rağmen, “fareyi göremiyorum”
dediğimde ise, ısrarla ; “bak ! bak!”
diye, iknaya çalıştığı o anda,
sünnetçinin, et parçasını attırdığı,
o, kandırılarak, acısını hissettiğim,
unutulmaz aldatılmış ve acı geliyor aklıma…
*
3 yıl, içlerinde, aileleri ve sosyal
yaşantıları ile, dolu dolu yaşadığım,
“Bayrak, Vatan ve Cumhuriyete saygıya
Bağlılık” duygularını öğrendiğim,
bu ülkenin denizlerinin savunmasını,
lise yıllarından itibaren, 30-40 yıl
giydikleri üniformalarla ispatlamış
“Denizci Amirallerin”, nasıl oldu da,
“Pensilvanya’daki, Darbeci Sümüklü
Vaiz, Fetö Alçağının” kumpasıyla
hapislere atıldıkları, o yetmiyormuş
gibi, emekli oldukları bugünlerde de,
vatanın savunmasındaki zafiyet
sebebiyle, toplumu uyarma görevini
yerine getirirken, “Darbe Yapacaklardı(?)”
yalanlarıyla, gözaltına alınmaları,
içime sinmiyordu bir türlü…
*
Cumhurbaşkanının; bu ülkenin
kuruluşunun, işgalci emperyalist
ülkelerce, zorla da olsa kabul
edildiği Lozan için, o, “Şakşakçı
Muhtarlara” yaptığı konuşmada ;
Misak-ı Milli konusunu ele aldığında,
“Bize, bazı gerçekler, yanlış öğretildi”
derken, “Lozan’ı güncellemeye ihtiyaç
var” sözleriyle, Atatürk Cumhuriyeti’nin
temelleri sarsılıyordu…
*
Lozan’dan 13 yıl sonra imzalanan,
İstanbul ve Çanakkale Boğazlarındaki
hakimiyetin, tamamen Türk egemenliğine
geçmesinin, resmi evrakı olan Montrö
Sözleşmesinin, önce, Meclis Başkanı
tarafından ; “Tıpkı, Uluslararası İstanbul
Sözleşmesinden, Tek Adamın direktifiyle
bir gecede çıkıldığı gibi, Lozan’dan ve
Montrö’den de çıkılabilir” ifadesinin,
Yurtseverler tarafından şaşkınlıkla
karşılandıktan hemen sonra,
Cumhurbaşkanının da;
“Daha iyisi için, imkân bulana kadar,
Montrö’ye bağlılığını” ifade etmesi,
yurtseverlerin korkularının, daha da
artmasına sebep olmuştur…
*
Lozan ve Montrö konusunda uzman,
126 diplomat, Ocak ayında, kuşku
ve uyarılarını, kamuoyuna sundukları
deklarasyonla, anlatmak istediler…
*
Muhatapları AKEPE iktidarı tarafından,
bir ses-seda çıkmayınca, ya da
umursanmayınca, daha sonra,
bu konuda, “Ülkenin Bekasına”
yönelik hassasiyetlerini, en iyi
görebilecek, “104 Emekli Amiral”,
kamuoyunu aydınlatma ve uyarı
görevlerini yerine getirmek istediler…
*
15 Temmuz hain darbe girişimi ile,
acı tecrübesini milletçe yaşadığımız
Fetö Kumpasından sonra, bu kez de,
“Paralel Kumpasçılar” tarafından,
gözetim altına alınmalarının hemen
arkasından, emperyalist ABD’nin,
Ukrayna’ya arka durma bahanesiyle,
Rusya’yı abluka altına alma teşebbüsüyle,
boğazlardan, 9200 ton ağırlığındaki
Güdümlü Füze Destroyer Savaş
Gemisi geçirerek, sanki, Osmanlı’nın
tarih sayfasından silinmesinin işaret
fişeğinin atıldığı, 1914 yılını ve
sonrasındaki, Mondros teslimiyetini
hatırlatıyordu bizlere…
*
Osmanlı’nın devamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin
hafızalarında derin izler bırakan
bu talihsiz olayda, Almanya,
Göben ve Breslau isimli iki
savaş gemisini,(Hile ile Yavuz
ve Midilli yapılarak) Karadeniz’e sokarak,
Rusya’yı bombalaması sonucu,
1.Dünya Harbine giren, Osmanlı’yı
tarihten silme senaryosu, “bugün de
uygulanabilir” uyarısı nasıl da gerçekleşiyordu…
*
AKEPE ve cüce ortağı tarafından
İbret alınmayan tarih tekerrür mü ediyordu
yoksa, diye düşünürken ;
“Susan, konuşamayan Barolar”,
“Biat etmeyi kabullenmiş Rektörler”,
“Sivilliği kalmamış, sözde baskı
unsuru STK’lar”, korkudan
ses çıkarmazken,
“126 Emekli Büyükelçi,”
“104 Emekli Amiral” ve
duyarlı “Eski
Parlamenterlerin” varlığı, Ülkemin
umudu ve geleceği için, bir ışık oluyordu…
*
Ve, Türk Halkı,
Ülkesindeki 15 milyon
insanın yoksulluk içinde olduğunu…
Kaybolan 128 milyar doların,
kimlerin cebine girdiğini…
Bin bir güçlükle, üniversite okuttuğu
evladının işsiz evde gözlerinin önündeki
mutsuzluğunu…
8 lirayı geçen dolar ile
cebindeki paranın değersizleştiğini
görüyor ve duyuyor…
*
Sen, ne kadar, tavandaki fareyi
göstermeye çalışsan da,
Türk Halkı, sabırla ve umutla
sandığı bekliyor, sana, o tavandaki
fareyi göstermek için…
Muzaffer Tatlı yazıyor