Ben, gençliğimde İngilizceyi çok iyi derecede öğrenmediğim için çok fırsatları kaçırdım. Üniversiteyi bitiren kişiler, parlak bir gelecek düşünüyorsa mutlaka bir, iki yabancı dili okuyup yazıp ve konuşabilmeli. Bir yakınımın eşi, özel şirkette çalışıyordu ve iyi derecede İngilizce biliyordu. İyi bir yabancı dil bilince ve aranılan bir meslek sahibi olunca dünyada ne gibi fırsatlar var araştırmış ve bunları öğrenciler için yazmıştım. Ona bildiği yabancı dille neler yapabileceğini söyledim. Yakınım ve eşi bana ‘Siz niye öğren miyorsunuz?’ dediler.
Her zaman birilerini motive etmeye çalışırken en çok motive olan ben olmuşumdur. Bana güzel bir gramer kitabı ve sözlük hediye ettiler. Gençlerin ve çocukların çok tercih ettiği bir İngilizce eğitim uygulamasına kaydettiler. Ben nasıl kayıt olunur onu bile bilmezdim. Çalıştığım yerde akıllı telefonu en son kullanmaya başlayan kişi benim. İngilizce öğrenme maceram böylece başladı.
Eğer; İngilizceyi iyi derecede öğrenirsem, yurt dışına görevli gidebilirdim. Daha önce Kıbrısta 4 yıl rüya gibi yaşadığim için, bunu iyi biliyordum. Başka ülkeleri gezmek istersem, bir tura katılmak zorunda kalmayacaktım. Bir ev kiralayıp uzun bir süre kalıp, başka insanların yaşayışlarını, yemeklerini, tarihini öğrenecektim. Belki de onlarla komşu bile olacaktım.
Osmanlı İmparatorluğunun son elli yılında; elit kesim, birkaç yabancı dil biliyordu. Hariciyede(dış işleri) çalışan erkekler, fransızca bilen kadınlarla evleniyordu. Bunu, Halide Edip Adıvar romanlarında yazıyordu. Bu dil bilen kişiler, Cumhuriyet döneminde çok önemli mevkilerde çalışmıştır.
Yakınım, ‘Artık sizi bir yabancı dil öğrenme sitesine kayıt edeceğiz ve siz yurtdışından türkçe bilmeyen ve İngilizce bilen insanlarla pen arkadaşlığı yapacaksınız ve arkadaş seçmeyeceksiniz ve size gelen her mektuba yanıt vereceksiniz. Bir müddet sonra da mail yoluyla karşılıklı birbirinize yazacaksınız, İngilizcesi iyi olanlar arkadaş seçer’ dedi. Ben kendime güvenemedim. Hiç pratik yapmamıştım. ‘Anında cevap vermen gerekmez, daha sonra da yanıt verirsin’ dedi.
Bol bol İngilizce metinler okumak ve yabancı insanları tanımak istiyordum. Onlardan, manzara, tarihi bina ve sokak ve caddelerinin fotoğraflarını istiyordum. Nedense bazıları çok yazdığı halde göndermiyordu ve saklanıyordu. Ben de karşıdakini fazla sıkmamak için tarihi bina ve manzara fotoğrafları gönderiyordum. Bazen manzaranın önünde ben de oluyordum.
Avusturalya’ dan bir marangoz arkadaşım, yaptığı işlerin fotoğrafını gönderiyordu. Ne ince işlerdi. Bulgaristandan iki çocuğu ve eşiyle 30 yaşından sonra Kanadaya göç eden bilgisayar mühendisi arkadaşım, kurduğu hayatı anlatiyordu ve yaptırdığı evin fotoğrafını gönderiyordu. Ne evdi. Bir ev ancak bu kadar güzel ve kusursuz olabilirdi. Amerika’dan bir bayan arkadaşım başarılarını anlatıyordu. Bizi Amerika’ ya davet ediyordu ve Türkiye’ ye gelmek istiyordu. Avustralya’dan bir arkadaşım tasarladığı mobilyaların ve sahip olduğu van kedisinin fotoğrafını gönderiyordu.
İlk mektubu; Amerikalı general olduğunu ve barışı korumak için Suriye’de görev yaptığını ve eşini kanserden kaybettiğini ve bir oğlunun olduğunu ve askeri okulda okuduğunu, yazan birinden aldım. Karısının ne kanserinden öldüğünü sordum. Göğüs kanserinden öldüğünü yazdı ve benim melekler kadar iyi bir insan olduğumu yazdı. Ben, karşılıklı ingilizce yazışacağım biri olduğu için mutluydum. Bir kaç gün yazmadı. Orasının savaş bölgesi olduğunu, internet kartı bulamadığını yazıyordu. Bir gün mailime uzun bir metin geldi. O güne kadar hiç kuşkulanmamıştım, kafa da yormam gerekmiyordu. Ben bir tuhaflık olduğunu anladım. Sinirlendim ve açık yazmasını istedim. O bölgede bazı önemli yetkilere sahip olan kişilerin susması için kendine çok büyük miktarlarda para verdiğini bunu hesabında tutmasının sakıncalı olduğunu, güvenilir bir kişinin hesap numarasına yatırması gerektiğini, güvendiği insanın da ben olduğunu yazıyordu. Ben tabi olumsuz yanıt verdim. Sonra maile bir fotoğraf geldi. Bir oda dolar balyaları ile dolu ve söz konusu kişi üstüne abanmış. Ben, benim aracılığımla para aklayacaklar zannettim. Bir yakınımı aradım. Montajdır dedi. Dikkat ettiğimde montaj olduğunu anladım. Engellemesini bilmiyordum ve 15 gün mailime girmedim. 15 gün sonra mail adresime girdiğimde yine mesaj geldi. Engelledim.
Bu yaşadığım olay benim ilk mektuplaşmamdı. Benim için tam travma idi. Üniversitede hocalarımız bize önyargılı olmamamızı öğrettiler. Gelen mektuplara baktım. Avusturalyadan 78 yaşında birinden mektup gelmişti. Karısının beyin kanserinden öldüğünü ve bir delikanlı oğlu olduğunu, herkesin bir şey istediğini, benim ne istediğimi soruyordu. Düşündüm ki bu da ben gibi dolandırıcılarla karşılaşmış, sanırım bu onlardan değil dedim. Hatta kendisine başımdan geçen dolandıcılık olayını anlattım. Bir gün mailime uzun bir yazı geldi. Oğlunun, bir leydi tarafından kıskançlık yüzünden zehirlendiğini ve oğlunu kaybettiğini yazıyordu. Ben yazıyı okuyunca güldüm. Pek de inanmıyordum. Sonra düşündüm . Doğru da olabilir dedim. Kendisine psikolojik destek verebileceğimi yazdım. Yine maile uzunca yazı geldi. Bazı kurumların kendisinden mezar ve defin işlemleri için para talep ettiklerini katiyen bu parayı veremeyeceğini yazıyordu. Ben durumu anlamış ve ilkinde olduğu gibi şok yaşamadan büyük bir keyifle engelledim. Cemetery (mezarlık), funeral(cenaze), o kadar aklıma kazındı ki unutmam mümkün değildi. Siteye şikayet ettim ve anında site kişinin hesabını sildi.
Bu iki kişi de bir yolla benden para temin edeceklerdi. Zannederim banka iban numaramı alacaklardı. Ben ilkinde İngilizce metin okuyup yazacağım diye yaklaşan tehlikeyi göremedim. Biraz daha uyanık olsam dolar balyalarını görmeyebilirdim. Yaşadığım şoku anlatamam. Herkes, bir olayla karşılaştığında ona bir açıdan değil, bütün olarak baksın. Düşünsün ‘Neler oluyor’. Durduk yerde kim kime bir şey verir. Eşimin Selanik göçmeni dedesinin sözü geldi aklıma ‘Ekmeği çok bulduğun yerde, torbayı küçük al’.
Dolandırıcılar şöyle düşünüyor; orta yaşlı kadın yabancı dil öğrenmeye çalışıyor, dünyayı gezecek, para biriktirmiştir, şefkat duyguları yoğundur. İngilterede, bir bayan öğretim üyesinin 150.000 sterlini, annesinin çok hasta olduğunu söyleyen bir Afrikalı genç tarafından internet yoluyla alınmıştır. Benim karşılaştığım insanlar; ingilizce bilen işsiz bir göçmen, parasız bir öğrenci, kumar borcu olan ve uyuşturucu kullanan, karanlık insanların elinde zor durumda olan biri olabilir. Artik sizi paranızı elinizden kapmak için, yankesici tarafınan cüzdanınınzın alınması, birine kefil olmanız gerekmiyor. Sizin kandırılmanız sonucunda, banka iban numaranızı başkasına vermek suretiyle ve parmak uçlarınızla banka hesabınız boşaltılıyor. Avukatlar banka İban numarasının kimse ile paylaşılmamasını öneriyorlar.
Artık dolandırıcıların figürlerini tanıyordum. Format oluşturmuşlar. Aynı format hiç değiştirilmeden instagramda karşımıza çıkabiliyor. İyi bir iş, kanserden veya kazada kaybedilen eş, kedi ve köpekle, okunan marka ayakkabı ve elbiselerle fotoğraflar… Bir mektup geldi. Dedim ki; ‘Burada senin gibi onlarcasını gördüm, benden hiç bir şey alamadılar ve bana İngilizce öğrettiler. Eğer kabul ediyorsanız karşılıklı yazışabiliriz’ dedim. Yok oldu.
Ben, ağır kitapları okumakta güçlük çeksemde İngilizce okur yazar duruma geldim. Elbette insanlar her türlü ortamda bulunacak,dışarıda kötü insanlar var diye görüşmemek yanlış. Olumsuzluğu gördüğümüz anda onları kendimizden uzaklaştırmak yada uzaklaşmak gerekiyor. Kötü insanlar arıza istemez. Bu ortamlarla karşılaşan değil, orada oyalananlar zarar görür.
Aslında dolandırıcılar sadece internette değil ki, gerçek hayatımızda da bulunuyor. Sizden aşırı bonkör olmanızı ve emeğinizi sömürmek isteyenler oluyor. Bence dolandırıcılar tarafından kandırılmamak için kişinin biraz akıllı, özgüvenli olması, açgözlü ve hırslı olmaması yeterlidir. Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmakta var.
Hatice SAĞLAM ÖZDEMİR
[quote bgcolor=”#ddd89f”]https://www.haticesaglamozdemir.com/[/quote]
25.03.2021 İSTANBUL
YAZI LİNKİ
https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=4198585980166058&id=100000440937707