‘Atatürkçüler’ Kendi Zaaflarını Görmeli ve Sözde ve Eylemde Atatürkçü olmalılar.
Atatürkçülük ( Kemalizm) günümüzde brürokratların yada toplumdan uzak entellektüellerin arasında kalmış ve kitleselleşmemiş, fikri, felsefesi ve bir akım olarak varlığı fikrii gettocu bir kesimin elinde kalmış bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kemalizm son 82 yıldır karşı devrimcilere verilen tavizlerlede bizzat kemalistim diyenler ve o günkü iktidar sahipleri tarafından Devlet ideolojisi olmaktan zaten 1938’den sonra çıkartılmış, Atatürk’ün başlattığı devrimlerden vaz geçilmiş ve iktidar altın tepside ABD işbirlikçisi ve Türk ve Türk devrimlerinin düşmanı emevici ( saltanatçı) gericiliği ideoloji olarak kabul eden odaklara teslim edilmiştir.
Fakat aynı Atatürkçüyüm diyen kesim bu süre zarfında hiç bir şey üretemediği, devrimci değerler konusunda mücadele etmediği ve halkı örgütlemediği gibi, 1920’den 1938’e kadar kemalizmin milleti ve devleti için ürettiği mirası yemektende geri kalmamış, suni bir ‘Atatürkçülükle’ kendilerini avutmuştur.
Bugün Atatürkçüyüm diyen oluşumlar, bugüne kadar olduğu gibi genellikle ve sadece anma ve kutlama oluşumları olmaktan kurtulamamıştır. Aşırı bürokratlaşmışlar ve bu kültürden kurtulamayarak kendilerini odalara yada binalara ve salonlara hapsetmişlerdir. Bu aradada kendilerine has bir şekilde klasik bir ‘Atatürkçü’ getto’da yaratmayı unutmamışlardır.
Şimdi bu ‘Atatürkçü getto’ nun Covid 19 korona pandemisi döneminde bile sanalda devam etmekte olduğu görülmektedir.
Bugünkü görünüm maslesef budur.
Bu tür oluşumlar normalde, özelinde toplumun ve genelinde Türkiye’nin: hukuk, siyasi, sağlık, kültür, eğitim, sosyal, ekonomik, inanç vs alanlarındaki sorunlarına eğilen, dış ve iç politika üreten, Atatürk’ün devrimci-aksiyoncu felsefesini uygulayan olmalıdır. Halkın içinde halkı örgütleyen olmalıdır. Ama fiiliyatta öyle olmadıkları görülmektedir.
Örneğin somut olarak belirtirsek, İç politikada: işsizlik, üniversitelere rektör atama, siyasi ve toplumsal şiddet, medya, basın ve ifade özgürlüğü, müfredatlar, terör, kadın cinayetleri, sağlık, polis şiddeti, pandemi ve aşı sorunu, yoksullaşma, sadaka ekonomisi, çevre sorunları ve siyanürlü maden aramalar, liman, fabrika ve toprakların peşkeş çekilmesi, inancından dolayı insanlara ayrım yapılıp evlerine çarpı işareti konulması, inançlarının tanınmaması ve devlet kadrolarından dışlanması, laiklik devriminin düşmanı ve kanunsuz Diyanet fetvaları vs. Dış politikada, Doğu Akdeniz, Ege, Ortadoğu, Kafkasya, Yeni İpek yolu, AB ile ilişkiler, güvenlik sorunları, uluslararası ilişkiler vs konularında Atatürkçü oluşumların fikir ve eylemini bugün bile bilen yoktur.
Böyle bir durumda ve görüntüde bu oluşumlar konusundaki algı ise, toplum nazarında, tuzu kuru kanarya derneği algısı gibi bir yansıma olmaktadır.
Bu şekildeki bu oluşumlar, Atatürkçülüğü Atatürk gibi anlamadığı için zaaf oluşturmuş, bundan dolayı toplumsal düzeyde yol alamamış ve fonksiyonsuzlaşmıştır.
Küçük bir oluşum gettosu olmaktan ileri gidememiştir. Güçlenmemiş aksine erimiştir. Çekim merkezi haline gelememiştir!
Niye gelsinki? Yada nasıl gelsinki?
Sessiz halkın önemli bir kısmı ise bunlardan, yaşam farklılıkları, hayat tarzı ve içeriğiyle kendisine Atatürkçüyüm diyenlerden bu işin ticaretini ve reklamını yapmadan güncel olarak yaptıklarıyla kendi Atatürkçülüğünü hayatta zaten göstermektedir.
Yani halk bu oluşumların yanına: sırf Atatürk’ü anmak veya milli bayramları kutlamak ve ezberlenmiş Atatürk sıloganları atmalarını dinlemek ve hararetli konuşma yapmalarını dinlemek için zaten gelmeside gerekmemektedir.
Ve gelmiyorda.
Halkın bu sadece Atatürk’ü anma ve milli bayramları kutlamalar yapma gibi olan Atatürkçülüğü, görüldüğü kadarıyla zaaf içinde değil zaten. Halkın Anıtkabir ziyaretleri ve milli bayramlara katılımlar ve kutlamaları bunu belli etmekte ve ispatlamaktadır. Halkın büyük bir kısmı, eğer Atatürkçülük sadece buysa, bu konuda kimseye ihtiyaç duymadan görevini zaten yerine getirmektedir.
Ama Atatürkçülük sadece bumu?
Buradada görülüyor ki zaaf içinde olan halkın önemli bir kısmı değil, Zaaf içinde olan, kamalist düşünce ve pratik için hiç bir şey üretmeyen, kendini yenilemeyen, değiştirmeyen, onu eylemiyle uygulamayan ve kendisini yönetici, önder ve entellektüel sananlardır.
Görüldüğü kadarıylada gerçekten Halkın önemli bir kısmı yaşam şekli itibariyle bu ‘Atatürk çü getto’ unsurlarından gerçekte çok daha fazla ve dürüst Atatürkçüdür.
Halkın önemli bir kısmının Milli bayram ve anma törenlerindeki örgütlü olmayan ama gönülden Atatürk’e bağlılığinı gösterdiği şevk ve pratik, bu anlamdada yönetici ve entellektüel ‘Kemalistlerden’ daha samimi ve daha gerçekçidir.
Hiç değilse halkın kendisinin Atatürkçü olduğuna dair diğer Atatürkçüyüm diyen bürokrat, önder ve yöneticiler gibi bir ilgi çekme ve illa bir hiyerarşide yer alma beklentisi yoktur.
Çünkü halk kendi Atasına ve fikirlerine ilişkin olarak burada doğal hareket etmektedir.
Kimsenin yönlendirilmelerine bu gibi konuda ihtiyaçları yoktur.
Halk, Atatürkü ve milli şehitleri anmalarda ve milli bayramları kutlamalarda, etkinlikleri en iyi şekilde yapma kabiliyetleride olduğunu ve bunu hiç bir yardım almadan bile yaptıklarını, yapabileceklerini herkese her seferinde göstermektedir.
Her milli bayramlarda ve anmalarda meydana gelen siyasi güçler arasındaki siyasi krizde, halkın önemli bir kısmı Atatürk’e olan bağlılığınıda dosts düşmana doğal olarak ve örnek alınacak tepkisiyle ve coşkusuyla ve saf tutarak göstermektedir. Bunuda yaşam şekillerinede yansıtmaktadır.
Yani halk bugünkü durumda kabul etmek gerekirki kemalistim diyenlerden bugün daha ileridir.
Ve bir adım öndedir.
Halk bu anlamda kendisine Atatürkçüyüm diyen oluşumlardan daha Atatürkçüdür.
Bunu kemalistim diyen oluşumların, bürokratları, entellektüelleri ve yönetici kadroları iyi analiz edip ve gerçekten halka ve devlete faydalı olmak istiyorlarsa samimi bir şekilde idrak etmesi lazım. Millete öz eleştiri vermesi lazım.
Şimdiki durumda gerçeği belirtmek gerekirse, bugüne kadar özellikle son 40 senedir bu tür ‘Atatürkçü’ oluşumuların topluma fikir ve eylem açısından , Cumhuriyet mitinglerinin oluşturduğu bilinç rüzgarı hariç, esasında dile değer hiç bir katkısı olmamış ve kalmamış durumdadır.
Bu tür oluşumlar ve yöneticileri an itibarıyla: fikir üretmiyen, eylemi olmayan ve sanki Türkiye’de ve bu dünyada yaşamıyormuş gibi davranan insan kütlesi gibi bir konumda bulunmaktadır. Cesaretli bulunmamaktadır. Algı budur.
Burada yapılması gereken şey, bu tür ben Atatürkçüyüm diyen oluşumlardaki mevcut ataletsizliğin yaratıcı bir şekilde tersine çevirilmesi ve kabuğunda kırılması gerekmektedir. Bunun için Yeniden 3. defa Ergenekon çıkışı yapıp, bunu öncelikle iç devrim olarak kurumlaşmalardan başlatarak kabuk gerçekten kırılmalıdır. 1908’den başlayan Türk devriminin yeniden Türkiye’de inşasının devam ettirilmesi için bu yapılması gereken bir zorunluluktur.
Bunun için olması gereken, Atatürk’ün 6 OK programının içine ek olarak Çevrecilikte ( OK 7 ‘ye çıkartılmalı) katılarak bu ilkelerin Türkiye’de siyasi, sosyal, ekonomik, askeri ve kültürel olarak uygulanması için fikir ve eylem oluşturulması ve bu konuda milletin seferber edilmesi, diğer benzer STK’larıda belli başlı konularda bir Cephede toplayıp zorlaması ve çeşitli güncel konularda Atatürk’ün devrim kanunları ve ilkeleri doğrultusunda, düşüncede, fikirde, eylemde ve amaçta birlik yaratılması için Türkiye’de değişimi tetikleyici, yönlendirici ve fikir akımı sağlayıcı olan bir halk hareketinin ve karşı devrime karşı devrimci baskının merkezi olması lazım geldiğidir.
Yani kısaca söylemde değil fikir, düşünce ve eylemde Atatürkçü olunması gerekmektedir! Halka bu konuda devrimci bir güven verilmelidir.
Bu doğrultuda, umarım Atatürkçü oluşumların en bilineni olan örneğin ADD, Türk İstiklal Platformu, Milli Birlik Hareketi gibi oluşumlar, önümüzdeki dönemde oluşturacakları yöneticilerle ve kadroları ile birlikte bu konuların programını ve eylem planını yaparlar.
Türkiye’de, akıl ve bilimin ışığında bir devrimci bir değişimin çekim merkezi ve halk hareketi ( Kuvvacı) oluştururlar. Yeniden bir devrimci Atatürk Rüzgarı estirirler.
Ve Atatürkçüler arasında iyi bir istişare ve ortak devrimci bir ortam ve program ve eylem planı ilede bir anaca varma potansiyelini güçlendirerek, klasik olmayan bir anlayış içinde, yaratıcı eylemci fikirler, düşünceler oluşturarak ve uyguluyarak, devlet, millet ve halk için kendi örgütlenmelerini geliştirip hem örgütlü gücünü ve hemde halkıda motive edierek, farklı örgütlenmeleri bir birleşik Cephe şeklinde birleştirilip, iktidarın tekrar 82 yıl sonra Atatürk değerlerine sahip ellere geçmesi için çabalayacak, çağdaş bir mücadele perspektifi içinde gelişecek devrimci ve gölge bir kabine için, ortak kadro ve önderlik oluştururlar.
Yani özetle Atatürkçülük bu olmalıdır! Hatta bundanda daha fazlası olmalıdır.
Sefa Yürükel yazıyor