Kadınların başı kapalı, muhafazakar ve dindar bir aile oldukları belli. Evli ve çocuk sahibiler. Ve iki elti, anlaşarak aynı adama kaçıyor, dört ay birlikte yaşıyorlar. Bu arada eşleri günlerce utanmadan TV programına çıkıp, karılarının eve dönmesini istiyor. Olay günlerce yufkacının aşkları olarak ülkenin gündemine oturuyor. Canlı yayına çıkan kocalar ve rakipleri yufkacı TV’de seviyesizce tartışıyor. Sonuçta küçük elti baskılara dayamayarak eve dönmek için stüdyoya geliyor. Koca ona sarılıp ağlıyor. Bu arada küçük elti, bir kaç gün de yufkacının yeğeninde kaldığını itiraf ediyor. Ama bir çok soruya da yanıt vermiyor. Böyle rezilliklere alıştırıldık artık. Ayrıca; şıhlara, şeyhlere, cinci hocalara hanımlarını götürüp, hatta kendilerini bile becerten insanların yaşadığı bir ülke burası. Hepsi aynı kesimde görülüyor. Bence bu olay; ülkede çok önceden beri yaygın olarak vardı. Sadece günümüzde sosyal medya ve medyada gösterilmeye başlanınca şaşkınlıkla karşılanıyor. Ülkenin her yerinde böyle aileler var. Ve bu olaylar genelde muhafazakar, dindar, cahil kesimlerde görülüyor. Bunlar nasıl erkek ve kadın? Mideleri nasıl kaldırıyor olanları? Koca sanki aracını belli bir süre kiraya vermiş gibi dört ay sonra hasretle geri kabul edebiliyor. Bu olanları modern, çağdaş bir aile yapsaydı; malum medya gece gündüz aleyhte neler yazmazdı. Gavat, boynuzlu, pezo kelimeleri havada uçuşurdu. Ama şimdi hiç birinden hiç bir eleştiri gelmiyor. Onlar için başörtüsü olsun yeterlidir. Yıllardan beri sergilenen tüm bu rezaletler aslında çok yararlı programlar. Toplumu daha iyi anlamamıza olanak sağlıyor. Bu insanlar ülkenin geleceği için oy kullanıyor. Çok acı değil mi? Arkadaşlar işimiz çok zor. Geleceğimiz çok karanlık. Bu insanlarla aynı ülkede, aynı çağda yaşamak büyük talihsizlik. Bize bir kaç şehirlik bölge verseler, aydın ve çağdaş insanlarla ömrümüzün kalan kısmını beraberce yaşayabilseydik, biraz olsun mutlu olabilirdik. Bu seviyedeki insanlarla yaşamak bir insana yapılan en büyük işkencedir.
Erdal Bıçakcı yazıyor