Portre / Fahri Tuna
Yücel Çakmaklı; Beyaz Sinema’nın Kırmızı Güllü Yönetmeni
Beyaz Sinemanın öncüsü. Babası. Duayeni.
Kırmızı yüzlü gül yüzlü yönetmen.
Kırmızı gülü beyaz sinemanın.
Muhafazakâr bir aileden geliyor: İki dedesi de medrese mezunu. Dini bir ortamda sinema sevgisiyle kesişen ilginç bir çocukluğu var.
Mahkeme başkatibi İhsan Beyin dört çocuğunun ilki olarak 1937 yılında Afyon’da doğdu. Yücel daha yedi yaşındayken, kardeşleri Aysel, Yüksel ve Ünsal’la birlikte yetim kaldı; Cumhuriyet İlkokulu ve Afyon Lisesi orta kısmını Yetiştirme Yurdu’nda okuyabildi. Sinemalarda yer göstericilikten kazandığı üç beş kuruşla liseyi tamamladı. 1955 yılında “öğretmen” olmak umuduyla İstanbul’a gelen yetim Yücel, İstanbul Ü. İktisat Fakültesi Gazetecilik Yüksek Okulu’nu beş yılda tamamlarken, Fatih Medresesi’nin harabe ve pejmürde odalarında, Şan Sineması’nda yer göstericilikten kazandığı üç beş kuruşla yaşayabildi.
Çocukluğunda köylerde imamlık yapan dedesine yardım ederken, onun vaazlarından ve anlattığı kıssalardan “milli bir dünyayı” keşfettiğini söyler.
1961-62’de Artvin Borçka’daki yedek subaylıktan sonra 1963’de İstanbul’a döndü; artık yıllarca okuduğu, düşündüğü, biriktirdiği “sinema”ya başlama zamanı gelmişti; mart ayında, o günlerde sağın kalesi durumundaki “Yeni İstanbul” gazetesinde Tarık Buğra yönetimindeki kültür sanat sayfasında “sinema eleştirileri” yazmaya başladı. Haziran ayında Dr. Ayşevir Alyanak’ın yönettiği, baş rollerini Türkan Şoray ve Ediz Hun ve Fikret Hakan’ın paylaştığı “Bücür” filminde 3. yönetmen yardımcısı (çıraklık) ile Yeşilçam’a adım attı. 1963-68 arası 53 filmde, aralarında Osman F. Seden, Orhan Aksoy, Mehmet Dinler gibi ustaların da bulunduğu önemli bazı yönetmenlerin yanında üçüncü, ikinci, birinci yönetmen yardımcılığı görevlerini üstlendi.
1963 yılında eleştiri yazılarıyla başlattığını ifade ettiği “milli sinema” akımının ilk ürününü, iki arkadaşı Ergun Bayık ve Ali Emirosmanoğlu ile kurduğu “Elif Film”de verdi: Yarı belgesel “Kabe Yolları”ndayı (1969) yönetti. Ardında 9 sinema filmine imza attı; “Birleşen Yollar” (1970), “Çile” (1971), “Zehra” (1972), “Diriliş” (1972), “Oğlum Osman” (1973), “Garip Kuş” (1973), “Ben Doğarken Ölmüşüm” (1974), “Kızım Ayşe” (1974), “Memleketim”(1974).
1973’te “Arkadaş” filmindeki yönetmenliğini çok beğendiği Yılmaz Güney’i tebrike gitti, onun yöneteceği Güney’in başrol oynayacağı “Memleketim” filmi üzerinde anlaştılar; Güney’in hapse girmesi üzerine onun yerine Tarık Akan’ı tercih etmek zorunda kaldı. “Çözülme”sini (1978) hapishanede seyreden Yılmaz, başrol oyuncusu Selçuk Özer’den ona haber gönderdi; “bu filmin altına yönetmen olarak imzamı atıyorum!”
1975 yılında genel müdür Nevzat Yalçıntaş’ın danışmanı ve yönetmen kadrosuyla TRT’ye girdi. 1990’da istifasıyla sonuçlanacak olan on beş yıllık TRT Günlerinde; Tarık Buğra’dan “Küçük Ağa”(1983-84) ve “Kuruluş”(1987-88)u, Necip Fazıl’dan “Bir Adam Yaratmak”(1978), Rasim Özdenören’den “Çok Sesli Bir ölüm”(1977) ve “Çözülme”(1978), Tarık Dursun K.’dan “Denizin Kanı”(1979) ve “Bağrı Yanık Ömer”(1978)i, Turan Oflazoğlu’ndan “4. Murat”(1980); ayrıca “Hacı Arif Bey” ve “Aliş ile Zeynep”i çekti.
“Monşer” dediği Cem Duna”ya tepki olarak TRT’den istifa edip yeniden İstanbul’a avdet eden Yücel, TGRT, Samanyolu, Kanal7 gibi özel televizyonların kuruluşlarında danışmanlıklar üstlendi. “Minyeli Abdullah-I,II”(1990-91), “Kafir ile Mümin”(1992)i, Kurdoğlu(1992), “Bişr-i Hafi” (1993), “Kanayan Yara Bosna” (1994) çekti. 2004’te TRT’ye Peyami Safa’nın “Rumbadan Cumbaya” adlı eserini çekti. Halen Halit Ertuğrul’un “Kendini Arayan Adam”ının çekimlerini sürdürüyor.(1)
Yeşilçam’da “Milli Sinema”nın kurucusu ve öncüsü olarak “milliden millete ait olan, millete dair”i anladığını söylüyor. (2) Başlattığı sinema akımı Mesut Uçakan, Salih Diriklik, Osman Sınav, İsmail Güneş, Metin Çamurcu, Nazif Tunç, Cem Ertürk, Mehmet Tanrısever’le büyüyerek ve gelişerek sürüyor.
Çocukları; diş hekimi iki kız Elif ve Elvan, bankacı-iktisatçı İhsan Bahadır. Elvan’ın eşi İhsan Bolat da Adapazarılıdır.
Yöresel yemeklere bayılır; tarhana koleksiyoncusudur, tatlılardansa favorisi güllaçtır.
Hafif kekemeliği “dilinin düşünce hızına yetişememesinden”dir.
Yüzüyle, sesiyle, davranışlarıyla “bu toprağın çocuğu” olan Yücel Çakmaklı, zaten Türk Sinemasına da “ülkesini” sokan adamdır.
Şeker gibi adam; şeker gibi çocuk.
Derviş yönetmen. Suvai Kemal’e göre “sinemadaki derviştir o” (3)
Bir tevazu ve saygı abidesi. Bülent Oran’sa onu “Çocukluğu ve ilk gençliğinde aldığı altın tecrübelerle Türk Sinemasının en otantik yönetmenlerinden biri olmaya hak kazandığı söylenebilir. Aşırı tevazuu yanlış yorumlanmaktadır” şeklinde tanımlamaktadır. (4)
Türkiye’nin arı duru, temiz yüzü. Türk sinemasının milli yüzü.
1) Yücel Çakmaklı’nın 10.10.2005 tarihinde Değişim Cafede “Sakarya Fikir Kulübü” söyleşisinde anlattıklarından.
2) Yücel Çakmaklı’nın 11.10.2005 tarihinde Adapazarı ASM’de “Kuruluş” söyleşisinde anlattıklarından.
4) Senarist Bülent Oran, , 18 Ekim 2002