GÖÇMENLİK VEYA MÜLTECİLİK BİR SORUN DEĞİL, İNSANİ BİR KONUDUR
Dünyada bir dizi ülkede savaş, kuraklık, deprem, işsizlik, yoksulluk, zulüm, işkence, düşünce özgürlüğünün olmayışı vs gibi nedenlerden dolayı insanlar yüzyıllardır bir yerden başka bir yere göçmektedir.
Bu yüzden yani insanlar, doğdukları yerde isteselerde bazı istemedikleri şartların oluşmasıyla, zorunlu nedenlerden dolayı kalmakta zorluk çekmekte ve mecburen doğdukları yerden, şu yada bu şekilde kendileri ve aileleri için daha iyi bir hayat oluşturmak, gelecek kurmak veya hayatları tehlikede olduğu için göç etmektedirler.
Bu yeni bir olay değildir.
Bu yüzden de dünya daki göçmen, geçici misafir ya da mülteci konusu, ülkelerde çeşitli bir biçimde, hukuki, siyasi, ekonomik, güvenlik, demografik, kültürel, insani, sosyal ve kültürel yönleriylede ele alınması gereken bir konudur. Sadece asayiş sorunu gibi anlaşılması gereken bir konu değildir.
Ama bir sorun değildir. İnsani bir konudur.
Eğer konu doğru ele alınıp gerçekçi bir sistem içinde ele alınırsa bu konu sorun olarak görülmemelidir. Aksine bu durum vasıflı göçenlerin değerlendirilmesi bazında ve bazı nüfus azalması konusunda, genç ve çocuk nüfusu ihtiyacı görülen bir çok Avrupa ülkesinde ihtiyaç olan nüfus artışı ve vasıflı göçerlerin üzerinden, konu iyi değerlendirildiğinde fırsatada çevirebilecek bir konudur.
Ama öncelikle bu konunun sorun olmadan giderilmesi veya insani şartlarda çözülmesi meşru devletlerin altına imzasını attığı Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi ve BM sözleşmelerinin işlevi ve işlerliğini, kendi ülkelerinde nizamlı bir biçimde tatbik etmeleriyle mümkündür.
Çünkü bu insani konu, insanlığın yüz yıllardır ortak ve insani bir görevidir.
Devletlerde milletlerde bu konuda hukuken, ahlaken ve vicdani olarak yükümlüdür.
Bugün Suriyeli, Iraklı, Ukraynalı ve Afganlı geçici misafir veya mülteci konusuda esasında bugünkü Avrupa’da (Türkiye ‘de) bir sorun olarak değil insani bir konu olarak ele alınmalıdır.
Evet, ABD emperyalizminin BOP çerçevesinde Suriye, Irak ve Afganistan, şimdide Ukrayna’dan Türkiye’ye veya Avrupa’ya bilinçli olarak yönlendirdiği toplu göçlerden dolayı, bu konuda da buna alet olan ve toplu göçlerde emeği olan, Türkiye ve Batı Avrupa’lı ülkelerin yanlış bir şekilde ABD politikalarına alet olmasıyla da Avrupalılar (Türkiye ‘de içinde) toplu göçleri kucaklarında bulmuşlar ve bu insanı konu bir insani görev olmaktan çıkartılıp, şimdi de ABD sayesinde uzun vadeli olarak Avrupa’da (Türkiye ‘de içinde) büyük bir toplumsal soruna dönüştürülmek ve uluslararası emperyal amaçlı olan bilek güreşinde bir güvenlik ve savaş stratejisine dönüştürülmek istenmektedir.
ABD’nin ve Avrupalı işbirlikçilerin alet olduğu bu ABD stratejisine, Avrupalı devletletlerin akil adamları ve milletleri olarak asla alet olunmamalıdır. Buna da asla alışılmamalıdır.
Çünkü bu ABD savaş stratejisi, Avrupalı olan bütün ülkelerde büyük ve iç sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi deprasyonlara yol açmaktadır. Bu konu üzerinde Avrupa’da bazı ırkçı duygular, tek tek ülkelerde ABD’nin kendi denetimindeki medya araçları, entellektüeller, istihbaratçılar, siyasilerle ve siyasi partilere, hükümetlere ve kurumlara yerleştirdikleri kendine bağlı adamlar ve işbirlikçiler vasıtasıyla Avrupa’yı ABD kontrolü altında tutmak ve hükümet ve milletleri yönlendirmek için sürekli canlı tutulmakta ve kaşınmaktadır.
Bu konuda, özellikle Türkiye ve Batı Avrupa’lı devletler daha dikkatli davranmalıdır.
Bu yüzdende Avrupalı ülkelerde; göçmen, geçici misafir ya da mültecilik gibi konular ABD ve işbirlikçileri eliyle Avrupa’da derin bir sorun haline dönüştürülmeden, bu konuda her bir Avrupa ülkesi şimdi ve yeni gelişecek veya ilerde de gelişebilecek olaylara karşıda bazen tek tek ve bazen de ülkelerin ortak işbirliği ile ortak olarak stratejilerini hazırlayıp, toplu olarak gelen göçmen, geçici misafir ya da mültecileri, geldikleri ülkelerin durumuna göre, mümkün olduğu kadar insani şartlarda göz önünde bulundurularak hazmetmeli,bu insanlar için geri dönüş şartlarını da ortak işbirliği ile oluşturarak döşemeli ve bu insanları tekrar geldikleri ülkelerin sistemlerine entegre edilmeleri için de o ülkelerin meşru yönetimleri ile yapıcı bir işbirliğine girmelidir.
Avrupalılar bu duruma paralel olarak aynı zamanda göçmen, geçici misafir yada mültecilerin geldiği sorunlu olan ülkelerde kalıcı bir barışın sağlanması için, olanaklarını en iyi bir şekilde değerlendirmeli, devletler veya hükümetler olarak Avrupalılar bu konuda ABD emperyalizmininin peşine takılmayıp, Türkiye ‘nin de fiili olarak içinde olduğu Avrupa ölçeğinde, ABD emperyalizminin politikaları dışında, bu konuda ortak, kalıcı ve bağımsız politikalar üretmelidir.
Aksi taktirde, bu konuda bundan sonrada uyanık olunmaz, ortak bağımsız strateji geliştirilmez ise, yine ABD tuzağına düşülecektir ve ABD kışkırtması ve yönlendirimesiyle Avrupa’da ve Avrupa’ya yakın bölgelerde daha büyük toplu göç olaylarına sebep olacak politikaları yürürlüğe koyacaktır. Ve buna oaralel olarak aynı zamanda ABD, son verilere görede işbirlikçi hükümetler vasıtasıyla, bilindik kaos içinde kendi nizamını oluşturma adlı savaş ve toplu göç stratejisini, yeni büyük göç dalgaları yaratarak Avrupalı devletlere dayatacak ve yeni ve büyük göç dalgalarınıda bilerek sebep olacaktır.
Zaten en son Ukrayna örneği de aynen Suriye, Afganistan ve Irak örneği gibi bunu göstermektedir.
Yani bu insani konu, yukarda da değinildiği gibi tesadüf olarak gelişmeyip, ABD’nin kendi menfaatleri doğrultusunda geliştiğinde ve Türkiye’nin de içinde olduğu Avrupalıların işbirlikçi kesminin de desteği ile büyük bir soruna dönüşecek ve Avrupalı devletlerinde ; Ortadoğu, Asya, Afrika ve Latin Amerikadan gelecek olan yeni göç dalgalarınıda durdurması asla mümkün olamayacaktır.
Böyle bir durumda bile göçmen, geçici misafir ya da mülteci olarak gelen bu insanlara Avrupalı devletler (Türkiye ‘de bir Avrupa ülkesidir) BM sözleşmeleri çerçevesinde ve insani olarak yaklaşmalıdır.
Ve bazı mihrakların sadece asayiş politikaları doğrultusunda üretilen bazı popülist yaklaşımlarına da, devletler ve milletler olarak geçit vermemelidir.
Bu konuya dahil olan Avrupalılar (Türkiye ‘de dahil) olarak asla ve kata prim vermemelidir.
Yani kısaca, bu konunun her bir Avrupalı ülkede insani görevler yönü unutulmadan ele alınması ve bunu soruna dönüştüren ABD emperyalizminin bu konudaki sorumluluğunun unutulmaması, ve buna alet olunmaması ve bununla bilinçli ve stratejik olarak mücadele edilmesi gerekmektedir.
Ve konunun Avrupalı (Türkiye ‘de içinde) ülkeler için soruna dönüşmemesi için Avrupalılar bundan sonra ABD’den bağımsız politikalar üreterek, bölgede istikrarın sağlanması için çabalamalı , meşru bağımsız ama bölgesel işbirliği yapan devletler olarakta bu konuda ortak strateji ve plan, program geliştirmeli, konu soruna dönüşmeden önce konuyu insani ve siyasi çözme adımları atmalıdır.
Örneğin Suriyeliler konusu, meşru Esad Hükümeti ile işbirliği yaparak çözülmelidir.
Ve bu konuda, Suriye’de insani entegre şartlarının oluşması için de Avrupalı (Türkiye ‘de buna dahil) devletler ve Suriye göçerlerin toplu geri dönüşü konusunda güvenilir, ortak bir proje üreterek, Suriye’den ABD emperyalizminin sebep olduğu ve yönlendirmesiyle göçen milyonlarca insanın, Vatanlarına geri döşü, güvenilir ve ortak finansal garantilerde dahil entegre projeleri ile sağlanmalıdır.Bu konuda örneğin Suriye örneğinde, en insani, en kalıcı ve en yapıcı çözüm bu konuda bu olacaktır.
Bu metod başka ülkeler içinde aynı şekilde uygulanırsa, konu daha kolay anlaşılıp sorun olmaktan çıkartılacak ve bazı sıkıntılar süreç içinde oluşsada her halükarda daha kalıcı insani bir çözüme kavuşturulacaktır.
Son söz: son dönemlerde Avrupalı (Türkiye ‘de dahil) başka ülkelerden zorunlu olarak toplu göç eden göçmenlere, geçici misafirlere ve mültecilere karşı gittikçe artan ve ırkçılığı çağrıştıracak popülist asayiş politikaları esas olarak Avrupa’ya (Türkiye’ de içinde) zarar vermektedir. Ülkeler çözümlerle değil propaganda ile yanlış yönlendirilmektedir. Buda ülkelerin içinde karışıklıklara sebep olmakta ve halkın içindeki bireyleri olgun olanayan davranışlara itmektedir.
Bu yüzden bu konunun Avrupalı ülkelerde, gittikçe kalıcı ve büyütülen bir toplumsal soruna dönüşmemesi için, ABD emperyalizminin dışında, Avrupalıların kendi ortak inisiyatifleriyle ve kontrolüyle Irak, Suriye, Ukrayna ve Afganistan merkezi yetkilileriyle birlikte çalışarak ve konuya dahil olan insanlar içinde insani şartlar göz önünde bulundurularak, BM sözleşmeleri ve Avrupa İnsan Hakları sözleşmeleri çerçevesinde ve içeriğinde, fiili, ortak bir stratejik plan çerçevesinde çözülmelidir.
Bunun aksi olursa, bölgede bu günkü durumda da görüldüğü gibi konu sadece insani olmaktan çıkıp, ABD ve onun kullandığı bazı aşırı uçlarca, Avrupa’da (Türkiye ‘de içinde) sosyal, siyasi, kültürel, demografik, güvenlik, ekonomik sorunlar haline dönüştürülebilinir.
Yani hiç bir şey tesadüf değildir.Bu konun yaratıcılarıda bellidir.Ama çözümüde bellidir.
Çözüm bu konuda insani, siyasi, hukuki, ahlaki ve vicdani olmalıdır….
Her ülkedeki milletler içinde de bu insani konuyu, bizzat soruna dönüştüren emperyalizmden ve işbirlikçi popülist yaklaşımlardan uzak durulmalıdır.
Ve bun konuda Emperyalizm ve bölgedeki işbirlikçilerine karşı da bilinçli ve hedefli olarak, ortak mücadele, ülkelerin ve milletlerin güvenliği için şart olarak görülmelidir.
Her zaman olduğu gibi bağımsız düşünenler:Atatürk’le kalın Cumhuriyetle kalın Hoşçakalın
Sefa Yürükelı
Sefa Yürükel
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı
Yorumlar kapalı.