Sevgili okurlar,
“Baharın gelişi ile dere, tepe şenlendi” diyecektim ya, “dilimin uçunda kaldı” tüm söyleyeceklerim?
Neden mi?
Neden olacak?
Bu yıl, “çiftçimizin, köylümüzün baharı kışa döndü de” ondan!
Desene umutlar, seneye?
Umutlar, umutlar, umatlar?
Söyleyin, hangi umutlar?
“Küstürdün gönlümü, güldüremedim..
Baharım güz oldu, yazım kış oldu..
Gönlüme yari bulduramadım..
Baharım güz oldu,yazım kış oldu..”
Ne güzel söylerdi, merhum Müslim Gürses..
Ne güzelliklerdi ya!
Hepsi, “eski Türkiye’de” kaldı…
YANILMAYAN KALDI MI?
Erken çiçek açan erik, badem, şeftali, kiraz, elma ağaçları nasılda yanıldılar, nasıl?
Yanılmayan kaldı mı ki?
“Şaşar, beşer bir düya ki”,sorma gitsin!
İklimleri bile, değiştirdik..
Bir üflemelik zaman?
Okuyup, adam olacak, vatana, millete hizmet edecektik..
Köyün güzeli ile evlenecek, mutlu yuvalarımız olacaktı..
“Ali, Mehmet, Ayşe, Fatma adında çocuklarımız” olacaktı..
GÖKTEN YILDIZLARI İNDİRİP?
“Yıldızları gökten indirip, saçlarına taçlar ” takacaktık..
“Emekli maaşı ile sığınacağımız bir ev, ülkemizi doya, doya gezmek için bir külüstür otomobilimiz” olacaktı ya?
Hepsi, “eski Türkiye’de” kaldı..
Ülkemde, “genç kızlarımız, delikanlılarımız, pancar söküm vaktini, buğday, arpa, mısır hasat zamanlarını bekler, geleceğe umut mektupları” gönderirlerdi..
Hele de, “fındık zamanları, harmanlar şenlenir, dibeklerde buğdaylar” dövülürdü..
Yayla yolunda olurduk, bahar ile birlikte..
Bir başka şenlik, bir başka mutluluk düğünleri kurulurdu, eski Türkiye’de!..
NE YAR VERDİN, NE MAL?
“Kardeşçe horona girer, halay çeker, bir Ada çiftetellisi ile boy atardı” gençlerimiz..
“Güvenemem servetim ile malıma
Umudum yok, bugün ile yarına,
Toprak, benide basacak bağrına!
Adaletin, bu mu dünya?
Ne yar verdin, ne mal dünya!
Kötüleri silen, iyileri öldüren dünya!”
Ne güzel söyler ya Selda Bağcan…
Hey gidi günler, hey!
Bir türküde, bir hoyrat zılgıtta buluşütuğumuz, suların çağladığı pınarlar başında, çilingir sofraları kurduğumuz, piknik yaptığımız, dilek ağaçlarına çaputlar bağladığımız günler..
ESKİ TÜRKİYE?
Haklısın ya, “hep eski Türkiye’de” kaldı!
“Diplomanın geçmediği, tapuların al aşağı edildiği ve mala, mülke çöküldüğü, haklının,haksız ile karıştırıldığı şu günlerde”, gelde yaşama dört elle sarıl..
Hani,”iki el neyimize yetmedi” diyenler de, haksız değiller ya?
Sahi, ne oldu bizlere?
Neden,” çarkımız, ters dönmeye” başladı?
Neden, neden, neden?
Artık Orhan Gençebay şarkıları da,” bir teselli” vermiyor..
Ah, yalan dünya!
Boş yere aldanma ustam!..
“Bu dünya sanada, bana da kalmaz” ama, yapılanları tarihe bir, bir not eden dünya!
İyilikler bir yana, kötülükler, zulümler unutulmaz asla!..
Vallahi, “ne tadı, ne tuzu” kaldı?
YAREN LEYLEK?
Neyini anlatayım, memleket hallarının?..
“Körle yatan, şaşı kalkar” vallahi!
Ne haldır, bilen var mı?
“Denizlerin dalgasıyım, ben halkımın kavgasıyım..
Yarınların sevdasıyım, yenilmedim ki..”
Hey dağlar, yüce dağlar, yare, dosta selam olsun!
“Yaren Leylek”, bu yılda, koşa, koşa gelmiş, sevincim bu ya..
Alanlarda, bir başka türkü söylenir..
“Hak, Hukuk, Adalet!..
Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!”
Her şey yarınlar için, gelecek adına, bayrak, vatan, millet aşkına!..
“Hakikatin Peşinde Bir Ömür tüketmeye” değdi mi usta?
SENİ ARARIM?
Doğrular, eğriler, iyiler, kötüler..
Yaza, yaza, nereye gelindi usta?
“Güneşe, yıldızlara sorar, seni ararırm
Yağmura, bulutlara sorar, seni ararım..
Yorgunum aramaktan, gördüğüme sormaktan,
Dön gel bir tanem, dön gel!”
Asırlık, şu çınara,
Su içtiğim, pınara,
Havadaki turnaya,
Sorar, seni ararım..
Ağaçlar, çiçek açtı
Ayrılanlar, kavuştu..
Dön gel, bir tanem, dön gel..”
Mahpus damlarına düşen yalanlar, boy fidan verdi..
GENÇLİĞİMİ ARARIM?
Güneeşe, maviliklere hasret..
Beton duvarlar arkasında umutlar..
Seni bekler, yiğidim, seni bekler..
Sakarya boylarında, bir yalnız söğüt ağacı..
Dallarım salkım, salkım..
“Akyazı Alaağaç, Karaçalılık, Kuzuluk, İsmobedil köylerinde” gençliğimi ararım..
Bir çınar ağacı gölgesinde, ne hayaller kurardık..
Meşin yuvarlak topumuz, arkadaşlarımızla birliktelik yaptığımız takımımız..
Gol sevinçlerimiz, en güzel paslar, perçemlerimizi dağıttığımız günler..
Mısır imecilerinde kaldı, sevdalarımız..
AKYAZI, ADAPAZARI
Akyazı’dan, Adapazarı’na taşınan sevgiler..
Atatürk bulvarında, el ele, kalp kalbe düşlerimiz..
Karanlık geceleri, fener ile lüks ile aydınlattığımız geceler..
“Eski Türkiye’de” kaldı, güzelim..
“Eski Türkiye’de”, neylersin?
Umutları, güzellikleri bir, bir yazdım güzelim!..
Adresine gönderiyorum, adresine..
Unutma bizi hemi, unutma!..
Bu mektup, hatıram olsun, unutma?
Yusuf Cinal yazıyor, 5 Mayıs 2025